26 Ocak 2022 Çarşamba

Manasızlığın İçinde Mana Aramak


                 
    "Eğer elinizde size hayat boyunca kılavuzluk edecek ve hiç yoldan sapmaksıznı hayatı her zaman doğru ışık içinde görmenizi sağlayacak güvenilir bir pusula olsun istiyorsanız kendinizi bu dünyayı bir mahkumiyet ve infaz yeri, dolayısıyla bir ceza sömürgesi olarak, deyiş yerindeyse, nitekim en eski filozoflar tarafından da kulanıldığı üzere bir hapishane olarak görmeye alıştırmaktan daha uygun bir şey yoktur"                                                                                 

 

Schopenhauer - Hayatın Anlamı

         

    Felsefe tarihinin en karamsar, enseyi en çok karartan filozofu olarak nam salmış Schopenhaer'in hayatın manası üzerine söylediği bu söz belkide özünde çok anlam barındırmayan yaşam olgusunun çokta ciddiye alınacak bir meta olmadığını tescil eder cinsten. Tarihin en antik dönemlerinden ve hatta karanlık çağlarından beridir insanoğlunun en temel evrimsel dürtüsü çevresinde anlam veremediği değişim,gelişim ve hatta felaketlere anlam vermek,vermeye çalışma dürtüsüdür. Bu sebepledirki metafizik her şeye tanrı,yaratıcı veyahut tapılması gereken bir olgu olarak bakması bundan öte gelse gerek. Çünkü bilinmezlik endişe yaratır. Endişezamanla korkuya dönüşürken beraberinde mantıklı muhakeme yeteneğinin kaybolmasına vesile olur.


    Belkide bu yüzdendir delirmemek için en iyi yöntem maneviyata sarılmak. Saçmalıkların, adeletsizliklerin ve belkide en acısı insan olma onurunun olmadığı bir dünyada bir üst akılın varlığına inanıp, ona şuursuz teslim olmak. Bir anlamda Mevlana'nın da tekkesinde yaptığı bu değil miydi? Delirmemek adına, manasızlığın içinde mana aramak adına.

 

    İnsan olma onurunun zerresinin bahşedilmediği bu ülkede derin manalar ve anlamlar aramak kadar beyhude bir çaba var mıdır? Sarıldığınız hiçbir  değerin bugünkü kadar içinin boşalmış olduğunu görmek ve bu konuda bir metapod kadar tepkisiz kalmak. Aynı soysuzluğu ve onursuzluğu susarak ve yutkanarak meşrulaştırmak. Ve bu deli kazanında bu hayatı din ile, ırk ile, etnik köken ile anlamlandırmaya çalışmak. Sahilde her bir kum tanesini tek tek  aramaya çalışmak kadar çocukça bir küstahlık olsa gerek. Ve acı bir tebessüm hissi uyandıran şey şuki yaklaşık  9 milyar nufüslü bu dünyada azımsanmayacak kadar insanın bu denli küstah olması.


    O yüzdendirki Schopenhauer'in yukardaki sözünün çıktısını alıp, her sabah yüzünüzü yıkadığınız su gibi benliğinizin yüzüne çarpın bu çıkarımı. Bu sözü mıh gibi çakınki aklınıza sokağa çıktığınızda manasızlıklara katlanacak az biraz gücünüz olsun. Yoksa artık kapanabileceğiniz ne bir tekkeniz var, ne de temiz kalmış dininiz, ırkınız var. Tamamıyla soyulduk ey halkım. Çırılçıplak hayatta kalmaya bırakıldık. Bu hayatta kalma savaşında herkese bol şans...

 

     


    


4 Haziran 2017 Pazar

Yeni Futbol Düzeni Eski Taraftar Kafası

       Reelde batmakta olan kulübün bir taraftarı olarak renkdaşlarımdaki kafayı anlamak mümknü değil. Bruma transferi geçen gördüğüm bir yazıda Brumayı,Muslerayı satan hatan deniyordu ve buna inana o kadar çok kişi varki. Halbuki adam sanki İzlanda'da yaiıyor sanırsın hiçbir şeyden haberi yokmuşçasına. Oysaki tuttuğum takım çoktan batmaya doğru ilerliyor ve elde para eden birkaç oyuncuyu satmayı da takıma ihanet olarak algılıyor.

     Oysaki tek kurtuluş reçetesi bu. Satarak yüksek kontratlardan çıkmak bu işin en doğrusu. Eldede para eden az adam olduğuna göre bu dahada önemli hale geliyor. Heleki kontratı seneye bitecek bir adamı 15 milyon avroya satmak dahada önemli. Taraftarın büyük kısmı en iyi oyuncuyu satmayı bir kaybediş,biz eziliş olarak algılıyor. Lakin işin derininde bu bir gelişmeyi barındırıyor. Almak,değer kazandırıp satmak bugünün futbol düzenin olmazsa olmazı.

    City gibi sınırsız bir bütçeye sahip bir kulüp bile bu yolu kullanıyor. Enes'i 2 sene önce 5'e alıp iki sene kiralayıp değer kazandırıp 14'e satıyorsa bunu sen hayli hayli yapmalısın.

     Misal Beşiktaş bugün iki rakibiyle arayı böyle kapattı. Oyuncunun değerini bulduğunda satmadaki tereddütsüzlüğü onların elini çok kuvvetlendirdi. Ve tabiki ardından gelen akıllı hamleler pekiştirdiler.

   Hülasa Bruma'nın satışı iyi olduğu kadar devamında gelmesi şart. Ve yerlerine yine değer kazanabilecek görece pahada hafif yükte ağır isimler bulmak şartıyla.

30 Mayıs 2017 Salı

Önce Had Bilmek Gerekir

      Galatasaray'ın transfer politikasından tutunda mevcut yönetimin zihin dağarcığına kadar her şey tepetaklak yanlış vaziyette. Tam manasıyla bir dev aynasında görme sendromu mevcut şu an camiada. Beşiktaş'ın ark arkaya gelen iki şampiyonluğuyla çabuk reaksiyon verme arzusu beraberinde bir çok hatayı getirebilir.

     Öncelikle şurda anlaşmak lazım: mevcut yönetimin kulübü yönetememe konusundaki basiretsizliği bu kadar aşikarken geçen süreçte futbol aklı konusundaki kısırlıklakrı yeniden yapılanıyoruz demek için ciddi şekilde iştah kaçırıcı. Vakti zamanında transfer ettiği oyuncuyu oynatamamış,kısa sürede teknik adam harcamadaki mahiretleri ve fecaat oyuncu tranfer politikası ile bu işin altından kalkmaları çok zor. Lakin zamanda seçim için artık çok geç. Bugün alınacak bir seçim kararı 3 aylık hazırlık sürecini de beraberinde getirecekki bu da sezonun çoktan başlaması demek. Ki bu sürede başa geçecek yönetiminde hareket alanı dar olacaktır. 2 ay önce alınacak bir seçim kararı hayat kurtarırdı ama bugün için geç oldu demek lazım.

     Gel gelelim mevcut yapılanmaya. Gelecek oyuncudan çok gidecek oyuncuların önemi büyük. Eldeki yüksek kontratlı,katkısı zayıf adamlardan kurtulunmadıkça kulübün yüklerinden kurtulması zor olacak. Öncelikle eldeki yükte ağır pahada hafif isimlerden kurtulmak lazım. Olabildiği ölçüde. Bu noktada  gerçekçi olmak lazım taraftarca. Selçuk gitsin demek doğru ama gönderememekte bir o kadar olası. Çünkü o yaşta o maaşı kimse vermeyeceği için oyuncu gitmek istemez kimsede almaz zaten.

     Diğer yandan kulüp olarak artık işin ciddiyetinin farkına varmak lazım. Yani önce had bilmek lazım. Kulübün yavaştan battığını,eldeki mal varlıklarıyla bu işin sonlandırılayamacağını kabullenmek gerek. Başkanın dediği gibi galatasaray feda demez demek ancak mevcut çöküşü hızlandırır. Küçülmenin zamanı geldide geçiyor bile. Akılla,mantıkla ve realite ile iş yapmak lazım. 100 yıllık kulüp,eğitim çınarı,4 yıldızlı takımız goygoyuyla ancak yerimizde sayarız.

    Transfer politikasında muhakkaiyetle eldeki yaş ve maaş olarak yüksek yük çıtasını düşürmek ana amaç olmalı. Galatasaray maaş çıtası o kadar yükseldiki çaycı bile imza atsa kulübe maaşı 1 milyon eurodan başlayacak nerdeyse. Bunun yanında yaşı ilerlemiş son kontratını yapacak oyunculara maaş olarak uçmamak şart.

    Amaç iyi takım kimyası kurmak olmalı. Yıldız kadro kurmak bize ancak sürekli elde ettiğimiz yıldızları saydırır. Mevcut ekonomik yapıda parayı akıllı kullanmak şart. Az harcayıp max verim peşinde koşulmalı. Beşiktaş bunu 3 yıldır yapıyor. Maaş olarak fb ve gsden daha az oyuncularına verip son 2 yıldır şampiyonluk sayıyor. Amaç değerli oyuncu almaktan ziyade oyuncuyu değerli hale getirmek olmalı.

   Şimdilik bu noktalar ne kadar uygulanır bekleyip görmek lazım. Bu noktların bu yönetim tarafından uygulanacağını hiç zannetmesemde bekleyip görmek lazım.

20 Mart 2016 Pazar

Bir Yerden Başlamak Lazım

                                        


     Galatasaray'a dair olan inanış ve tutku uzun zamana dayanır. Sonuçta  hepimiz bu takıma bu ruha bu tarifi olmayan somut tutkuya bir mana yükleriz. Yüklediğimiz manaların peşinden de yıllarca koşarız. Analitik çerçevede izahı yoktur bunun. E zaten herşeyin izahınıda yaparsak pek bir tadı kalmıyor bu hayatın. Gizem ve anlamsızlık belkide bu işin yapay olmadığını gösteriyor bize.

     Sonuçta taraftar olarak bu ülkede en değerisiz kitledir diyebilirim galatasaray taraftarı. Çünkü kendi kulübünün dinamikleri ve yöneten beyinleri böyle görmekte bizleri. Tribüne gel,lisanslı ürün al en kazığından ordan çık basket maçına gel,ordan çık voleybol maçında yalnız bırakma...

     Bir avuç köhnemiş ve çürümüş beynin orta oyununu izlemekten başka birşey yapamıyoruz. Yapmaya çalışıyoruz ama nafile. Ama artık "kral çıplak" diyebilmek değil mesele. Mesele "kralın çıplak olduğunu" görmek. Ve görüyoruzki kral gerçekten çıplak.

     Bir yerden başlamak lazzım artık. Yılmamak lazım engeller karşısında. Tıpkı Derwall'in bu topraklarda bir işe koyulması gibi çelik gibi olmak lazım birşeyleri değiştirmek için.

17 Mayıs 2015 Pazar

Lider...


Ünal Karaman bu aşırı yoğun duyguyla yaptığı basın toplasında sahasında Gaziantep BBSK ile 3-3 berabere kalmıştı.Ve Adanademir bu sezon hiç olmadığı kadar formda ve pozitif futbolla süper lige çıkmaya çok yakın bir şekilde ilerliyordu.Lakin bu maçı takriben dört maçı daha kazanamadı Adana demir.Süper lige çıkmada çok kritik virajda çok hayati kayıplar yaşandı.

Ünal Karaman'ın basın toplantısında bu kadar kontrolü kaybetmesi,soğukkanlılığını yitirmesi,lig bitmişte herşeyini bir tavır takınması...Üstekik oynanacak daha çok maç,alınacak daha çok puan varken.

Bir liderin nasıl olmaması gerektiğini çok net gösteren bir tablodur bu.Sizin gemininizin kaptanı bu kadar kontrolü kaybetmişken sahada 18-30 yaş aralığındaki 11 oyuncunuzdan sakin kalıp,işlerine odaklanamsını nasıl isteyebilirisinizki?Üstelik ortada bir komplo olduğunu idda ederek.

Ne yazıkki teknik adamlık sadece sahaya onbir çıkarmaktan ibaret değil.İşte tamda bu gibi zor anlarda kriz yönetimleri bu işin hayati noktasıdır.

16 Mayıs 2015 Cumartesi

Büyük Takım Teknik Adamlığı



 Şu fotoğrafın izahını yapmak çok kolay.Lüzumsuz bir trip.Üstelik bunu bu aralar cidi katkı vermeye başlayan yılların kaybedeni Emre yapıyor.Maç sonu Hamza hoca şahane topluyor olayı."Maçın verdiği adrenalinle olabilir böyle şeyler" diyerek mevzuyu kapatıyor.Nitekim Emre'de maç sonu sosyal medya üzerinden özürlerini iletiyor.

Çok olağan bir durumda gençlerbirliği maçı öncesi Emre kadroya alınmıyor.Üstelik iyi oynarken.Üstelik çok kritik dönemeçlerden geçerken.İşte bu konuda beni büyük bir rahatlama alıyor.Çünkü kafamdaki ciddi bir soru cevap bulmuş oluyor.

Bugüne kadar Hamza Hamzaoğlu'nun oyunculara karşı hep yumuşak başlı,naif bir tavır takındığını gördük.Ve hatta basına karşıda.Vekhasıl bu özellik Hamza hocanın karakterinde olan bir özellik olsa gerekki hayata karşıda bu şekilde bakan bir adamın mesleğine yansımaları bunlar.Ve bazı bazı acaba bu özelliği onu bazen keskin kararlar almaktan alıkoyar mı diye bazen çok düşünmüşümdür.Sonuçta karşıya yaptığı her harekette karşıdakini kendinden çok düşünen bir adam Hamza Hamzaoğlu.Ve bazende acaba aldığı kararlarda çok mu etki altında kalıyor diye merak ederdim.

Ama görüyoruzki bu kararıyla Hamza hoca işini kişiliğine bulaştırmayan bir idareci görünümde.Emre kararı takıma açıkça "evet ben sizin babanız gibi,dostunuz gibiyim ama ne olursa olsun buranın patronu benim" mesajıdır bu çok öenmlidir takım adına.

Galatasarayı önümüzdeki dönemlerde çok ciddi adımlar,yaptırımlar bekliyor.Bunu yaparkende çok kararlı ve keskin olmak şart.Bana kalırsa şu ana kadar şapka çıkartacak işlere imza atan Hamza hoca için birçok insanın kafasında da o keskin kararları alabilecek mi acaba sorusu olan bir görüntü çizmişti.Ama işte bu kararı da bunu yıkan bir hareket oldu.Bu bakımdan içimi çok rahatladığını söyleyebilirim.Şimdi Hamza hocanın önünde alınacak bir şampiyonluk ve yapılacak çok iş var.

8 Mayıs 2015 Cuma

İyi Teknik Direktör Kötü Teknik Direktör



      Ligin son 5 haftasına girilirken  sezon başı birçok tahmin,hayal edilen noktalar ve beklentilerin çok uzağında olduğunu kabul etmek gerekir.Gerçi üç büyük takımında bugün şampiyonluğun bir ucundan tutması  herkesin hedefine yürüdüğünü göstersede atlatılan süreç,yaşanan badireler beklenenden çok farklı hikayeler çıkardı ortaya.Belkide beklentisine ve hedefine en az sarsıntısız yaklaşan takımdı Beşiktaş.Ve hatta büyük adımlar attıkları avrupa macerasında bile "güzel" denebilecek beklenmeik hikayeler çıktı karşısına.Ve fakat gelinen noktada geminin dümenindeki Bilic'in dahi çok tartışıldığı ve hatta yetersiz görüldüğü noktalarda 5 hafta sonraki sonuçlar belkide onun için sonun başlangıcı olacak.Liverpool deplasmanında son dakikalarda yenilen gol sonrası başlayan her beklenmedik mağlubiyette ısıtılıp ısıtılıp gündeme verilen Sergen Yalçın sesleri ve her hatasında baskının mislicesinin omuzuna yüklenen Bilic uzun emekler sonucunda buraya kadar oturttuğu bu takımda bunları ne kadarını hak ediyor büyük bir muamma.Bu noktadan genel bir konuya tekrardan bakmakta  fayda var.İyi teknik direktör kötü teknik direktör nedir?

     Mourinho bir röportajında bu konuda çok net bahseder.Kendisine iyi bir teknik adamın taktik-teknik yönünden mi yoksa oyuncu ilişkilerinde yönünden mı çok iyi olması gerektiği sorulduğunda verdiği cevap hepsinden biraz biraz cevabını vermiştir.Futbolun birden çok etmene bağlı olduğu noktada teknik adam yetisinin belli başlı unsurlara bağlı kalması beklenemezdi cidden.Günümüzün elit sayılan teknik adamlarının hepsinde antrenman metodları,taktik bilgi birikim,maç haazırlığı,oyuncu iletişimi gibi birden çok faktörün ortalamanın çok üstünde mevcut olduğu bir gerçektir.

