31 Ağustos 2011 Çarşamba

Antu ve İnsanlık ?



Hani bazen insanın kanı donar ya,inanmak istemezsin. Bugün trabzonspor tesislerinde yangın çıktı ve haberlere bakıyodum antu.com'a da bakmak istedim,aslında biliyordum gelebilecek tepkileri ama insanların bu bayram gününde! ki sorsan hepsine müslüman,milliyetçi vatanperver insanlar! onların hepsinin geçmişini sikeyim. Gerçekten bu kadar olmaz,bu seçtiklerim sadece 2 sayfalık bir bölüm,bu satırları yazdığımda 7 sayfa yazı vardı,aralarında iyi niyetli insanlar var onların yorumu da 'cana gelmesinde mala gelsin,bunu hakediyolar' Bu yani,bu yorumu insiyatifli olarak gördüğüm bir forumdan bahsediyorum,bir insan topluluğundan bahsediyorum.Gerçekten acı verici,beddua topicleri mi dersin ne ararsan var. Bu konu hakkında lucarelli-breitner.blogspot.com ' da ozan abi de bi yazı yazmıştı,ben onun kadar sert girmiyorum fakat yani bu kadar da insanlıktan çıkılmaz. Her toplulukta var bu tip adamlar ama gerçekten ben bu kadarını bir araya toplayan bir arma da görmedim yani. 10 insandan sadece 2si 3ü aklı selim,diğerlerinin hepsi bu kafada. Diyorum empati yapayım.Bu süreç zor bir süreç ama bu kadarını da yapabileceğimi sanmıyorum. Gerçekten yazık,bu insanlarla aynı toplumda yaşadığım için utanıyorum kendimden ve tiksiniyorum.

resmi büyültmek için üzerine tıklamanız yeterli.

29 Ağustos 2011 Pazartesi

Avrupanın Golcüleri Formda


Avrupada bu hafta bol gollü maçlara ve golcülerin üstün performanslarına tanıklık ettik.Almanya,ingiltere ve ispanyada golcüler şov yaptı desek yanlış olmaz herhalde.

İngilterede bu hafta Manchester kenti Londra'ya acımadı.Haftanın en flaş sonucunda Manu Arsenal'i sahasında 8-2 ile geçerek tarihin en farklı galibiyetlerinden birini aldı.8 gollü galibiyette Rooney 3 golle en büyük katkıyı yapan isim oldu.

İngilterenin diğer bir maçında Tottenham White Hart Lane'de Manchester City'e 5-1 kaybederken maçın yıldızı 4 gol atan Dzeko idi.

La Liga'nın ilk haftasında Real Madrid Zaragoza'yı 6-0 ile geçerken gollerden 3 tanesi Ronaldodan geldi.Valencia'lı Soldado da sezona iyi başlayan isimlerden.Santander maçında biri kendi kalesine olmak üzere 4 gol attı.Aynı şekilde Sevilla'lı Negredo ve Sociedad'lı Aggitetxe attıklar ikişer golle takımlarına galibiyeti getirdiler.

Almanyada ise Gomez'in 3 golü Bayern Münich'e 3 puan getirdi Kaiserslautern deplasmanında.

Arsen Wenger'in Ruh Hali #2


Bundan 13 gün önce Arsen Wenger'in Ruh Hali diyerekten bloğa bir yazı düşmüşüz.Fabregas gitmiş,Nasri'nin de eli kulağındaydı.Udinese ile şampiyonlar ligi ön elemesi ilk maçı oynanacaktı.Taraftar Fabregas'ın gidişinden dolayı kızgın,futbol kamuoyu ise Arsenal'in büyüklüğünü sorgular vaziyete gelmişti.Anlayacağınız Wenger'in ruh hali hiç iç açıcı değildi.


13 gün sonra bugün Old Trafford'da 8-2'lik mağlubiyet geldi.Nasri City'ye gitti.Geçen haftada evlerinde Liverpool'a mağlup olmuşlardı.Lige şampiyonluk parolası ile başlayan Arsenal 3 maç sonunda 1 puan alabildi.Londra'nın kuzeyinde Arsen Wenger için beyaz mendil sallanmaya başladı.Reisin başı çok ağrıyacak belli.


Udinese ile oynanan ön eleme maçını izlediğim vakit Arsenal'in çok sıradanlaştığını gördüm.Fabregas'ın gidişi ile takımda kalite seviyesini yükseltecek tek bir adam bile kalmamış.Son on yılda transferden 300 milyon avroyu kasaya koyan Arsenal'in artık bu parayı harcama vakti geldi.Yalnız Wenger maç sonu olursa olur olmazsa bu takımla devam edeceğiz minvalinde bir açıklama yapmış.Yani kesemize uygun olursa alırız demeye getirmiş.

Arsenal'in bu iç karartıcı ruh halinden kurtulması için şok transfer yöntemi izlemesi şart.Yapacağı transferler ile büyük takım olduğunu tekrardan herkese hatırlatmaları gerek.Bence Arsenal'de sorun transfer yapmamak değil eldeki oyuncuların bu takımdan gitmek istemesi.

