27 Ocak 2012 Cuma

TRT Ve Yayıncılık İlkeleri


Ülkemizin içine düşmüş olduğu popülist futbol düzeni artık iyice mide bulandırmaya başladı.Sokakta birçok insan avrupa futbolunu sadece Barca-Real ekseninde algılıyor.Sorsan herkes avrupa futbolunu takip ediyor.Fakat takip ettiği sadece Barcelona ve Real Madrid maçları.İşin daha can sıkıcı tarafıda medyanın da bu algıya sahip olması.

Eskiden beri İtalya sever bir insanımdır.İnsanların İtalya ligi hakkından ''çok sıkıcı,çok defansif,çok zevksiz...'' klişelerine oldum olası uyuz olmuşumdur.Zaten güzel futbolun karşılığının bol gol olduğunu düşünen bir insanın olduğu muhabbetten süratle kaçacaksın arkadaş.Çünkü bu kafadaki adamla futbol konuşulmaz.

Gel gelelim bütün bu klişelere esir olmuş bu ülkede sezon başından kimse Seri A'nın yayın haklarını almadı.Düşünebiliyor musunz?21 yy.'da,2012 senesindeyiz bu ülke yaklaşık olarak 2 ay boyunca Seri A'yi yayınlamadı.Üstelik en şahane geçmesi beklenen sezonlarından birinde.8 sene sonra şampiyon olmuş Milan,tahtını kaybeden ama kalitesi baki kalan İnter,De Laurantis'in çılgın takımı Napoli,Luis Enrique aşısı deneyen Roma,Di Natale soslu Udinese,ayağa kalkmaya çalışan eski dev Juventus...Bu kadar şampiyonluk iddası olan takımın olduğu bir sezonda kimse bu ligi yayınlamaya tenezzül etmedi.

Nitekim 2 ay sonra D-Smart yayın haklarını aldı İatalya'nın.Lakin özel kanal.İzlemek için kutu almak,para vermek lazım.Anlayacağınız yine bir şekilde mahrum kaldık bu güzel ligden.İzlemek için idda bayilerinde haftasonlarını geçirir olduk.

Birde baktıkki İtalya Kupasının yayın haklarını TRT almış.Hiç olmazsa kupa maçlarına bakarız dedik ama yine olmadı.Popülist düzen izin vermedi.

Dün akşam Milan-Lazio maçı vardı.İtalya kupası çeyrek final maçı.Müthiş basket zaferinden sonra bu seferde müthiş bir maç.Çok şey vaad eden bir karşılaşma.Ama bir de baktımki o saatte TRT Spor maçı vermedi.Acayip bir futbol programının ardından 22.30'da Levante-Valencia maçı girdi yayına.Acaba TRT'nin diğer 10 kanalından birinde mi diye baktım.Yok.

Hadi bir önceki gün Napoli-İnter maçını El Classico var diyerek es geçtiniz.Eyvallah.Ki herhangi bir kanalından o maçı da verseydi TRT  hiç olmazsa ilk 45 dakikayı kaçırmazdık.Yada ben ve benim gibi birkaç çılgın El Classico'yu bu maç için feda ederdi.Hadi bunu anladık ama boş bir perşemde gününde Milan-Lazio gibi dev bir maç varsa ve sende İtalya Kupasının yayın haklarını satın almışsan Allah aşkına bu maçı yayınlayamayacaksın da hangi maçı yayınlayacaksın?Hadi Levante-Valencia maçını TRT-3'te yine yayınla.Lakin 10 tane kanalından birinde dahi bu maç verilmez mi?Eee sen bu maçıda yayınlayamayacaksın niye aldın o zaman bu İtalya Kupasının yayın haklarını?

Bundesliga'nın da yayın haklarını elinde bulunduran TRT bu hatayı çoğu kez yapıyor.Aynı yanlış geçen cuma Bundesliga'nın ikinci yarı açılış maçı olan B.Möchengladhbach-Byern Münich maçında da vardı.Cuma günü gibi nispeten boş bir futbol gününde zirveyi çok yakından ilgilendiren bu müthiş maçı yayınlamamanın izahını inanın çok merak ediyorum.

TRT'nin son zamanlarda futbola olan ilgisi malum.Neredeyse her kanalında üstelik aynı saatlerde minimum 2 futbol programı yapıyor.Yani TRT her hafta sonu neredeyse 20'ye yakın spor programı yayınlıyor.Ve çoğu içi boş programlar.TRT spor programı yapmadaki iştahının ve özenin birazını yayının üstlendiği maçlara gösterse biz futbol severler için daha iyi olur.Eğerki siz bir ligin veya kupanın yayın hakkının üstleniyorsanız beraberindeki yayıncılık ilkelerini de yerine getirmelisiniz.Getiremeyecekseniz de bu sorumluluğu hiç almamak hem sizin hemde bizim için daha iyi olacaktır.Bu arada şunuda unutmadan söylemekte fayda var:dünya futbolu sadece Barcelona ve Real Madrid'den ibaret değildir doğuştan Katalan ve anadan üryan Madridista kardeşlerim.


Ne Demiştik:Son Topa Kadar!!!


Galatasaray 78-77 Olimpiakos

14 Ocak 2012 Cumartesi

Uğurlar Olsun Ordinaryüs


Şu hayatta zaman merfumu ileri doğru aktıkça bende de geçmişe duyulan özlem kat be kat artıyor.Eskilere duyulan özlem...Eskilere duyulan sevgi...Misal Maldini'yi çok özlüyorum şu aralar.En az Hacı Murat 131'li yılları özlediğim kadar.Zeki Müren'i özlüyorum mesela.Her şarkısında o dönemi yaşamak istiyorum.Yada Barış Manço'yu.Onun o insanın içini ısıtan neşesini özlüyorum.Tıpkı Hagi'yi özlediğim gibi.Keza eski dostlarımı,dostluklarımı da çok özlüyorum.Eski sevgilimi...Eski mahalle maçlarımı...Eski bakkalımı...Eski engebeli,çukurlu toprak sahamızı...Eskiden futbola duyulan saf sevgiyi de...Ve bu liste böyle uzar gider.Ve zaman ilerledikçe ''hayatta hiçbir şeyin baki kalmaycağı'' gerçeği su yüzüne çıkar.''Eskiler'' gider ''yeniler'' gelir.Ve bizim sevdiğimiz her ''eski'' bu hayattan göçüp gittikçe geçmiş ile olan bağlarımız da tek tek kopup gider.Şimdinin  ''yenisi'' geleceğin ''eskisi'' olur zamanla.Şimdinin ''eskisi'' ise geleceğin kalplerde bir nefeslik ukdesi olur.

Tıpkı Lefter Küçükandonyadis gibi.Geçmiş ile olan bir bağımız daha koptu.Şu kara zamanlarda o kadar ihtiyacımız olan adamlar ki bunlar...Birbirini öldürmeye and içmişçesine gözü dönmüş sözüm ona ''taraftar'' denen çapulcuları bile bir sözüyle,bir bakışıyla bir araya getirebilecek adamlar.Lakin gel görki biri daha göçüp gitti bu dünyadan.Babasına ilaç alabilmek için başladığı futbolda gönülleri fethederek hakkın rahmetine kavuşmak bu dünyadaki en büyük huzur olsa gerek.Uğurlar olsun Ordinaryus.Gittiğin yerde benden selam söyle Metin Oktay'a,Baba Hakkı'ya,Socrates'e,Gündüz Kılıç'a,Coşkun Özarı'ya,Vedat Okyar'a...Söyle ki sakın ola unutulduklarını sanmasınlar...

12 Ocak 2012 Perşembe

Cezayı Kesmişler


İngilizlerin çılgın çocuğu Paul Gascoigne bu sefer sert kayaya çarpmış.Artık ne yapıpta bu tepkiyi almışsa...

Nokta...


                            ''Leeds taraftarı arızaydı,
                                              
                                               Liverpool taraftarı duygusal,
                                                           
                                                            Galatasaray taraftarı ise başka bir gezegendendi.''
                   
                                                                                                                                  Harry Kewell

Savunma Sanatı


Hep derim eğer kusursuz hücum yapmak bir sanatsa kusursuz savunma yapmakta bir sanattır.Çünkü futbol sadece hücumdan ibaret bir oyun değildir.Tabiki burada insanı kanser eden Yunanistan'ın 2004 savunma anlayışından  bahsetmiyorum.Oyun planını sadece savunma yapmak üzerine kurmuş hiçbir futbolu tasvip etmem.Lakin yeri geldiğinde istediklerinizi elde etmek adına ''savunma'' silahınızı bir araç olarak kullanıyorsanız ve bunu kusursuz yapıyorsa o zaman onu ayakta alkışlarım.Hatta bu oyunu izlerken de müthiş keyif alırım.Misal 2009 şampiyonlar liginde İnter'in Barcelona'yı elemesi gibi.Herkes ne kadar Mourinho'nun çirkin futbol anlayışına sahip olduğunu idda etsede ben sahada savunmayı kazanma adına bir araç olarak kullanan müthiş bir takım gördüm.Giuseppe Meazza'da rakibini mağlup eden Nou Camp'ta ise rakibinden istediğini alan bir takım.Savunma sanatının tüm inceliklerini icra eden bir takım.

Dünkü Carlin Cup yarı final ilk maçında da uzun zaman sonra bu kadar iyi bir savunma gördüm City Of Manchester'da(Etihad Stadı).Liverpool bana sanki 2009'un İnter'indan bir takım pasajlar sundu.İlk 15 dakikadaki futboluyla bir penaltı kazanan Liverpool Gerard'ın golüyle deplasmanda öne geçti ve ardından tabiri caizse 75 dakika boyunca rakip kaleye uğramadı.

Manchester City gibi inaılmaz hücum opsiyonları olan bir takımı bütün maç boyu kilitlemek gerçekten büyük iş.Mükemmellik seviyesinde kademeli savunma anlayışı,müthiş yardımlaşma ve inanılmaz alan paylaşımı sayesinde Balotelli,Nasri,Agüero,Dzeko,Adam Johnson gibi hücumculara göz açtırmamak büyük başarı.Böyle bir deplasmandan tere yağından kıl çeker gibi galip ayrıldığı için Dalglish'i tebrik etmek lazım.Üstelik sahada var olan ama aslında varolmayan!!! Andy Carrol ile bunu başarmak ayrıca büyük iş.

City için ise şunu söylemek en doğru tespit olur herhalde:David Silva bu yıldızlar topluluğu takımın %50'si.Bu kadar net söylüyorum.Bence bu sezonun Messi,Ronaldo kadar konuşulması gereken bir oyuncusu.Onun yokluğunda takımın organizatörlüğünü kimse kaldıramıyor.Sezonun başından beri muazzam bir performans gösteriyor.Golle sonuçlanan City ataklarının hemen hemen hepsi onun ayağından çıkan toplarla oluyor.Ve o olmadığından dolasıyla hücumları sonuçlandırma verimide oldukça düşüyor.Mancini eğer sezon sonunda Premier ligi kazanmak istiyorsa bu takımda Silva'ya çok ama çok ihtiyacı olacak.O yüzden ne yapıp edip onu sezonun sonuna kadar sağlıklı bir şekilde götürmeli.

11 Ocak 2012 Çarşamba

Gel Hele Otur Yanıma


Yıl 1979.Pele çalmış Maradona dinlemiş.Bu ikilinin mutlu günleri.Lakin Pele nerden bilsin bu adamın tahtını elinden alacağını?

Sanatkar Zanaatkara Karşı


Bir tarafta sanatkar bir tarafta zanaatkar.Bir tarafta yetenek bir tarafta emek.Bir tarafta Zidane bir tarafta Baresi.Kıyısından da Maldini...

Baresi-Maldini


Yıl 1993.Kaptan Franco Baresi ve yaveri Paolo Maldini.

10 Ocak 2012 Salı

Berlusconi Ve Yandaşları

Gullit-Maradona


Fotoğraf 1989-1990 sezonundan.1986 Dünya Kupasından sonra Maradona bu sezonun sonunda da Napoli'ye Seri A şampiyonluğunu kazandırıyor.

Tıpkısının Aynısı #2


Hayatın üç farklı dalında ilerleyen bu isimler arasındaki benzerlik çok şaşırtıcı.Snoop Dogg-Rigobert Song-Chris Bosh.Özellikle Song ve Bosh arasındaki benzerlik muazzam.

Sabrizm


20'li yaşların başında floryaya adımını attığında çok büyük yetenek olarak lanse ediliyordu.Hatta ''Yeni Emre'' yakıştırmaları gazetelerin manşetlerini süslüyordu.Haksız da sayılmazlardı hani.17 yaşında,alt yapıdan gelmiş,fırtına gibi bir çocuk.İhtiyaç olunan zamanda,kulüp için,taraftar için ve medya için iyi bir kahraman.Lakin olmadı.Hücum oyuncusuyken baktı olmayacak beke kaydırdılar.Zaten ülkede kalifiye yerli bek sıkınıtısı vardı.Onunda iyi ekmeğini yedi hani.Fakat bu ülkede Sabri konusunda sorun  ''yetenekli-yeteneksiz'' tanımlaması değil.Sorun ''yetenekli-yeteneksiz'' tanımlamasının çok daha ötesinde.

Bu ülkede herhangi birinin üzerine bir yafta yapıştırılmaya  görsün.Ömür boyu çıkmaz insanın üstünden o yafta.Sabri'de bunun ceremesini çekiyor şu aralar.Gerçi tüm kariyeri boyunca çektş bu ceremeyi fakat bu aralar Sabri konusunda terör estiriliyor.Yıllar önce yapıştırılan yafta,algılara yerleşen önyargı yüzünden bugün ne yapsa kendisini bu kitleye beğendiremiyor.Muhtemelen de kariyerinin sonuna kadar  beğendiremeyecek.

Nedir abi o zaman bu adamın olayı?Bu adamı ben ve benim gibi bir takım galatasaray taraftarının gözünde değerli kılan?Çok mu yetenekli?Haşabillah!Bunu söyleyeni Allah taş eder!Peki çok mu iyi bir bek?Ülke  standartlarına göre oldukça iyi bir bektir.Zaman zaman döktürür genel anlamda idare eder.Eeee o zaman nedir?Bu adamın olayı yüreğindeki galatasaray sevdasıdır arkadaş.Hattı zatında tereyağından kıl çeker gibi kaptığı topu ani atağa çıkaracakken hakemin zart diye faul çalmasıyla hırsından topu ısıran bir sevdadır bu.Gerektiğinde takım arkadaşlarının kavgasına 1.50'lik boyuna bakmadan bodoslama dalan bir sevdadır bu.Bu adamın olayı budur abi.Bu adamda Maicon yada Alves tekniği aramayacaksın.Bu adamda Carregher,Puyol yada Gattuso ruhu arayacaksın.

Ben bu adamı çok severim arkadaş.Niye mi?Ulan hiç olmadı yaz google'a Sabri,izle komik videolarını,akşama kadar gül.Gülmenin altın değerinde olduğu şu günlerde bir adam yüzümde biraz olsun tebessüm bırakabiliyorsa bu adam bu yüzden bile sevilir.Daha altında çok başka şeyler aramaya gerek yok.

''Sabri çıktı maç maç döndü'',''Galatasaray Sabrisiz galibiyet serisi yakaladı'' haberleri yapmak herşeyden önce karşıdaki insana yapılmış bir ayıptır.Hadi bunu taraftar yapar,muhabbet aralarında dalgasını geçer.Lakin medya dalga geçer gibi haber yaparak hedef gösterdi mi o işin cılkı çıkar.Haaa taraftarda bu oyuna alet olup,''vurun kahpeye'' yaparsa işte o zaman bu işin tadı tuzu kaçar.

9 Ocak 2012 Pazartesi

Gullit-Van Basten-Rijkaard Ve Barış Manço

Barış Manço usta ile bu üçlü ne alaka demeyin.Barış Manço o zamanlar bir ilki başarıyor ve dönemin bu üç yıldızı ile röportaj yapıyor.Ve röportajı yapmadan öncede Barış Manço'nun dersine ne kadar iyi çalıştığı anlışılıyor.Misal Milan'nın isminin başındaki A.C anlamını ben ilk kez burada duydum.Ama hepsinden öte ne çok özlemişiz seni bee Barış Manço...


General


Bu sezonki takım çok sevilesi,çok yürek ısıtıcı,çok heyacan verici.İnanın bana sonuçlar iyi geldiği için böyle gözükmüyor.Bu sezonki galatasaray kötü gitsede bu takımın hırsı,mücadeleciliği bizde yine aynı etkiyi yaratırdı.Misal 2007-2008 kadrosu şampiyon olmuştu ama bu kadar sevimli değildi.Hatta bir iki oyuncu dışında soğuk ve itici bir takımdı bile diyebilirim..2004-2005 kadrosu ise bu takımın sempatikliğine yaklaşır.Lakin bu kadro benim gördüğüm en sevilesi takım.Ve bana sorarsanızki bu takımdan kimi parmakla gösterirsin diye bir dakika bilr tereddüt etmeden Ujfalusi derim.

Tabiki kükreyen aslan Selçuk'a yada 5 ciğerli emek işçisi Elmander'e olan sevgim başka.Lakin bu adama hepsinden öte inanılmaz saygı duyuyorum.Ve galatasarayın izlediğim her maçında bu adama karşı olan saygım kat be kat artıyor.

Sezon başında transfer olduğunda ilk yorumum ''gereksiz'' olmuştu.Aynı yaşlarda olan ve bu topraklara daha çok ısınmış olan Neil'in gönderilip;yaş ve maliyet bakımından daha dolgun Ujfalusi'nin gelmesi benim gibi birçok galatasaraylı da yadırgamıştı.Ve fakat geldiğimiz noktada Ujfalusi konusunda göt olmanın inanılmaz hazzını yaşıyorum.Ve yaşamayada devam edeceğim.


Onun için savunmanın generali tanımlaması cuk diye oturuyor aslında.Çünkü ancak bir ''general'' savunmayı bu kadar toparlayabilir.Takım savunması bir bütündür.Tek bir kişiye bağlamamak gerekir.Lakin bu sezonki takımın savunma anlamında göstermiş olduğu inanılmaz aşamanın kilit ismi kesinlikle Ujfalusi.Bu sezon Hakan Balta'nın yükselen formunun altından bile sol stoperde oynayan bu adamın yattığını düşünüyorum.Keza kariyerinin en iyi 6 haftasını geçiren Gökhan Zan'da olduğu gibi.Ve hatta şimdi izlemekte olduğumuz Semih'in alkışlanan performansınn altında yattığı gibi.Ujfalusi'nin bu takıma ''teknik'' anlamda verdiklerinden ziyade ''mental'' anlamda kattıklarından bahsetmek onun değerini daha iyi özetler aslında.

İş ahlakı ve profesyonel özellikleri Ujfalusi'nin bu takıma en büyük katkısı.33 yaşında olup; Almanya'da,İtalya'da,İspanya'da top koşturup,milli takımıyla sayısız maça çıkmış bu adamın giydiği formanın hakkının verme arzusu ve konsantrasyonu bu takımdaki herkes için çok büyük mesajlar içeriyor.Bu yüzden gerek Semih'in gerek Sercan'ın gerekse tüm takımın bu adamdan öğreneceği çok şey var.Ve ne şanslılarki böyle bir tecrübe abidesi bu takımda forma giyiyor.

FourFour Two'nun Aralık sayısında verdiği röportajda uzun yıllar futbola devam etmek istediğini ve ülkesinde futbolu bırakmayı düşünmediğini söylemesi ise onun bu takımda daha uzun süre kalma umudumu arttırıyor.Çünkü bu tip adamların varlığı takımınızı daha değerli kılıyor.Tıpkı Maldini'nin Milan'ı,Puyol'un Barcelona'yı daha değerli kıldığı gibi...



''Semih bence hem Galatasaray'ın hem de milli takımın geleceği olabilecek kapasiteye sahip bir oyuncu.Şimdilik iyi bir başlangıç yaptı ve güzel bir noktaya geldi.Ama daha çok çalışıp bunun üzerine koyması gerekiyor.Özellikle benim gibi ihtiyar oyuncuların ve teknik direktörümüzün deneyimlerinden faydalanması gerekiyor.''
                                                                                                              Tomas Ujfalusi

%94.3


Bu rakam Xavi'nin 2011 yılında resmi maçlarda yapmış olduğu isabetli pas yüzdesi.Bu yüzdeyle tüm avrupa liglerinde zirvede yer aldı geçen sezon.Xavi'nin Barcelona hücumlarında fitili ateşleyici pasları attığını düşünecek olursak bu rakam muazzam.Benim içinse Barcelona bir yana bu adam bir yana.İşin trajikomik yanı ise tüm bu verilere rağmen futbol dehası bu bücürün Ballon d'Or Ödülünü kazanamamış olması ve muhtemelen de kazanamayacak olması.O zaman ne diyoruz:kahrolsun popülist düzen!!!

8 Ocak 2012 Pazar

Bu Maça Bir İki Kelam Edilir


Dün ilk yarı bittiğinde bir anda aklıma hafta içi oynanan Real Madrid-Malaga kupa maçı geldi.O maçta da Malaga şok bir şekilde ilk yarıyı 2-0 önde kapatmıştı.Ve rivayet odur ki üstat Mourinho devre arasında oyuncularına ''çıkın ve yaptığınız pisliği temizleyin'' demiş.Ve ikinci yarıya üç oyuncu değişikliği yaparak çıkmıştı.Ve maç 3-2'ye döndü.

Muhtemelen Terim'de Mourinho benzeri bir konuşma yapmıştır devre arası.Lakin onun gibi çok keskin bir oyunucu değişikliği stratejisi izlemedi.Sadece aksayan Sabri oyundan alındı.Daha sonra kademe kademe değişikilikler geldi.

2-0'ın tüm pisliğini bir insana yüklemek çok büyük haksızlık olur.İlk yarıdaki skorun oluşmasında etMelo'nun lakaytlığı,Sabri'nin berbatlığı,takım olarak konsantrasyon eksikliği ve ligin ikinci yarısındaki fiziksel düşüşün etkisi büyük.Dün Sabri ne kadar berbatsa Melo da o kadar kötüydü.Melo ne kadar kötüyse Engin de bir o kadar sahtekardı.O yüzden sorumluluğu tek bir adama yüklemek büyük hata olur.

Melo bu takım için kilit rol oynuyor.Çünkü topu savunmadan alıp geriden oyun kurma görevi Selçuk'la ona ait.Top Melo'ya geldiği vakit bekler kanatlara açılıyor,savunma öne çıkıyor ve tüm takım hücum hazırlığında oluyor.Melo'nun kaybedeceği bir top bu takımı çok zamansız yakalar.Tıpkı dün olduğu gibi.Hatta Beşiktaş maçında olduğu gibi.O yüzden Melo'nun zaman zaman bu lakaytlığını bir kenara bırakıp daha risksiz bir oyunu tercih etmesi onun şu anki bu takım için değerini bir kat daha arttırır.


