12 Nisan 2012 Perşembe

İçimdeki ''Tyler Durden''




Çocukluğumun tam olarak hatırlayamadığım anından beri hep ''kendi kendimle'' konuşurum.Tuvalette,banyoda,yalnız kaldığımda...Hatta yolda yürürken bile.Kimine göre hatta azımsanmayacak bir kesime göre bu yaptığım delliliğin alamet-i farikası olsada bana göre sağlıklı kafanın olmazsa olmazı.Sonuçta yaptığım iş ''kendi kendimle'' dertleşme.Ve beni benden daha iyi kim tanıyabilir?Kim benim kadar ruhumun derinliklerine işlemiş duygulardan haberdardır?Kim zihnimin en ücra köşelerinde konaklayan fikirleri bilebilir?Beni bu kadar iyi tanıyan ''benden'' başka kim bana daha iyi akıl verebilir?Cevap:hiç kimse.İşte bu yüzden fırsat buldukça ''kendi kendimle'' konuşurum.Karşılaştığım bir problemde yada herşeyin üstüme üstüme gelmeye başladığı bir anda veyahut ''anlatmazsam patlarım'' moduna girdiğim bir noktada içimdeki ''Tyler Durden''i ortaya çıkarır ve ''evet şimdi ne yapıyoruz?'' derim.Az öncede bahsettiğim gibi beni ondan daha iyi kim anlayabilir?Yada Behzat Ç.'yi Behzat Ç.'den daha iyi kim anlayabilir?Belkide bu yüzdendir genelde kimseye derdimi anlatmamam.Anlatamamam.Alışmışım içimdeki ''Taylor Durden''a.Başkaları yavan geliyor,samimiyetsiz geliyor bana.Belkide buna ''iç istişare'' de diyebiliriz.O zaman daha bi entelektüel olur.Daha bi havalı...Ama bu benim anlatmak istediğimi tam manasıyla açıklamaz.''İç istişare'' bir sorgulama meselesidir.İçindeki yankıdan başka bir şey değildir.Ayna gibi düşün.Ne duymak istiyorsan onu duyarsın.Ama ''kendi kendinle'' konuşmak öyle midir?Bir nevi kendinle kapışma meselesidir.''Face of  face'' hesabı.Duymak istediğini değil var olanı söyler.Patavatsızca,pervasızca,acımadan...Hangi dost bu kadar acı söyleyebilir ki?Yada bu kadar doğru?Bu kadar tarafsız?

Birgün birini çok sevdim.Hem de çok.Birlikte olmaya başladıktan sonra ikimizde birbirimizi tüm çıplaklığı ile tanımaya çalışıyorduk.Çok sevdiğim insan benim bütün yönlerimi,gizli-saklı kalmış bütün duygularımı,belki benim bile haberimin olmadığı içimdeki bütün arzuları bilmeliydi.Keza bende onunkileri bilmeliydim.Bilmeliydik ki hangi insanı sevdiğimizi yada hangi insana aşık olduğumuzu anlayalım.

Ve ben ona hergün kendimden birşey aktardım.Daha önce hayatım boyunca kimseyle paylaşmadıklarımı paylaştım.İçimdeki tüm iyilikleri,kötülükleri...Keza o da benimle paylaştı.Fakat şunu farkettimki ben ne kadar paylaşırsam paylaşayım gece yastığa kafamı koyduğum vakit içimde anlatmadığım birçok şey olduğunu farkettim.İçimde ona asla anlatamayacağım kötülükler,arzular vardı.Mutlaka onunda vardır.Ben herşeyimi paylaştım desemde kıyıda köşede hiç paylaşmadıklarım vardı.Kendini %100 anlattığını düşündüğün bir insan bile seni tam olarak tanımıyor.İşte bütün mesele bu.Çok can sıkıcı bir mesele...

İçimdeki ''Tyler Durden'';kıyıda köşede kalmış iyiliklerin,kötülüklerin,arzuların,şehvetlerin toplamı olan bir ''ben'' aslında.Başka hiçbir şey değil.

İşte bu yüzden olsa gerek yıllar boyu çok iyi tanıdığını sandığın insanları bir süre sonra hiç tanıyamamış olduğunu farketmek..Böyle durumlarda kendimize çok fazla kızmamak gerek.Sonuçta hiç kimseyi tam manasıyla tanımak mümkün değildir.Ruhunun derinliklerin kalmış kötülüklerden belki onun bile haberi yoktur.

Dikkat edin yazının başından beri ''kendi kendimle'' konuşmaktan bahsettim.''Kendi kendine'' konuşmak kavramı ''kendi kendinle'' konuşmakla bir tutulsada asla bir değil.''Kendi kendine'' konuşursun,konuşursun,konuşursun....Cevap almak için konuşmazsın.Sadece konuşmuş olmak için konuşursun.Ama insan ''kendi kendisiyle'' konuşuyorsa cevap almak istiyordur.Üstelik en doğru,en objektif,en acımasız cevabı.Muhtemelen Platon'da ''kendi kendisiyle'' konuşuyordu.Socrates de.Cevap aramak için.Ha onlar insanlık adına cevaplar arıyordu ben kendi çıkmazlarım adına cevap arıyorum.

Beş tane Behzat Ç. kafa kafaya veriyorlar ve cevap arıyorlar.İşte olay budur arkadaş.Bu konuda yalnız olmadığımı görmek güzel.Sonuçta Behzat amirim yapıyorsa vardır bi bildiği.Bu arada bu kadar Tyler Durden'ı andıktan sonra hafızayı şöyle bir tazelemekte fayda var...

Hiç yorum yok: