16 Mayıs 2012 Çarşamba

Şampiyonluğu Sahiplenmek


Şampiyonluk kutlamaları süresince en ön safta sürekli Gökhan  Zan'ı,Sabri'yi,Aykut'u,Ufuk'u,Ayhan'ı görmek ilginçti.Sezonun genelini yedek kulübesinde geçiren isimler bunlar.Fakat yinede şampiyonluğu en az Selçuk kadar Elmander kadar sahiplendiler.Hatta o kupayı Eboue'den,Ujfalusi'den daha fazla kaldırdılar.Şampiyonluk fotoğraflarının en önünde oldular.

Ben şahsen bu takımda sezon boyu az oynayıp,sezon sonunda şampiyon olsam bu kupayı bu kadar sahiplenecek cesareti bulamam bu takım bana o cesareti vermediği sürece.Demekki takım içinde çok güzel bir takım ruhu ve samimi bir ortam varki bu isimlerde şampiyonluğu canı gönülden kutlayabiliyor.Fotoğrafın kıyısına köşesine iliştirilmek yerine en ön safa yerleştiriliyorlar.Bu güzel bir şey.Başarıyı bir nebze olsun açıklayan bir durum.



Şampiyonluğun hikayesini hep Ayhan'dan,Sabri'den dinledik.Tezahüratları,marşları hep Aykut'tan,Ufuk'tan duyduk.Sahi şampiyonluk konusunda en çok konuşması gereken,en çok dinlemek istediğim,hop oturup hop kalkması gereken Selçuk nerede?Gerçi biz onu bu yüzden çok sevmedik mi zaten.Saha içinde başrol oyuncusu saha dışında figüran.Bir kulüpte efsane olmak için güzel bir başlangıç.

15 Mayıs 2012 Salı

Yılın Fotoğrafı


Sezon başında yazmıştık bu sene bu takım şampiyon olursa bu fotoğraf yılın fotoğrafı olur diye.Büyük iş başardı Terim.Lakin kimse onun başarısının üstünde çok fazla durmadı.Herkes fenerbahçeyi haddinden fazla şişirirken Terim'in başarısı çok gölgelendi.Kapasitesi kısıtlı bir kadroyla,dar bir rotasyonda 40 hafa sonunda mutlu sona ulaşmak mı çok büyük bir başarı yoksa dibe vurmuş takımı ve camiayı toparlayıp şampiyon yapmak mı?Cevap soruda gizli zaten.O yüzden çok fazla konuşmaya gerek yok.

And The Oscar Goes To...

''Alo Yıldırım,Ben Başbakan...''


Bu ülkede başbakanın müdahalesi olmadan şampiyon takıma kupası verilemiyorsa sözüm ona özerk TFF çalışanşarı bi zahmet siktirip gidin.Aldığınız paranın her kuruşu haram.Koskoca TFF başkanı acz içinde ''kupayı soyunma odasında verelim'' diyecek kadar basiretsizleşmişse ben böyle ülkenin,böyle düzenin ta amına koyayım.

Bu ülkede başbakanın icazeti olmadan şike sorunu çözülemiyorsa,şampiyon takıma kupası verilemiyorsa,ülkede başbakandan habersiz taş üstüne taş konamıyorsa gerçekten durumumuz çok vahim demektir.

Herşeyi geçtim galatasaray taraftarını bir kenara bırakın,galatasaray yönetimini bir tarafa bırakın şu kupa rezaletini 40 hafta boyunca bu işe emek veren futbolcular hak etmedi.Bu futbolculara karanlıkta kupa sevinci yaşatan zihniyete şunu söylemk istiyorum:nasılki fenerbahçeli futbolcular 40 hafta boyunca bu kupa için emek verip,çalışmışlarsa,en az galatasaraylı futbolcular kadar o kupayı hak etmişse o karanlık sahada kupayı kaldıran futbolcularda bu işe emek verip,o kupayı kaldırmayı hak etmişlerdir.Ama böyle bir muameleyi hak etmediler.

13 Mayıs 2012 Pazar

Sonunda İyiler Mutlaka Kazanır!!!

O stat yansada;


Gaz bombaları atılsada;




Sokaklar talan edilsede;


Işıklar kapatılsada;


Kupa soyunma odasında verilmeye dayatılsada;


Statta 3 saat bekletilsekte;


Biz yinede o kupayı Şükrü Saraçoğlu'nda kaldırırız;

























10 Mayıs 2012 Perşembe

Futbolun İki Yüzü

Biriler kazanırken;






















Birileri kaybeder;
























Bazılarıda vardırki kaybederken kazanır;



Mağlubu Anlatmak


Yukarıdaki başlık İslam Çupi'nin yazılarının derlendiği kitabın adıdır.Güzel cümle.Çok şey anlatan bir cümle.Belkide ''mağlubu anlatmak'' istediğim için seçtiğim bir cümle.

Zor bir  şehir Trabzon.Başka bir memleket.Sadri Şener'in de dediği gibi''bir fabrikamız,birde işlemeyen bir liman.Trabzon'un Trabzonspor'dan başka sahip olduğu bir değeri yok.''İşte budur işin özü.Trabzon şehrinin en önemli değeridir Trabzonspor.Bu yüzden zordur Trabzon'da yöneticilik yapmak,teknik adamlık yapmak.Hele böyle bir dönemde.O yüzden anlayabiliyorum Sadri Şener'i.Üzerindeki baskıyı.Sonuçta o ''mağlup'' olmuş bir camianın başkanı.Sahada mağlup olmamış siyasi alanda,diplomatik alanda mağlup olmuş bir başkan.Karşısındaki organize güce karşı koyamamış,direnememiş bir başkan.İşte bu yüzden şirazisinin kaydığı,saçma sapan konuştuğu çok zaman oldu.Misal uzatılan her mikrofana ''kupamızı istiyoruz'' demesi zamanla verilmek istenen mesajın kaybolmasına neden oldu.Dalga konusu yapıldı.Daha söylediği birçok talihsiz söz aslında mağlup olmuş bir adamın isyanından başka birşey değildi.

Yıllar sonra yakaladıkları çok iyi bir jenerasyonla şampiyonluğu 1 gol farkla kaçırdılar.Sonra öğrendilerki İsmail Abi'nin deyişiyle ''olaylar olaylar'' olmuş.

Yaşananlar ortada.Bu ükenin bağımsız kurumları,hukukçuları nihai kararı açıkladılar.Özetle ''şikeci var,şike yok'' dediler.Şimdi söyleyin bana Sadri Şener hakkını aramasında kim arasın?Trabzon insanı hakkının yendiğini düşünmesinde kim düşünsün?Hayat bağını ince bir misine ipiyle futbol bağlamış olan bir kent isyan etmesinde kim etsin?

Benim derdim birilerini veya birşeyi savunmak değil.Var olan ortamdaki çarpıklıkların sonucu ortaya çıkan sağlıksız tabloda empati yapmak.Şike var veya yok.Ben bunun kanaatine tek başıma varamam.Ancak bu ülkenin bağımsız kurumlarının incelemesi,araştırması ve soruşturmaları sonucu hazırlanan raporlara bakarak anlayabilirim böyle bir eylenmim gerçekleşip gerçekleşmediğini.Ve bu kurumların raporunda ''şikeci car,şike yok'' deniyorsa kimse kusura bakmasın bu sağlıksız ve çarpık ortamın mağdurudur ve mağlubudur Sadri Şener ve camiası.

İsyan etmek,hakkını aramak,bu sağlıksız ve çarpık ortamın yaratılmasından sorumlu kişilere hesap sormak bugün bu ülkede yaşayan hiç kimsenin hakkı olmadığı kadar hakkıdır Trabzonspor camiasının.Bunları yaparkende hataları ve talihsiz söylemleri elbette olmuştur.Tıpkı fenerbahçenin bu süreçteki talihsiz söylemleri gibi yada galatasarayın talihsiz söylemleri  gibi.

Bugün sadece ''mağlubu anlatmak'' istedim.Bu sağlıksız futbol ortamının mağlubunu.O yüzden mağlubu iyi anlamak gerek.İsyanını da hor görmemek gerek.

9 Mayıs 2012 Çarşamba

Bielsa'nın Zafer Gecesi


Sezon başında da bahsetmiştik İnter dedikodularıından ötürü.O ise İnter'i redetti A.Bilbao'ya gitti.Ne kadar farklı biri olduğunu buradan bile çıkarabilirsiniz.Tam bir futbol aşığı,tam bir bir deli...Delilik her zaman kötü birşey değildir.Bazen delilik mütevazı bir takım olan ve sadece Bask kökenli oyunculardan kurulu olan A.Bilbao'yı ilk senesinde Kral Kupası finaline çıkarmak ardından da Avrupa Ligi finaline çıkarmaktır.Bunları yaparkende her zaman düstur edindiği heyacan verici futbolu oynamaktır.

Bugün bielsa'nın zafer gecesi.Kazansada,kaybetsede...Birbirlerine çok benzeyen bir teknik adam ve bir kulüp.İnandıkları yoldan asla dönmeyen iki olgu.Çok iyi incelenmesi gereken bir teknik adam Bielsa.Keza A.Bilbao da.İlerleyen dönemde ilk işim bu konuda uzun bir inceleme yazısı yazmak olsun....

Elmander'in Partneri İkilemi


Takımda oynayan üç forvet içerisinde (Elmander,Baros,Necati) gerek gol sezisi gerekse son vuruş becerisi gerekse de gol rakamları gözüm kapalı ilk sıraya yazacağım adam Baros'tur.Bu saydığım özellikler bakımından Baros,Elmander ile Necati'nin önündedir.Lakin bazı sistemler veyahut sistem içi parçalar vardırki oyuncuyu değersiz gösterir.Nitekim galatasarayın şu an oynadığı çift santraforlu sistemde Baros'un partneri olabilecek isimler Baros'un oyun üzerindeki etkisini kısıtlıyor.

Herşeyden önce şunda anlaşmak lazım:bugün galatasarayın oynadığı sistemi işleten adam Elmander'dir.Onun sahip olduğu santraforluk özellikleri çift santraforlu sistemin handikaplarını minimalize ediyor.Oyun karakterindeki enerji ile maçın geneline yaydığı ön alanda yaptığı baskı ve top galatasaraydayken ikinci bölgede bir orta saha gibi pas opsiyonu yaratma becerisi kağıt üstündeki 4'lü orta sahayı beşleyerek sistemin handikaplarını yok ediyor.Ve tabiki Elmander'in müthiş santrafor aklı var.Yukarıda saydığım özelliklerine bu aklı da kattığımız vakit bu sistemi işleten ve hocanın tahtaya yazdığı ilk isim oluyor.

Elmander'in kesin var olduğu bir takımda partnerinin kim olacağı büyük önem taşıyor.Çünkü Elmander-Baros'la galatasaray farklı bir oyun ortaya koyarken Elmander-Necati ile farklı bir oyun çıkıyor.

Elmander-Baros ikilisi oyun bazında hiç istenilen verimi vermedi.Vermesi de çok zor.Çünkü bu sistemde üç aşağı beş yukarı aynı stilin iki oyuncusu sahadayken 4'lü orta sahanın muazzam üretken olması lazım.Baros da Elmander de statik oynayan oyuncular değil.Striker tarzı,gezici oyuncular.Maç içerisinde sürekli sağa sola deplase olan adamlar.Sistem içerisinde Baros'un oyun kurma becerisinin zayıflığını hesaba katarsak bütün iş Elmander'e kalıyor.Elmander'in orta saha pas özellikleri olsa da oyun kurma becerisi çok iyi değil.Baros'tan daha iyi fakat orta saha yetenekleri Necati kadar yok.Bu noktada oyun kurma becerisi önemli çünkü iki tane dikine oyun kurma becerisi iyi olmayan santraforla sahaya çıkarsanız ileri ikiliyi bir şekilde pasifize etmiş olursunuz.Nitekim galatasarayın kanat elemanlarının da yetersizliğini hesaba katarsak bu dahada belirginleşir.Aslında Elmander'in oyun kurmasına gerekte yok.Çünkü zaten bir santraforun yapması gereken bütün işleri yapıyor.Daha ötesini beklemek ona çok fazla yüklenmek olur.Bu sebeple Elmander-Baros ikilisinin varlığı galatasarayı kısır,zor pozisyonu giren bir yapıya büründürür.Elmander mücadelesi ve sanraforluk meziyetleri ile göze batmazken Baros bu ikilide değersizleşir.Ki zaten sezon boyunca kötü gözükmesinin bir sebebi de budur.Kendisini tamamlayacak bir partner bu kadroda yok.Bu sebeple bu kadroda gol sezgisi,vuruş becerisi bakımından diğerlerinin üstünde olmasına rağmen sistem içi parçalardan dolayı değersiz gibi gözüküyor.



