21 Eylül 2013 Cumartesi

Zor Be Ahparig...Çok Zor...



Sabah kalktığım vakit bir  arkadaşımdan mesaj aldım. Özetle benim Hrant Dink sevdamı saygıda kusur etmeden eleştiryordu. "Dillendirdiğin adam hakkında bir bilgin var mı bilmiyorum ama..." diyerekten o malum cümleyi yazıp "bi araştır istersen" demiş. Neydi o malum cümle:

"Türk'ten boşalacak o zehirli kanın yerini dolduracak temiz kan,Ermeni'nin Ermenistan'la kuracağı asil damarında mevcuttur."

Üzüldüm. Arkadaşım adına üzüldüm. Kendim adına üzüldüm. Ülkenin yeni nesilleri adına üzüldüm. Hrant Ahparig adına üzüldüm. Kısacası yaşadığım toprak parçası adına üzüldüm.

Ölümün ardından değerleri kavrama,daha sağlıklı yargılama ve en nihayetinde hakkını fazlasıyla verme gibi bir hastalığı var bu ülkenin. Ahmet Kaya'ya olduğu gibi, Nazım Hikmet'e olduğu gibi...

Ahmet Kaya bir ödül gecesinde kürtçe albüm çıkaracağım dediği vakit geceyi küfürler,çatal-bıçaklar,hakaretler ve tehditler eşliğnde terketti. Yıllar sonra anladıkki ana dili kullanmak, onu savunmak bir zümreye verilmesi gereken bir hak değil doğuştan gelen bir temel hakmış. İnsan haklarının en temelinden hemde. Ne acı. Yıllar önce bunu dile getiren adamı bu ülkede basın ve yayın yoluyla linç ettik. Dün gibi hatırlarız o sürek avının nasıl işlediğini. Bugün o sürek avını başlatanlar ellerinde çiçeklerle Ahmet Kaya'nın kabri başında af dilediler. Geç anladık güç anladık ama sonunda anladık.

Hrant Dink'in de başına gelenler çok mu farklıydı Ahmet Kaya'dan?  Birinin Kürt kimliği diğerinin Ermeni kimliği ağzından çıkan her sözün, savunduğu her davanın habis urlu beyinler tarafından hep tehdit olarak algılanmasını sağladı. Tek farkları Ahmet Kaya'yı bu ülkede yaşatmadılar Hrant Dink'i bu yeryüzünde.

Ne zamanki bu ülkenin karanlığını aydınlatmaya yeltenmiş,tabularını yıkmayı kendine şiar edinmiş bir "işgüzar" çıktı mı söndüreverdiler hemen ışığını. Acımadan. Vicdan denen duygunun varlığında şüphe ettirerek. Hunharca. Söndürelen her ışığın ardından dahada karanlığa gömüldü bu ülke. Nesilden nesile süregelen nefret tohumlarını büyütmekle meşgul bir toplum yarattılar. Okumadan. Araştırmadan. Sadece kendilerine dikte edilenlere inanarak. Ölümün ardından bir an olsun düşünmeden.

İşte buna üzüldüm. Biliyorumki yıllar sonra Hrant Dink dendiği vakit onun da adını saygıyla anılacak. Sadece kaybının yıllanmasını bekliyoruz. Çünkü bü ülkenin otomasyonu bu şekilde. Yıllar sonra anlaşılacak Hrant Dink'in bu ülke için ne kadar büyük bir şans olduğu. Ne kadar büyük bir vatansever olduğu. Ne kadar büyük bir "Türkiyeli" olduğu...

O malum cümleyi şu şöyleydi bu böyleydi diyerekten uzun uzun açıklamaycağım. Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunan bir toplumda bu tip bir  eleştirinin gelmesi,buradan vurulması çok normal. Hrant Dink'in o zamanlar 8 yazı dizlik köşe yazılarından bir cümleyi çıkarıp karşıma bunu getiriyorsan tartışmaya girmeye çokta gerek yok. Türkçenin temel kuralıdır "kullanılan cümle kullanıldığı paragrafın içinde anlam bütünlüğü kazanır". Size sadece şu adli sonucu gösterebilirim bu konuda. Daha da fazla yoruma gerek yok bu boş yaklaşımın üstüne.

Naçizane tavsiye. Araştırmaktan korkmayın. Tabuları umarsızca,sağa sola çarpa çarpa yıkmaktan sakınmayın. Ve asla ama asla insanlıktan şaşmayın.

Son sözümde Hrant Ahparig'e gelsin. Biliyorum bu ülkenin bir gün ama bir gün bir güneş kadar aydınlanacağına o kadar çok inanmıştın ama. Zor be ahparig... Çok zor...

Hiç yorum yok: