20 Mayıs 2013 Pazartesi

Delilikle Dahilik Arasındaki İnce Çizgi:Christoph Daum



Şayet 2000 yılında Uli Hoeness Daum için "kokain kullandı" iddasını ortaya atmasaydı Daum belkide bugün dünya futbol tarihinin önemli teknik adam figürlerinden biri olabilirdi. Evet. Şaka değil. Bildiğimiz Daum.


Kariyer çizgisini o sürece kadar sürekli yukarıda tutan Daum, Köln ve Stuttgart ile yerel bazda beklenenin üstünde başarı yakalarken ilk türkiye macerasında Beşiktaş'la ile şampiyonluk yaşamıştı. Hayalindeki göreve yani Almanya milli takım  teknik adamlığına bu kadar yaklaşmışken ortaya çıkan bu skandal şüphesiz ki hayat yolunda onu başka bir noktaya itti. İşte bu noktada üç tarafı denizlerle çevrili, jeopolik bakımdan Avrupa'nın önemli merkezlerinden biri Türkiye devreye giriyor. Peki Daum'un dünya çapında üst düzey bir üne kavuşamamış olması onun Türkiye'deki etkilerini silebilir mi?Tabi ki hayır.
Christoph Daum için herşeyi söyleyebilirisiniz ama bu topraklarda bıraktığı izi inkar edemezsiniz. Bu ülkede kazandığı üç şampiyonluğu ve yanında ilaveten son maçlarda avucunun arasından kaçıp giden iki şampiyonluğu vardır. Toplamda bu ülkede 7 sezon teknik adamlık yaptığı düşünülecek olursa muazzam başarı. Ki bunun yanına Leverkusen'de ve Avusturya Wien'de yaşadığı şampiyonlukları ekleyin. Köln'de yaşadığı ikincilikleri saymıyorum bile.
Zaten ikinciliklerin adamıdır Daum. Köln'de yaşadığı ikincilikler bir yana ama Fenerbahçe'de iken son kertede kaybettiği iki şampiyonluk akıllara zarardır. Denizli'de kaybettiği şampiyonluk sonrası kovulmasının ardından bu ülkede çalışılması ve idare edilmesi en zor başkan olan Aziz Yıldırım'ın bile artık şampiyonluğun zorunlu hale geldiği 2009-2010 sezonunda tekrardan başvurduğu ilk isimdir Daum. Denizli travmasına rağmen. İşte bu geri dönüş bile onun bu ülke futbolunun sözlüğündeki anlamını açıklar: Daum bu topraklar için başarının kestirme yoldan adresidir.
Neydi peki onu bu ülke futbolu için her daim "acil durum butonu" yapan? Her yaz sezonu teknik adamlık koltuğu boş takımlarla adını yanyana yazdıran kudreti neydi?
Akıllı adamdır Daum. Hem de çok. İçinde bulunuduğu ortamı çok iyi gözlemleyen bir uzman. Bu topraklara geldiği vakit tecrübeleri sonrası bu ülke insanın ne istediğini, ondan neler beklendiğini çok çabuk kavradı. Bu özelliğini de teknik adam olarak bu ülkede baskının ve stresin en yoğun yaşandığı takımda yani Fenerbahçe'de perçinledi. Bana göre Daum bu ülke futbolunda basını çok iyi koordine eden, medyayı çok ustaca yönlendiren yegane yabancı teknik adamdır. Mustafa Denizli, Fatih Terim gibi bu işin uzmanları mevcuttur. Lakin bunu bir yabancının bu kadar iyi becerebilmesi bu ülkede pek alışıldık bir durum değildir.
Daum öyle bir adamdır ki dünya futbolunda yönteminin eskimeye başladığını anladığı anda kendini yenileyebilecek kadar da komplekssizdir. Yeni futbol düzeninde demodeleşmeyi başladığını anladığı anda soluğu İngilterede, Ferguson ve Ancelotti'nin yanında aldı. Yeni antrenman teknikleri, yeni bilimsel metotlar... Kaçırdığı ne varsa, zamanın gerisinde kaldığı ne kadar yenilik varsa öğrenmek içindi hepsi. Hâlâ işinin bitmediğini düşünüyor. Hâlâ birilerine bir şeyleri kanıtlamaya çalışıyor.
Fourfourtwo'nun Nisan sayısındaki röportajında çalıştığı bütün takımlarda her şeyi en ince ayrıntısına kadar not edip klasörlediğini söyledi. Bunu muntazam bir düzen içinde yaptığına şüphe yok.Yaptığının ise delilikten farkı yok. Lakin Daum için bu sadece sistemli ve planlı bir çalışmadan başka birşey değil. Ona göre prensip meselesi bize göre çılgınlık. Daum için özetleyici bir tanım olsa gerek.
Christoph Daum...Üzerinde tonlarca tartışma döndürebileceğin bir isim. Teknik adamlık yöntemlerini, çalışma stilini, bazen can sıkıcı noktaya gelen pragmatistliğini beğenmeyebilirsin. Fakat kabul etmek gerek ki bu topraklara yolu düşmüş ilginç bir hikayedir Daum. Hem de çok. Çalışkanlığı, kendini sürekli yenileme arzusu, müthiş gözlem yeteneği, başardıkları veya başaramadıkları ile bu ülke için öenmli bir figür olmuştur. Yakın zamanda yolu tekrar buralara düşerse şaşırmamak lâzım. Yenilenmiş ve demlenmiş bir Daum bize yeni ve ilginç hikayeler sunabilir.