     Bense daha ziyadesiyle alınan nokta getirilen nokta sentezinin daha gerçekçi olduğunu varsayarım.Sonuçta günümüzde Angelotti ile İsmail Kartal'ın sahip olduğu imkanlar çok farklı olmakla birlikte kişisel teknik adamlık becerileri takımlarının gösterdiği gelişimi doğrudan etkileyeceği bu kıstas daha uygun.Kısaca takımı ne noktada aldınız hangi noktaya getirdiniz.Bu kolay kolay yanıltmaz.

    Kaotik ve bir o kadar yıkıcı bir ekonomik buhran sonunda beşiktaşın bugün bütçe ve tesis imkanları olarak diğer rakiplerine göre hayli geride olduğu bir noktada  spor toto ligin 29. haftasında lider olması bence  alınan nokta getirilen nokta örneğini çok perçinleyecektir.Ve tabiki bundan iki sene önce gazetelere manşet dahi olmayacak şekilde yaptıkları transferlerin bugün ligin en efektif oyuncuları haline gelmesine de sessiz kalamayız.İyi oyuncu alıp verim alamamak çok büyük bir hata sayılmayabilir.Ülke,kültür uyumu oyuncunun takımın ana oyun yapısına verdiği reaksiyon her zaman tutmayabilir.Fakat vasat denebilecek transferlerden takım bütünlüğü içinde bir yıldız yaratmak...İşte bu küçümsenebilecek birşey değildir kesinlikle.Ve ben bugün beşiktaşta birçok oyuncu sayabilirim bu şekilde.

    Bilic'in krulumunda büyük katkısı olduğu,yönetmek ve yönlendirmekte olduğu takım bugün zirve yarışındadır.Ve hatta Tottenham ve Liverpool'u elemek gibi muazzam ötesi bir cv yaratmıştır kendi içinde.Bugün yaptığı hatalar yada eleştirldiği noktalar onu iyi mi yoksa kötü mü bir teknik adam sorunsalından daha ziyade "winner" mı yoksa iyi bir teknik adam mı sorunsalına yöneltir.Çünkü Bilic iyi kötü ayrımını yaptıklarıyla çoktan aşmıştır.

     Yarışın içindeki küçük nüanslar sizi şampiyonluğa dolasıyla "winner" teknik adamlığa taşır.Sonuçta "winner" olmakla iyi teknik adam olmka arasında sandığımızdan çok büyük fark vardır.Baskının ve stresin ağırlğı omuzlara her yüklenişinde "winner" karakterde kalıp soğukkanlı bir lider olmak her iyi teknik adamın harcı değildir.

9 Aralık 2014 Salı

CR7 Vs LM10


Kumaşı Para Eden Adam




       Hep bahsettiğimiz örnekler vardır avrupa futbolunda.Portolar,Dortmundlar,Atletico Madridler "adam olacak çocuk" sıfatındaki oyuncuları avrupa veya güney amerikanın kıyı köşelerinden getirirler ve bir kaç sene sonra bu ismi genç adamlar avrupanın altın çocukları olurlar.Üçe beşe alınan oyuncular bir kaç yıl sonra 20-30 katına avrupaya pazarlanırlar.Ve bizde bu haberleri gıpta ederek okuruz.Neden bizde bu tip transferler yapmıyoruz diye hep hayıflanırız.

       Nitekim ülke içi lig konjonktürü buna pek izin vermiyor.Sebebi basit:yabancı sınırlaması.Yani sana bu kural diyorki 8 yabancı oyuncu alabilirsin.Dolayısıyla sen de bu hakkını "olacak" olana değilde "olmuş" olanda kullanmak istersin.Oyuncuyu gelliştirmeye fırsat tanımayan bu sistemde kimse 17-18'lik yeni yetme yeteneklere para akıtmak istemez.İstese bile çabuk verim almak ve yarışmacı takımı ayakta tutmak adına genç oyuncu gelişimi ikinci planda kalır hep.Dolayısıyla Atletico Madrid'in 17 yaşındaki Aguero'ya verdiği 20 milyon avro civarı parayı ve cesareti bu topraklarda görmek mümkün değildir.