Elmander-Necati ikilisi ise birbirlerine daha çok uyan bir ikili.Çok mükemmel bir sentez olmasada teorik olarak gayet uygunlar.Necati'nin oyun karakterinin bir nevi forvet arkası 10 numara tipinde olduğunu düşünecek olursak Necati'nin bu takımda oynama sebebini anlamış oluruz.Top galatasarayda iken ikinci bölgede hem Elmander hem de Necati ile oluşturulan 6'lı ortasaha bloğu galatasarayın bütün rakiplerinde oyunu kontrol altına lama gücü veriyor.Kadıköydeki fenerbahçe maçını hatırlayalım.Elmander'in attığı golü bir kez daha yaşayalım.Selçuk Necati'ye oynuyor.Bunu gören fenerbahçe stoperi Necati'ye baskıya yapmaya koşuyor.Oluşan boşluğa Elmander koşu yapıyor.Necati arayı görüyor ve Elmander golü atıyor.İşte Terim'in bu ikiliyi sahaya sürerken aklından geçen gol.

Cumartesi günkü maçta ben Elmander'in yanında Necati'nin oynayacağını düşünüyorum.Olması gerekeninde bu olduğu kanısındayım.Çok büyük bir golcü olduğu için alınmadı Necati.Oyun stilinden dolayı alındı.Bunu da unutmamakta fayda var.Kaçırdığı gollerin saçmalığı eleştirilmeyecek gibi değil.Fakat ondan ne beklediğiniz sorusunun cevabıdır bu eleştirilerin dozunu belirleyen.Kapasitesi sınırlı,son dakika yapılmış bir transferdir.Her ne kadar eleştirirsek eleştirelim veyahut beğenmeyelim bu sezon için opsiyonu kısıtlı olan bu kadroda oynaması gereken bir adamdır Necati Ateş.

7 Mayıs 2012 Pazartesi

Mızmızlanma Ali Kaptan!


Galatasaray uzun lig maratonunda iyi oynadıkça,seri galibiyetler aldıkça,puan farkını açtıkça sayın Ali Dürüst'ün de maç sonu demeçleri bir evliya çelebi tadındaydı.Rakibini tebrik eder,hakemlerin de insan olduğundan bahseder,hep ılımlı ve yapıcı mesajlar peşinde koşardı.Ne zamanki süper final başlayıp,puan farkı tek tek erimeye başladı işte o zaman Ali Dürüst'ün maç sonu konuşmaları cortlamaya başladı.Beşiktaş maçından sonra da play off'un sezon başı kurulmuş bir kumpas olduğunu kamuoyuna deklare etti.

Öncelikle şunu belirtmeliyimki bu millet artık bu tip konuşmaları da yemez,komplo teorilerini de...Hele şöyle bir sezondan sonra.Bu sezon yaşadığımız bu süreç bize şunu öğrettiki varsa elinde belge,kanıt gel konuş arkadaş.Öbür türlü haybeden üretilen komplolora bu millet artık tok.Öte yandan 39 hafta önce uygulanmaya konulmuş bir statüyü şampiyonluğu kaybetme ihtimali doğunca ''bir oyun oynanıyor'' diyerek nitelendirmek hiç inandırıcı değil.Sorsan tüm takımlar ve teknik adamlar play off'a karşıydı fakat kimse kılını kıpırdatmadı.Bir anda dayatılan bu statüye kimse sessiz kalmadı ama herkes eylemsiz kaldı.

Bir galatasaraylı olarak maçı kazanamamaktan daha çok bu tip samimiyetsiz mızmızlanmalar benim canımı daha çok sıkar.Bu tip küçük hesapların peşinde koşmanın hiçbir manası yok.Tıpkı 39 hafta susupta daha sonra mızmızlanmanın bir manası olmadığı gibi.

Siftahçıların Şehri


19 Mayıs 2012 tarihinde Allianz Arena'da oynanacak olan Bayern Münich-Chelsea şampiyonlar ligi finaline ev sahipliği yapacak olan Münih şehrinin tarihte ilginç bir istatistiği var.Daha önce Münih'te 3 kez Kupa 1 finali yapıldı ve bu üçünde de kupayı kazanan takımlar bu kupaya tarihlerinde ilk kez ulaşmış oldular.1979'da Nottingham Forrest,1993'te Marsilya ve 1997'de B.Dortmund tarihlerindeki ilk Kupa 1'i Münihte kaldırdılar.Bayern-Chelsea finalinde ise sadece Chelsea'nin müzesinde şampiyonlar ligi kupası yok.Eğer o gün Chelsea kupayı kaldırırsa Münih ''siftahçıların şehri'' olduğunu bir kez daha kanıtlayacak.

Maddi-Manevi Destek


Ah şu maddi ve manevi destek meselesi yok mu?İnsanı elde edilen başarılardan ve hissedilen gururdan çok bir tiksindirme ruh haline doğru götürüyor.Ülkede kazandığımız her başarının ardından bu başarıyı alın teriyle,emekleriyle elde eden sporcuların uzatılan her mikrofana ''maddi-manevi her türlü desteği bekliyoruz'' çığlıkları bu tarihi ve gurur dolu anı benim nezdimde gölgeleyen bir harekettir.Tarihimizde ilk kez takım olarak olimpiyatlara gitmeye hak kazandığımız bir maçtan sonra bu başarıyı yakalayan sporcuların ''maddiyatçı'' bir tavır sergilemesi hiç hoş değil.

Gerçi bu memlekette böyle bir gelenek var.Milli formayı sırtına geçirip,başarı yakalayan herkes nedense ''maddi-manevi'' destek bekliyor.2010 dünya basketbol şampiyonasından sonra Hidayet'in başbakandan,kameraların karşısında ''maddi'' destek istemesi bendeki tiksinçliğini hala korur.Elbette ortada ülke adına bir başarı,emek varsa karşılığı çok abartılmamak şartıyla her türlü verilir,verilmelidir de.Lakin sporcuların bunu uzatılan her mikrofona deklare etmesi insanın sevincini kursağından bırakıyor.En azından bunu biz duymayalım.Bu tür pazarlıklar hep kapalı kapılar ardında olsun.Hiç olmazsa kazanılan başarılarda ''manevi'' duyguları yaşadığımız süreçte ''maddi'' söylemleri duymamış oluruz.

6 Mayıs 2012 Pazar

Etki-Tepki Meselesi


The Dammed United filminde Brian Clough'un Leeds United'ın başındaki ilk iş günü şöyle anlatılır:

Leeds'in başında çok başarılı sezonlar geçiren Don Revie İngiltere milli takımının başına geçer.Leeds'in boşalan teknik direktörlük koltuğuna ise mesleki hayatta can düşmanı olan Brian Clough getirilir.Brian Clough'un başına geçtiği Leeds tam anlamıyla Don Revie'nin mirasıdır.Bunun farkında olan Brian Clough ise bunu değiştirmeye kararlıdır.Ve öncelikle işe eski teknik direktörlerine sadakatle bağlı oyuncularından başlamak ister.İlk iş günü antrenman sahasına çıkar ve etrafına topladığı oyuncularına şu  can alıcıyı konuşmayı yapar:

''Hepiniz milli takım oyuncusu olabilirsiniz hatta ülkede kazanılacak tüm kupaları kazanmış da olabilirsiniz Don Revie yönetiminde.Ancak bana kalırsa,benim için yapabilceğiniz ilk şey tüm o madalyalarınızı,kupalarınızı,tüm çanak çömleklerinizi bulduğunuz en büyük çöp tenekesine atmaktır.Çünkü hiçbirini dürüstçe kazanmadınız.Hepsini sapına kadar hileyle kazandınız...'' diye devam eden konuşmasında takımın demirbaşı ve kaptanı olan Bily Bremmer'dan başlayarak her oyuncuya giydirir.İşte bu konuşma Brian Clough'un Leeds kariyerini başlamadan bitiren konuşmadır esasen.Zaten Brian Clough'u çok zor kabullenecek olan oyuncular bu konuşmanın ardından yeni teknik direktörleriyle büyük anlaşmazlığa düşerler.Başta kaptan Bily Bremmer olmak üzere tüm takım Brian Clough'u sabote eder.Maçlarda bilerek kırmızı kart görürler,maçlar kaybedilmeye başlanır.Don Revie'nin muhteşem Leeds'i Brian Clough yönetiminde maç kazanmakta zorlanır.Ve sonunda her zaman olduğu gibi yine oyuncular kazanır,Brian Clough Leeds'ten kovulur.Clough'un oyuncularla olan ilk konuşmasındaki etki-tepki meselesi onun Leeds United'daki kaderini çizer.



Ve gelelim günümüze.Boas sonrası dibe vuran takımla Di Matteo FA Cup'ı kazandı.Şampiyonlar liginde de finale kaldıklarını not etmek lazım.Abramovic'in yıllardır hiçbir transferle,teknik adamla elde edemediği bu kupa belki böyle kayıp bir sezon olarak adlandırılan bir dönemde eline geçebilir.Allah'ın işi işte.Peki nasıl oluyor aynı takım aynı kadro Villa Boas zamanı maç kazanmayı unutuyor da,Di Matteo zamanı maç kaybetmeyi unutuyor?Üstelik yeni bir teknik adam gelmiyor.Boas'ın teknik ekibinde yardımcı teknik adamlık yapan Di Matteo bunu başarıyor.Başarısız olan teknik kadronun içinden biri yani.Cevap çok açık aslında.Bu iş sadece etki-tepki meselesinden ibaret.

Villas Boas Chelsea'nin başına geçtiği vakit mavilere yeni bir soluk getirmek istiyordu.Yenilikçi bir futbol anlayışı.Boas'ın da Brian Clough gibi ilk iş günü oyuncuları etrafına toplayıp çok sert bir kouşma yapıp yapmadığı bilinmez ama takımın son 7 senedeki başarılarının omurgası olan Lampard ve Drogba'yı takımdan bıçak gibi kesmekte aynı kapıya çıkar.Birde yanına Kaptan Terry'nin homurdanmasını ekleyin.Takım içi hiyerarşinin bu derece keskin bir şekilde bozulması takımdaki dengeleri de bozdu.Chelseali oyuncular geçmiş demode zihniyetle hocalarını sabote etmediler belki ama aradaki iletişim bozukluğu Boas zamanı maç kazanma arzusu ile Di Matteo zamanı maç kazanma arzusu arasındaki farkı ortaya çıkarıyor.Özellikle Lampard ve Drogba'nın oyununda bu çok daha net görülüyor.Sonuçta Villas Boas'ın takıma vermiş olduğu etki ile almış olduğu tepki arasında doğru orantı olduğu çok açık.

Velhasılı kelam teknik adamlık çok başka bir mesele,çok kompleks bir olay.Teknik bilgi,taktik analiz,adam yönetimi,modern antrenman tekniklerine hakim olma,oyuncu analizi,takım analizi gibi birçok becerinizin olması sizi her zaman çok başarılı yapmaz.Bunların yanında oyuncu iletişimi de çok önemli.Özellikle günümüz futbolunda.Klopp gibi,Guardiola gibi,Mourinho gibi oyuncu iletişiminde maksimum verimi almayı başaran hocaların günümüz futbolundaki başarılarını dikkate alınca bu çok daha net görülüyor.

4 Mayıs 2012 Cuma

Gol Mu Oldu?Gol Mu Oldu?


Herkesin artık dilinden düşürmediği bir olgu haline geldi endüstriyel futbol.Hemen herkes futbolun parasal gücünün büyümesinden çok rahatsız.Ama şu bilinmelidir ki endüstriyel futbol falan hikaye.İçindeki takım sevgisi seni her şartta esir alır.Yönetimler yanlışlar yapar takıma küsersin,şamiyonluk kaçar takıma küsersin,derbiyi kaybedersin takıma küsersin...Ama eninde sonunda bir şekilde içindeki sevgiye de hep yenik düşersin.Hattı zatında sahadaki 11 parçalıyı yada çubukluyu görmeden o hafta rahat edemezsin.

Looking for Eric filminde bir sahne bunu müthiş anlatıyor.Endüstriyelleşmenin simgesi haline gelmiş Manchester United'ın bir taraftarı bardaki bir kesimle bunu tartışıyor.Şimdiki Manu'nun kendi takımı olmadığını söylüyor özetle.Ve sinirlenip bardan çıkıp gidiyor.Taki bir gol haberi gelene kadar...

Lazım Kafa,Göt Yok


Dün bilgisayar başında şöyle bir eskileri karıştırırken bir an Hagi'nin bu dünyanın en samimi röportajı dikkatimi çekiyor.''Lazım kafa,göt yok'' diyor.''Bizim otomatis var,20 sene çalışıyor'' diyor.40 saniye içinde aslında çok şeyler anlatıyor.Tabi anlamasını bilene...

2 Mayıs 2012 Çarşamba

San Marino Marşı




Vuvuzelamız kamıştan,
Geliyoruz yokuştan,
Biz San Marino çocuğuyuz,
+7 doğuştan.