19 Mayıs 2013 Pazar

Şampiyonluk Yazısı



Şampiyonluk yazısı yazmak gerçekten zor.Nereden başlasan,kimin hakkını yemesen diye düşünüyorsun.Ulan her sezon bitince bir üzüntü çöküyor içime.Sonuçta yaşamın kıyısında iken akıp giden zamanı çoğu zaman algılayamıyorum.Lakin ne zaman bir sezon bitse anlıyorumki evet bir seneyi daha geride bıraktık.Şimdiden telefonun takviminine not ekleme zamanıdır yeni sezonun ilk antrenmanını...

Geçen sezon şampiyon olunca haliyle coşmuştuk.O başka bir şampiyonluktu.Anlam,değeri daha farklıydı.Başlangıçtı.Bu sezonunki daha farklı.Filmin devamı.Avrupada cabası.Ve şimdi oturup düşününce değiştiğimi hissediyorum.Takımla beraber bende farklılaşıyorum.Misal geçen sezon bu noktada doyasıya Selçuk,Melo,Muslera övgüsü yazar iken bu sefer kıyıda köşede kalanları yazmak istiyorum.Yazmaktan da daha ziyade adını zikretmek,iade-i itibar yapmak istiyorum.Zaten şu aralar herkes Selçukları,Musleraları,Burakları övüyor.Lakin  Dannylere,Umutlara,Gökhan Zanlara,Sabrilere de bir iki kelamda  etmek gerekmez mi?

Umut'un ilk yarıdaki o sallantılı dönemde galatasarayın önemli direnç noktalarından biri olduğu unutulmamalı.Danny'nin gaziantepten galatasaraya gelerek özellikle şampiyonlar ligi yolunda  farklı futbol seviyelerine bu kadar çabuk adapte olması çok önemliydi.Gökhan'ın sezonun en kritik virajında çok fit bir şekilde sahada olması da çok önemliydi.Hakeza Sabri'nin de.Riera'nın herşeye rağmen takımın bir parçası olma isteği ise önemli bir profesyonellik dersiydi.

Önemliydi bu adamlar bu sezon benim için.Kıyıda köşede kalan ama benim nazarımda on numara iş yapmış adamlar.Bazen iyi bazen kötü.Bak burası çok önemli değil işte.Çünkü bu sezon galatasaray Ada bazen iyi bazen kötüydü.Ama şu noktada kesinlikle katılıyorum Elmander'e:"we fucking played great the whole season". 


Olması Gereken Resim


Dün dikkatimi çeken en önemli nokta kutlama standında bir tane bile yöneticinin olmamasıydı.Geçen sezon şampiyon olurken anons edilen yönetici güruhu ciddi bir saçmalıktı.Tamam belkide sahadaki futbolcular kadar emek veren,zaman ve mesai harcayan ve hatta enerji harcayan isimler yönetim kadrosu.Lakin sahada olması gereken tek güruhtur futbolcular.Sahanın içini konuşuyorsak,orada kupa alıyorsak takım elbiseli bir güruhun orada lüzumu yok.Ünal Aysal maç sonu katıldığı programda bu konu için rol çalmamak gerek demiş.Çokta doğruyu söylemiş.Zaten yönetimin hakkını,yaptıkları başarılı hamlelerin değerini gelen her şampiyonlukta hem taraftar bazında hem de genel kurul bazında verilecektir.O sebeple bu fotoğraf bu açıdan daha da değerlidir.

10 Mayıs 2013 Cuma

Yerellikten Enternasyonalliğe Uzanan Bir Hikaye



Futbol...Bir tutku oyunu.Sizinle futbolun iç dinamiklerine dair herşeyi tartışabilirim.Belkii siz benim düşüncelerimi değiştirip ikna edebilirsiniz bazı konularda belkide ben sizin bazı düşüncelerinizi yeniden şekillendirebilirim.Ama futbol üzerine asla tartışmayacağım ve fikirlerimin katiyetle değimeyeceği tek olgudur tutku.Buna ister başarma tutkusu deyin,ister oyuna olan bağlılığın tutkusu.İsterse hayata karşı "bende varım" deme tutkusu.Adının hiçbir önemi yok aslında.Futbol sahalarında bu duyguyla bezenmiş ve bu duygu yoğunluğunu çok yüksek seviyelerde tutmuş her isim akıllara ve tarihe kazınacak işler başarmanında formülünü bulmuş demektir.Ki tarihin tozlu satırlarında hep bu adamların başarılarını bulursunuz.

İşte bu adamlardan biride Fatih Terim'dir.Abartmaya yada mütevaziliğe hiç gerek yok.Fatih Terim bugün sahip olduğu karakter bakımından dünya futbolunun ilgi cezbeden adamlarından biridir.Onun hikayesinin ana fikir bakımından  Alex Ferguson'dan yada Mourinho'dan bir farkı yoktur.Temelde aynı tutku yoğunluğuyla bezenmiş,başarıyı süreklilik haline getirmiş insan topluluklarıdır bunlar.Başarısızlıklarını kendilerine mesele etmiş olan ve bunu ortadan kaldırmaya kendilerini adamış insanlar.Liderlik ve adam yönetme becerisinin bu meslek adına ne kadar önemli olduğunu gösteren isimler.O yüzden futbola dair ekseriyetle birşeylar öğrenmek istiyorsak taktik-teknik yada 4-4-2,4-3-3  dizilişleri değilde öncelikle bu adamların hayatını iyi irdelemek lazım.Yaşam felsefelerini iyi özümsemek lazım.

Fatih Terim için 1974 yılında başlayan hikaye bugün için hala devam ediyor.Hemde 39 sene önceki tutkuyla.Fatih Terim 1974 yılında "Fatih" olarak girdiği camianın kapısından bugün "imparator" lakabıyla tribünlerde can buluyor.1974 yılında "Adanalı" Fatih iken bugünlerde onu italyada "sinyor" Terim diye anıyorlar.Yerel olmaktan çıkıp uluslararası bir figüre ve karaktere dönüşmenin hikayesidir Fatih Terim.Ondaki tutku ve azmin getirisi bugün galatasaray tarihinin en önemli siması olarak karşımıza çıkmasını sağlıyor.Bunu ben değil sayısal rakamlar söylüyor.Galatasaray tarihinin 19 şampiyonluğunun 6'sında onun imzası var.Bu ülkenin gördüğü tek avrupa kupasıda cabası.

Neresinden bakarsak bakalım Fatih Terim bu topraklar için asla gri bir renk olamaz.Ya siyahtır ya beyaz.Ya seversin ya nefret eder.Kendi camiasının taraftarları ona taparken  rakip taraftarların nefret etmesini başka türlü açıklayamazsın.Ama ne olursa olsun saygı düstürunu elden bırakmayacağın bir karakterdir Fatih Terim.Yaptıkları,yapacakları ve ortaya koyduğu hedefler bunu gerektirir.

Bugünlerde Alex Ferguson üzerine tonlarca yazı yazılıyor.Yada Mourinho'nun ustalığı dillerden dile dolaşıyor.Klopp'un oyuncular üzerindeki motivatörlüğü ülkemizde neredeyse tez konusu yapılacak.Peki ülkem insanın güzide kalemleri neden Fatih Terim üzerine bir iki kelam etmiyor?Kendi topraklarının Mourinho'su yada Ferguson'ı mahiyetinde olan birini içi boş klişelerle irdelemekten bıkmadık mı?"Egoist,kendi bildiğini okuyor,ders almam ders veririm diyen bir ego,tek bildiği gaz vermek" gibi miladını ve geçerliliğini çoktan yitirmiş kalıplar içinde bu adamı değerlendirmeye daha ne kadar devam edeceğiz?

Hiç şüphesiz 2-3 yıl hadi bilemedin 5 yıl içinde Fatih  Terim aktif teknik adamlık kariyerini noktaladığı vakit ülke futbolunun en önemli figürü olacak.Biliyorumki o zamanda tartışılacak,küçümsenecek ve hatta başarısızlıkları hep başarılarının önünde tutalacak.Acaba Fatih Terim'i daha iyi anlayabilmek için Bilgin Gökberk'in şu sözünü anlamaya çalışarak mı başlasak?
"Milan'dan kovulmak için önce Milan'ın hocası olmak lazım".

9 Mayıs 2013 Perşembe

Ütopik Takımımın Ütopik Teknik Adamı:Alex Ferguson


1986 yılında Alex Ferguson bu imzayı attığı vakit ben daha dünyada yoktum.Dahası henüz embriyolojik bir gelişim içerisinde bile değildim.Dikkaet edin 1986.Ve ben uzunca bir süredir futbolu kendi imkanlarım ölçüsünde takip ederim.Hatta çoğu zaman hayatta asli yapmam gereken işleri bile bir kenara bırakarak,fedakarlıklar yumağı içerisinde bu oyuna izleyici ve taraftar gözüyle müdahil olmaya çalışırım.Ve bu zaman zarfı içerisinde birçok teknik adamı beğendim.Gerek takımı yönetim tarzı olsun,gerek liderlik becerileri olsun gerekse taktik-teknik donanımı olsun.Bu isimler gerek Tomas Tuchel olsun gerek Klopp gerekse de Van Gaal yada Ralf Ragnik olsun.Yalnız ben bu futbola bulaştığımdan beri Alex Ferguson'ı hem ayrı bir yere koyarım hem de ayrı bir kategoriye sokarım.

Bunun sebebide kazandığı tonlarca kupa kesinlikle değildir.Zaten kazandığı kupalar onun başarı denkleminin doğruluğunun birer sağlamasıdır.Ben hep ütopik bir takımı hayal etmişimdir.Hakeza bunu yönetebilecek ütopik bir teknik adamı.Ve bu arayışlarımın sonu hep Alex Ferguson'a çıkar.Otomatik bir makina düzeninde bir takım kurmak.İsimler değişse bile parçalar bazen eski gücünde olmasa bile bu makina kusursuz işlemeye devam edecek.Parçaların bir süre sonra anlamını yitirdiği bütünün önem kazandığı bir yapı.Bu takımı ayakta tutatn kilit isimlerin kariyer sonlarına geldiği bir noktada hiç hissettirmeden nesil değişikliğini yapabilmek.Ve bunu yaparkende asla yarışmacı kimlikten vazgeçmemek.İşte Alex Ferguson'ın 27 yıllık kariyerinde onu farklı kılan futbol felsefesi.

Tarihin belirli dönemlerde bazı takımlar elbette bunu başardılar.Lakin hiç kimse,hiçbir takım bunu 27 yıldır üst düzey bir noktada istikrarlı olarak devam ettiremedi.Altın nesiller,altın jenerasyonlar çok yakalandı ama o nesil o jenerasyon bitince devamı gelmedi.Ferguson ise daima bu işi ustalıkla yapmasını bildi.Cantona'lardan,Giggs'lerden,Beckham'lardan Ronaldo'lara uzanan bir gelenek onunkisi.

Sonuç olarak 27 yıl,kazanılmış tonlarca kupa,1986 yılında varolan tutkusunu 2013'e kadar taşımayı başarabilmiş bir efsane ve futbol dünyasına bırakılmış harika bir kariyer hikayesi.Bütün bunların tek çıkış noktası ise Alex Ferguson.

6 Mayıs 2013 Pazartesi

Edinson Cavani



Sezon sonu Chelsea,PSG,City,Real Madrid yada cayır cayır forvet arayan Juventus'a mı gidr bilinmez ama El Matador ligde son maçta İnter'e attığı 3 golle Napoli'de geçirdiği 3 sezonda toplam gol sayısını 101'e çıkardı.135 maç maç 101 gol.Gerçekten muhteşem bir başarı ve istatistik.Bunu Seria A'da başarabilmek olağan üstü.Sabırsızlıkla bekliyoruz bir sonraki durağını...

5 Mayıs 2013 Pazar

27,17,23



İşler iyi gidince,zaferler gelince olur olmadık noktalarda klavyeye sarılıp "şampiyonuz be şampiyonuz" demekten nefret ederim.Sonuç itibari ile bu zaferi kutlayacak bir şey yapmış olmak lazım.Misal bütün sezon galatasarayın maçlarına gidip,bütün bir yılın moral çizgisini o takımın başarı eğrisine göre şekillendiriyorsan,zamanını,ilgini,alakanı yani herşeyini bir armaya yoğunlaştırıyorsan zaferlerin sonunda da sevinmeyi en çok hak eden sensindir.İşte o zaman çıkıpta "şampiyonuz be şampiyonuz" demeyi de en çok hak eden sensindir.O yüzden şu yazıyı yazarken tereddütlüydüm.Sonuçta biliyorumki bu sezon basketbol takımına benden daha fazla sahip çıkan,daha fazla zaman ayıran ve hatta Abdi İpekçi'yi boş geçmeyen çok kişi vardır.Yani bu takımla gurur duymayı benden daha fazla hak eden.Bizde ucundan dahil olduk bu desteğe.Her hafta görüntü kalitesi 240 pikseli aşmayan linklerde takip ettik bu takımı.Bir basketbol eksperi olmasakta armanın götürdüğü yerlerdeydik her hafta.Ama yinede şu takımın ortaya koyduklarını ufakta olsa değinmeden,takıma hakkını vermeden geçemedim.

30 haftalık sezonun 27'sini galip kapatan,arka arkaya 17 galibiyet alarak kulüp rekorunu kıran bu takım bu sezon tüm olumsuzluklara,sakatlıklara rağmen bunları başardıysa helal olsun demekten başka birşey düşmez bize.Sezon başı kurulan takım bir çok şanssızlıktan dolayı gitti yerine bambaşka bir takım yapıldı.Bu noktada Ergin Ataman ustalığı devreye girdi.Sonuç;sezonu lig liderliğe ile bitirerek play off'lara kalmak.Şimdi beklemekteyiz 23 sene sonraki şampiyonluğu.

4 Mayıs 2013 Cumartesi

La Vecchia Signora* Uyanıyor


Tarihler 2006'nın şubatını gösterdiği vakit dünya futbolu belkide tarihinin en büyük şoklarından birini yaşayacağından habersiz sabırsızlıkla Almanya'da düzenlenecek olan dünya kupasını bekliyordu.Lakin italya'da ufaktan patlak vermeye başlayan şike haberleri dünya kupasının üzerindeki gözlerin bir anda italyaya çevrilmesine sebep oldu.Rivayet odurki Juventus genel menajeri Luciano Moggi rakip futbolcuları ve hakemleri ayartmış.Üstelik takım 29. şampiyonluğuna koşarken.Ve zaman geçtikçe bu haberler rivayet olmaktan çıktı ve dünya futbolunun temellerini değiştirecek bir gerçek halini aldı.Evet Juventus belkide üst düzey liglerde rastlanabilecek en büyük şike organizasyonunun baş suçlusu olarak dünyanın karşısına çıkıyordu.Dünya kupası hazırlığı yapan İtalya şokta,dünya ise kadrosunda Zlatan İbrahimovic,Thuram,Emerson,Buffon,Nedved,Fabio Cannavaro,Del Piero,Patrick Viera,Trezzguet gibi sadece italyanın değil dünyanın sayılı kadrolarından birine sahip bir takımın neden bu yola başvurduğu sorusuna cevap aramakla meşguldü.




İtalya'da futbolun çim sahadan çıkıp mahkeme salonlarına taşındığını bir dönemin ardından italyanlar kendilerine acımadılar ve hesabı çok derinden kestiler.Dünya kupasının kulbundan tutup getiren kadronun yarısından fazlasına sahip bir kulübü ve italyanın hali hazırda en görkemli başarılara sahip kulübünü yani Juve'yi Seri B'ye yolladılar.Yetmedi -17 puanı da ardınan gönderdiler.

Önce Capello ardından Cannavaro,İbrahimovic,Thuram,Viera,Zambrotta,Emerson ufaktan yol aldılar Torino semalarından dünyanın çeşitli liglerine.O dönemin en güçlü kadrolarından birine sahip Juventus bir anda yağmalanmış bir takıma döndü.Ellerinde efsaneleri Nedved,Del Piero ve Buffon'dan başka birşey kalmadı.


Önce direksoyuna takımın efsane isimlerinden Didier Deschamps geçer.Sonrasında bismillah çekilir -17 puanlı Seri B maratonu başlar.Deschamps ve tayfası ilk sezonunda tekrardan Seri A'ya yükselir.Seria A'da dümene bu sefer Ranieri geçer.İlk sezon üçüncü ikinci sezonunda ligi ikinci sırada bitirir Ranieri ve tayfası.Lakin şike sonrası gücüne güç katan İnter'i alt etmek çok zordur.Üstelik Nedved ve Del Piero yaş olarak kariyerlerinin sonlarına gelmiştir.Bu dönem içerisinde yeniden zirveye ambargo koyacak bir kadro yapılanması içini girilmeye başlanır.Zamanla transfere harcanan paraların miktarı artar.Ranieri sonrası Ciro Ferrara ve Luigi Del Neri gelsede Juventus için yükselişin başlangıcı Antonio Conte ile gelir.

2011 yılında açılan yeni statları Juventus Arena ile gelirlerini katlayan,kurduğu güçlü kadro ile adım adım zirveye yükselişe geçen Juventus Conte ile 2011-2012 sezonunu namağlup şampiyon tamamlar.Juventus krallığı tekrardan zirveyi ele geçirmiştir.İnter ve Milan'ın finansal bakımdan "pas" dediği sezonu da şampiyon tamamlamasına sayılı günler var.Üstelik en yakın takipçisi Napoli ile aralarında an itibari ile 11 puan fark var.Bu sezon şampiyonlar liginde çeyrek finali gören Juve için bütün bunlar yükselişin birer göstergesi.Bir futbol kulübünün başına gelebilecek en ağır yarayı alan Juventus 7 sene önce aldığı ağır hasarların izini silmişe benziyor.Şu an için komada olan italyan futbolunun da avrupadaki tek umudu gibi gözüküyor.Ligde eski günlerine dönen juventus için şimdi önünde yeniden avrupanın zirvesine çıkma hedefi var.Bu gidişle  La Vecchia Signora için zaferler yakın gibi.

*La Vecchia Signora Juventus'un italyadaki lakabıdır ve "Yaşlı Bayan" anlamına gelir






3 Mayıs 2013 Cuma

Al Higuain'i,Bitir Forvet Çilesini


Sezonun sonuna yaklaşılan şu dönemde lige çoktan havlu atan Real Madrid neredeyse devre arasından beri focuslandığı şampiyonlar ligine de beklenmedik bir farkla Dortmund'a elenince teknik adamından futbolcusuna kadar yaprak dökümünün haberleride beraberinde yayılmaya başlıyor.Mou'nun gidişi iki yıldan beri beklensede bir diğer gidici ismin Higuain olmasıda çok muhtemel.

Bu noktada geçen sezonda çok ciddi şekilde ilgilenen Juventus'un bu işi bitirmesi kendileri adına hayati önem taşıyor.İtalya'nın önümüzdeki yıllarda avrupadaki tek umudu Juventus gibi gözüküyor.Conte ile beraber ikinci kez ligde şampiyonluğa koşan İtalya'nın yaşlı hanımefendilerinin takım kadrolarındaki tek eksik Higuain gibi mevkisini içini çok iyi doldurabilecek bir santrafor.Geçen sezon şampiyonluğunda takımın en gölcü isminin Marchisio ve Matri'nin attıkları gol rakamları 10.Conte'nin kurduğu adeta taş gibi takım oyunu oynayan Juventus'da skora çok farklı isimlerden katkı gelsede net golcü eksikliği bu sezon özellikle şampiyonlar ligi çeyrek finalindeki Bayern maçında çok kendini hissettirdi.

Higuain ise Real Madrid kariyerinde kendini her geçen gün geliştiren,zamanla bir gol makinesi haline gelmiş bir isim.Santraforluk meziyetleri Madrid gibi sürekli forma giymediği bir kulüpte bile sürekli gelişim halinde oldu.Açıkçası Madrid'de Benzema ile vardiyalı girdikleri forma rekabetinde yedek kulübesinde kalması onun golcülük meziyetlerini izleyememiz açısından kötü oluyordu.Juventus onun için en doğru adres olacağı gibi Higuain de Juventus için en doğru seçim olacaktır.

Forvet sıkıntısını gidermek için Bendtner ve Anelka hamlelerine bile başvuran Juventus için Higuain eğer olursa Torino ahalisi için Zlatan'dan sonra çekilen forvet çilesini bir nebze olsun dindirebilir.Bu arada Higuain'in Real Madrid'de 171'i ilk onbir olmak üzere 252 maça çıktığını ve 117 gol attığını belirtmek lazım.

Avrupaya Meydan Okuyan Bir Lig:Brezilya Seri A


Sonuç itibari ile bir plaj futbolu maçına bile yukarıdaki fotoda görüldüğü gibi 30 bin kişi toplayan bir ülkeden bahsediyoruz.Futbolun dinamiklerinin sonuna kadar  yaşandığı bir ülke.Rekabetin,tutkunun ve en önemlisi futbol eğlencesinin doruklara çıktığı bir lig.Son zamanlarda ülkedeki kulüplerinin ekonomik anlamda ciddi bir güç kazanması ile ellerindeki oyuncuları avrupa kulüplerine karşı daha güçlü bir şekilde koruyabilmeleri ve oyunculara sundukları ekonomik şartlar ile güney amerikanın cazibe merkezi haline gelmeye başladılar.Bunun en öenmli sebebi ise yeniden düzenlenen Tv yayın hakları.Yeni yapılan yayın hakları sayesinde brezilya kulüpleri çok ciddi bir kazanca sahip oldu.Örnek vermek gerekirse brezilya ligi gibi neresinden bakarsak bakalım gözden uzak bir diyarda top koşturan Neymar'ın yıllık kazancı Santos'un ödediği maaş ve reklam,sponsorluk anlaşmaları ile 17 milyon dolara kadar çıkıyor.Bu bile brezilya pazarının sunduğu şartların avrupadan hiçte geri kalır yanı olmadığını gösteriyor.

2000'lerde brezilya futbolunun Neymar tarzı gençlere sunduğu şartlar bugünkü kadar parlak değildi.Avrupayı futbol konusunda besleyen en öenmli damarlardan biri brezilyada kısa sürede parlayan her genç yetenek rotasını bir an önce avrupaya çevirmek istiyordu.Hem idealler bakımından hemde maddi şartların getirdikleri bu amacı zorunlu kılıyordu.Robinho 21'ine basar basmaz Real Madrid'e geçerken Pato 18 yaşın altında iken Milan'a imzayı çoktan atmıştı.Bugün ise avrupanın gözdesi Neymar 3 yıldır brezilyadan koparılamıyor.Aksine Santos'un avrupa ile yarışır cinsten uzattığı kontrat ile olası bir transferde bile avrupalının cebini ciddi şekilde yakacağa benziyor.


Son dönemlerde bütün bunların yanında avrupalı brezilyalılarında eve dönme girişimleri bu lige olan ilgiyi katlıyor.Ronaldinho'nun 31'inde memleketine ayak basması,Vagner Love'ın rehabilitasyon maksatlı dönemlik brezilya transferi,Pato'nun kendini bulma maksatlı Corintihans yolculuğu,milli takımın ve avrupanın gözde golcülerinden biriyken sürpriz bir Sao Paulo transferi gerçkeleştiren Luis Fabiano...Spesifik açıdan bakarsak brezilyalılara has memleket özlemini gidermenin yanında stresi ve baskısı olmayan bir lig,şahane tribün atmosferleri ve elbetteki kulüplerin düzelen ekonomisi ile sundukları çok iyi maddi imkanlar bu transferlerin ve geri dönüşlerin açıklamasını şüpheye bırakmadan yapmakta.Yoksa Ronaldinho gibi bir yeteneğin avrupada kalıp kendini kanıtlamak yerine ülkesindeki rahatı seçmesini başka sebepler açıklayamaz.

Neresinden bakarsak bakalım Brezilya Seria A modernleşmeye başlayan statlarıyla,muhteşem tribün atmosferleriyle,futbola ve başarıya aç seyirci profiliyle,çıkardıkları yeni yıldızlarıyla,evlerine dönen eski göz ağrılarıyla ve en önemlisi var oldukları süreçten beri oynadıkları hücum futboluyla ilgiyi ve alakayı sonuna kadar hak eden bir lig.2014 dünya kupasına yapacakları ev sahipliği üleknin futbol altyapısını bir iki seviye yukarı taşıyacaktır.Buna şüphe yok.İşte o zaman bu muhteşem atmosferlerin kaliteli statlarla birleşmesi sonucu karşımıza daha kaliteli bir lig çıkacağına şüphe yok.