Engin'in dün kötü oyunundan daha çok kendisini sürekli yere atarak bir takım avantaj sağlama çabası ise sahada oynadığı oyundan daha utanç vericiydi.Yerini yadırgadı lafları çok boş kalır dünkü oyunu için.Çünkü Engin repertuarı geniş bir oyuncu.Bu tip tek maçlık görevlerin altından rahatlıkla kalkabilecek yetenekte.Lakin dün olduğu gibi başarıya kestirmeden gitme çabası galiba onun bugünkü bulunduğu konumu çok iyi açıklıyor.

Beni asıl düşündüren nokta ise ligin ikinci yarısına fiziki düşüşle başlamamız.Dün maçın ilk yarısında bizim yapmamız gereken fiziksel aksiyonları Samsunspor yaptı(ön alanda basma,alan daraltma,savunmada yardımlaşma).Buradaki düşündüren nokta ise Galatasaray'ın sadece ligde mücadele ediyor olması.Bu düşüş Beşiktaş için normal olabilir ama sadece tek bir kulvarda mücadele eden galatasaray için normal değil.Devre arasını iyi geçirmemeşiz diyeceğim ama zaten devre arası pek olmadıki!!!

Küçük bir paragrafta Riera için ayırmak lazım.İlk geldiği zamandan beri Riera'dan hiçbir zaman büyük beklentilerim olmadı.Olan arkadaşlarım içinde çok fazla şey beklememelerini söyledim.Çünkü Riera iyi bir sistemin iyi bir parçası olabilecek bir oyuncu.Yeni oluşmakta olan bir sistemi bir tık yukarı çıkarabilecek bir adam değil.Bu yüzden Riera'nın görece başarısızlığı bundan ibaret.Fakat galatasarayda sistemin yavaş yavaş oluşmaya başladığı şu günlerde Riera'da bu sistem ritmi içerisinde iyi bir parça olma yolunda ilerliyor bence.Yani bu adamı bir kenara silip atmamak lazım.Bunu sadece dünkü asisti için söylemiyorum.Son 7-8 haftadır ilk onbire gireremesine rağmen sahaya çıkıp ortaya koyduğu özverili oyundan dolayı söylüyorum.


Son olarakta medyadaki Sabri propagandasını midem bulanarak izliyorum.Sabah gazeteyi açtığım vakit gelen geçen Sabri'den dem vurmuş.Neymiş efendim 7 maçlık gol yememe serisi o oynayınca bozulmuş,o oyundan çıkınca takım şaha kalkmış...Birde maç esnasında Lig Tv'nin galatasarayın her golünden sonra sonra Sabri'yi ekrana getirmesi ise işin bir başka iğrenç boyutu.Zaten toplum tarafından yaftalanmış bir oyuncuyu bu şekilde günah keçisi ilan etmek herşeyden önce o insana yapılmış bir ayıptır.İyi oynar kötü oynar ayrı lakin bu şekilde bir insanı karalamak hiç ama hiç hoş birşey değil.

Öyle veya böyle herhangi bir maçı 2-0'dan gelip 4-2 kazanmak büyük iştir.Galatasaray dün bunu başardı.Üstelik aman aman oynamayarak.Kilit isimleri beklenen performansın çok altında kalarak.Ama kazanmasını bilerek kazandı.Bu takım yeni kurulan bir takım ve süreç ilerledikçe birçok zorlu dönemeçten geçiyor.Bu takım 10 kişi kaldı,9 kişi kaldı,kalecisi oyundan atıldı,pozisyon kısırlığı çektiği dönemler oldu,savunma anlamında sallandığı dönemler oldu ve dünde bir maçta 2-0 geriye düşüp 4-2 çevirdi.Yeni kurulan bir ekip olarak bütün bu dönemeçlerden geçmek tecrübe anlamında bu takımın hanesine hep artı olarak yazılıyor.Belki de dünün Galatasaray adına en büyük kazancı buydu.