        Bu sebeplerden ötürü Bruma'nın galatasaraya transferi küçük çapta bir bakış açısı devrimidir bu ülke futbolu için.18 yaşında olup profesyonel maç kariyeri 12-13 maçlık Sporting kariyeri ile sınırlı olan bir futbolcu için 12 milyon avro gibi kulüp standardı için çok yüksek bir rakama transfer etmek o hep gıpta ettiğimiz kulüp politikalarından pek farklı bir yatırım değildi.Lakin ülke içi yabancı sınırı,aldığınız yabancı oyuncunun seviye takıma seviye atlattırması zorunluluğu ve ülke içi yerel ligin oyuncuyu eğitme bazındaki soru isaretleri sebebiyle riskli bir transferdi.Kaldıki düne kadar "yenilen kazık" gözüyle bakılan Bruma bugün kendisine inan ve üstüne düşen bir hoca fark yaratabilecek bir yetenek olduğunu gösterdi.



       İnsanların anlamadığı veya idrak edemediği şey ise verilen yüklü bonservisin Bruma'nın mevcut yeteneğine yada performasnına değilde potansiyel performansına olduğu.Yani kumaşına verilen paradır o 12 milyon avro.O kumaşı işlemek,yeteneği bir şekli sokmak ise galatasarayın ve teknik hayetinin işidir.o yetenek bir şekle sokulacakki bugün 12'ye aldığın adamdan hem çok iyi verim al hem de yüksek bonservisle satma imkanına sahip ol.


        Bugün Bruma final pozisyonlarında tercih hatası yapacak,bencil oynayacak,oyundan çabuk kopacak vefakat bunlar aşması içinde sürekli oynayacak.Oynayacakki karar verme becerisi gelişecek,savunma vizyonu gelişecek,bireysel becerileri cilalanacak ve zamanla oyun otomasyonunu oturtacak.Oyuncu ile doğru kurulacak bir ilişki ve iletişim ile karşılıklı alışveriş(öğretme-öğrenme) sayesinde olacaktır bütün bunlar.

       Hamza Hamzaoğlu'nun gelir gelmez Bruma'ya verdiği güven belliki karşı tarafta net bir karşılık bulmuş.Çok güvendiği ve inandığı belli Bruma'ya.Ve Bruma'nın da oynamaya ne kadar aç olduğu.Sonuçta sahada keyif veren bir stili olan Bruma'nın gelişimine şahit olmak bile takip edilesi bir durum.

7 Aralık 2014 Pazar

Sabotaj?




         İletişim bir teknik direktörün en olmazsa olmaz özelliklerindendir.Bunu gerek oyuncuları ile iletişim olarak görmek lazım gerek medyayla gereksede yönetimle.Bu üç parametre ile iletişim beceriniz ne kadar başarılı olursa sahada yaptırmak istediklerinizi gerçekleştirme konusnda başarılı olma olasılığınız artar.

       Bir teknik adam için bir diğer önemli parametrelerden biride motivasyondur.Gerek oyuncularınızı bir hedefe kilitleme motivasyonu olsun gerekse bazı oyuncularınızı farklı oyunlara motive etme başarısı olsun.

      Bir teknik adamın bu iki parametredeki eksikliği onun bir takımda başarılı olma şansını yok denecek kadar azaltır.Teknik-taktik bu parametrelerden sonra gelir.Çünkü özetle oyuncu kadronuza hakim olamadıktan sonra vereceğiniz taktiğin veya oynatacağınızın pyun planını pek bir önemi kalmıyor.En nihayetinde sahaya çıkıp bu taktiği-oyun planını uygulayacak olan bu oyuncu grubudur.Bu yüzdendirki çok iyi taktisyen diye lanse edilen Benitez'in başarı cv'si üç beş paragraftan ibarettir.Dünyadaki birçok muadilinde olduğu gibi.

    İşin özünde teknik adamlık denge meselesidir.İletişim-motivasyon beceriniz taktik-maç hazırlığı becerinizi dengelemelidirki başarı gelsin.

      Akhisar maçında yukarıdaki futbolcu topluluğunun iştahlı,arzulu ve enerjik oyununu görünce "sabotaj" deyip ezber konuşmak büyük haksızlık olur bence.En nihayetinde yukarıdaki kadrodaki birçok oyuncu Prandelli zamanında oynamamış olup sahada da farklı bir diziliş,farklı bir oyun anlayışı ile sahadayken bunu söylemek ezbere kaçmaktan başka bir şey değildir.

      Hamza Hamzaoğlu çok kötü bir onbir devralmadı.Genel olarak bakacak olursak yani 23 kişilik kadro bazında evet rakiplerine oranla zayıf bir takım galatasaray.Lakin ilk 11 bazında elinde bu ligin çok üstünde bir takım.Nitekim son 3 senedir bir iki değişiklik dışında oynayan şu kadro iki kez şampiyon oldu,iki kez şampiyonlar liginde tur atladı.Galatasarayın 12-13 kişilik kalite bir kadrosu var fakat gerisi resmen çöp.Bu sebeple bitik bir kadro değilde 12-13 kişilik çok iyi bir kadro devraldı Hamza Hamzaaoğlu.Ama bu kadronun mental ayarları çok bozulan bir kadroydu.Ve bu da ancak doğru bir iletişim ile düzeltilebilirdi.




       Misal Selçuk için şampiyonlar ligi seviyesi için yetersiz veya formsuz,kötü oynuyor diyebilirsiniz ama onun bu kadar kötü olan bir futbolcu olduğunu söylemek haliçten gazel okumaktır.Sonuçta bugün beş metre önündeki adama pas atmaktan çekinen adamın iki sene önce 35-40 metrelik milletin ağzının içine pas atan adamla alakası yok.Demekki bunu yapabilen adam bugün yanındaki adam pas vermekten korkar vaziyete gelmişse bu ancak motivasyonla,dağılmışlıkla açıklanabilir.Tribün tepkisi o kadar yerlere düşürmüşki Selçuk'u mental olarak resmen dipte bir oyun oynuyordu.Bugün ise Hamza Hamzaoğlu sonrası hem Eskişehir maçındaki oyunu hem de Akhisar maçındaki oyunu ile eski günlerinde esintiler sundu.Ben bunu aynı dili konuşabildiği,derdini meramını rahatça anlatabileceği bir ismin takımın başında olmasına bağlıyorum.Nitekim ona göre çizilmiş bir oyun planına.Selçuk'un kötü formunun temelinde yatanın yabancı teknik adam takımında başında olması değildir.Zira Terim'in son senesinde takımın başındayken başlayan bir düşüş bu.

       Düne kadar ise Prandelli bırakın Selçuk'la doğru iletişim kurmayı takıma bile tam hakim değildi.Zaten nasıl olsun ki?Sezon başından beri kadroda olmayan Sabri'nin affedilip iki gün sonra ilk on bir çıkması sonrası kim takım içi adaletli forma dağılımından bahsedebilir?Yada kim Prandelli'nin takıma çok hakim olduğunu düşünebilir?

       Hamza Hamzaoğlu geldiği en iyi olduğu noktalardan biri olan iletişim konusunda bu takıma yapacağı katkı bu senenin kurtarılabileceğini düşünüyordum.Nitekim Akhisar zamanı Güray,Bilal,Uğur Demirok,Mehmet Akyüz gibi kariyeri dibe vurmuş,son şansını kullanan birçok ismi tekrar futbol döndürmüş ve o karışımdan bir başarı çıkarmıştı.Bu da ancak oyuncularınızla sağlıklı bir iletişimden ve onları bir hedefe inandırmaktan geçer.

       Nitekim Selçuk'un bu hırsı,Burak'ın bu azmi,Emre Çolak'ın bu isteği yada Bruma'nın kendini adeta oyuna adaması ancak bununla açıklanabilir sabotaj ile değil.Nitekim haftaiçi iyi oynamış Bruma ve Emre'nin bugün yine ilk on bir çıkması bu oyunculara sahada iyi olanın oynayacağı mesajını veriyor.Bugün Telles'te kendisini bu takımın bir parçası olarak hissediyorsa yada Yasin'de iyi çalışırsa bu takımda varolacağını hissedebiliyorsa işte o 12-13 kişilik kaliteli oyuncu havuzuyla birlikte rekabet ve beraberinde takım kalitesi de yukarı çekilir.

       Hamza Hamzaoğlu bir haftada herşeyi değiştirmedi ama oyuncu diyalogları sayesinde bile kısa zamanda heyacanı yukarı çekmeyi başardı.Kupa maçında çıkardığı as takımla da takıma kazanma ritmiy kazandırmakla birlikte taraftara da heyacanlı futbol vaat ettiğini göstermekti.Nitekim başardıda.Bugün Akhisar maçında sabotaj safsatasından çok bir teknik adam için doğru iletişimin ne kadar büyük silah olduğunu gördük.