En farklı galibiyeti 1-0 olan bir ülke milli takımı sevilmez de kim sevilir?Takipçiniz San Marino!!!

Tabuları Yıkan Adam



Biz oturup hala milli takımdaki pivot santrafor eksikliğinden dem vururken bazı adamlar bazı ülkelerde bazı takımlarla tek tek tabuları yıkıyorlar.Futbolda yeni buluşlarla çitayı her geçen gün biraz daha yükseltiyorlar.

Aslında Pep'in ayrılığı bekleniyordu.Bizzati kendisi bu sinyali veriyordu.Eğer Guardiola ayrılacaksa(ki ayrılmayı kafasına koymuştu) en doğru zaman buydu.Elinizde dünyanın en gelmiş geçmiş en iyi takımı diye lanse edilen bir takımla bu sezonu kısmi anlamda boş geçirmişseniz gelecek sezon sizi çok büyük bir baskı bekliyor demektir.Gelecek sezon olası bir başarısızlık sizin üstüne her sezon diktiğiniz başarı tuğlalarını yekten çökertebilir.Elinizdeki en iyi takıma rağmen alınan başarısızlık sizin bugünkü saygınlığınızı zedelerken,teknik adamlık yeteneklerinizin sorgulanmasına sebep olur.Bu her ne kadar çok saçma bir yaklaşım olsada her başarılı teknik adamın mutlak başına gelen ve gelebilecek olan bir olaydır.Çünkü bu hayatta her zaman eksi artıyı götürür.O yüzden Guardiola gidiş zamanını çok iyi seçti.Olunabilecek en iyi ayrılık zamanıydı.

Guardiola ardında dünyanın en iyi takımını bıraktı.Riijkard'ın çok iyi olan takımını mükemmellik seviyesine çıkarttı.Herkes meydan okuma olarak adlandırıyor bu ayrılığı.Bence bunu Pep'ten başka kimse bilemez.Bunun bir meydan okuma mı yoksa fiziki ve mental bir yorgunluk mu olduğunu zaman gösterecek.

Bana göre Guardiola'nın teknik adamlık süresince dünya futboluna gösterdiği en önemli olgu;futbolda rakamların,dizilişlerin,kalıplaşmış görevlerin bir hiç olduğudur.Asıl önemli olanın sahada nasıl oynamak istediğinizden ibaret olduğudur.Sahada nasıl oynayacağını bilirseniz bu işi 3'lü savunmayla da yaparsınız,santraforsuz oynayarak da yaparsınız,beksiz oynayarak da....İşte bu yüzdendir ki Pep Guardiola takımı Barcelona ile tabuları yıkan adamdır.Bundan 3 sene önce B planı yok diyen andavallara da kariyeri boyunca alfabetik bir plan listesi çıkartarak göt eden adamdır.

1 Mayıs 2012 Salı

Hayat Seni Çok Değiştirmiş Be Hocam


5 Mayıs 1996:  ''Bütün sezon uğraşıyorsunuz,bütün emekleriniz tek maçla heba oluyor.Kendi galibiyetimize seviniyorum ama Trabzonlu arkadaşlarım içinde üzülüyorum.''






17 Aralık 2010:  ''Trabzon'un penaltıları incelensin.''




29 Nisan 2012: ''Spor kamuoyunun vicdanı olduğunu düşünüyorum.Adalet duygusunun da olduğunu düşünüyorum.Bizim maçlarda seyrediliyor,her takımın maçları da seyrediliyor.Bakalım sonu ne olacak hayırlı olsun.''

Kaptanın Seyir Defteri


Sezon sonu Shalke'den ayrılacak olan Raul'a hafta sonu Veltins Arena'da bir tören yapıldı.Usta gittiği her yerde sevilme geleneğini yine sürdürdü.Bu kadar kısa zamanda bir kulüpte büyük izler bırakabilmek ancak efsanelerin harcı olsa gerek.Çok başka bir adam,çok başka bir karakter,çok başka bir futbolcu....Sezon sonu kime gideceği meçhul olsada bu ülkeye gelmesini çok isterim giyeceği forma farketmeksizin.Yaşının hiçbir önemi yok.Çünkü bu tip oyuncuların yaşı yoktur.Bakalım Kaptan'ın seyir defterinde bir sonraki durak neresi olacak?