Şöyle bir piyasaya baktığım vakit kimler alınabilir diye üç isim bu takımı yeniden hayata döndürebilir diyebilirim.Tevez-Hazard-Sneijder kombinasyonu bu sorunu çözer.Tevez ingilterede oynamak istemesede ikna edilemez değildir.Manu-Sneijder flörtünde Arsenal kasasını konuşturabilir.Hazard ise her şartta alınır.Bu şartlar altında ağır koma halinde olan Arsenal'in kurtulma şansı var.Ama bu üçlü içinde yaklaşık 70-80 milyon avro buhar olur.Yani Wenger'in sevmediği işler bunlar.Fakat o da görüyorki Şeytan'la Frimponglarla,Jenkinsonlarla,Coquelinlerle baş edilmiyor.Görüyorda kafasındaki plan ne ilerleyen zamanlarda bizde göreceğiz.

28 Ağustos 2011 Pazar

Madrid Cephesindeki Homurdanmalar


Nuri'nin sakatlığı geçmiş hatta galatasaray maçında oynaması beklenirken tekrardan sakatlanması Madrid halkında çatlak seslerin yükselmeye başlamasına sebep oldu.Bu seferki sakatlık başka.1.5 ay kadar oynamayacağı söyleniyor.Sağlıklı bir Nuri'nin sahalara dönmesi 2 aydan fazla sürecektir.Mourinho'nun canını sıkan bir gelişme olsa gerek.Lassana'nın gidecek olması ve Gago'yu satış listesine koymaları ile Xabi Alonso'nun tek partneri Khedira kaldı.Khedira'nın Barcelona maçlarındaki madara oluşunu hesaba katarsak Nuri'nin oraya yerleşmesi kesin gibiydi.Fakat bu sakatlık Mou'nun Nuri'yi oraya hızlı bir şekilde monte etmesini uzun bir süre daha erteleyecek.Madrid halkının Nuri transferinden memnuniyeti ve büyük beklentileri olsada ezeli rakibin Fabregas'ı alması ve yine Barcelona'ya boyun eğilmesi onları daha  da sabırsız yapmaya başladı.Bu sakatlık Mourinho kadar Nuri'yi sabırsızlıkla bekleyen Madrid halkı içinde bir hayal kırıklığı olmuş durumda.


Hamit'in durumu daha zor.Zaten Madrid halkı onun niye alındığını sürekli sorguluyor..Birde üstüne takıma sakat olarak transfer olması ona olan eleştirelerin daha yüksek sesle çıkmasını sağladı.Shuster'in de çıkışıyla verdiği gazı hesaba katarsak İyileştiği süreçte rekabetin tam ortasında bulacak kendisini.Üstüne birde toparlanma sürecini hesaba katarsak...Şimdiden bu topraklarda vatana dönüş haberleri yapılmaya başlandı.Çok sağlam bir şekilde dönüp,kendisini ispatlaması lazım.Yoksa Madrid semalarında tutunması zor.Yinede sağlıklı olduğu takdirde kendisini kanıtlayabileceğini düşünüyorum.Robben-Ribery-Schwenstiger rekabeti ona çok şey katmıştır.İşi çok zor ama Hamit zaten zoru sever.

27 Ağustos 2011 Cumartesi

Hareketleri Kes!


İşte bu türk spor basının zirve noktasıdır.İşte bu bir güruhun üzüntüsünden faydalanmanın en açık örneğidir.İşte bu bir toplumun içinde bulunduğu kötü durumdan faydalanmanın en şerefsizce yönetemidir.İşte bu türk spor basının içler acısı halini açık seçik gözler önüne seren bir utanç tablosudur.

Aykut Kocaman ve futbolcuların dünkü yaptığı basın toplantısından fenerbahçelilerin çıkaracağı en önemli dersin gidip bir taraftar kart almak olduğunu düşünecek olursak bu ülkemin güzide gazetesinin böyle bir haber yapmasına şaşırmamak gerek.Muhtemelen bu haberi yaparken ''her taraftar kart almaya giden bayiden birde fotospor kapsa köşeyi döneriz lann'' düşüncesinden yola çıktığına şüphe yok.Fakat yayınladıkları ''manifesto''nun içeriğinde kendi karakterlerini çok net bir şekilde ele verdiklerinden haberleri olmayacak kadar geri zekalı  bir basın kuruluşu bunlar.

''Ne idüğü belirsiz çarşaf çarşaf gazetelerinde yayınlayarak objektif habercilik değil,renk düşmanlığı yapanlara...'' Objektij habercilikten bahseden bir kuruluşun yayınladığı ''manifesto'' ortadaır.

''Gizli olması gerektiren belgeleri servis edenlere...'' 50 günlük süreç içerisinde gizli olması gerektiğine inandığı belgelerin kendi gazetesinde yayınlandığı gerçeğini ne hikmetse gözardı etmişler bu noktada.

''Fenerbahçeye önce küfreden sonra menfaati gereği çark eden medya maymunlaruna prim verenlere...''  Bu noktada yüksek ihtimal kendilerini tanımlamışlar.

''Topu görse karpuz sanan,futbol üstadı kesilen cahil-i cühelalara...''  Bu noktada kendi tanımlarını biraz daha pekiştirmişler.

''Milyonlarca taraftarı olan fenerbahçe sevdalılarıyla alay edenlere,aptal yerine koyanlara,gururu ile oynayanlara...'' İşte burada duralım.Çünkü bu ''manifesto''nun yayınlanma sebebinini çok iyi özetlemişler burada.İşte bu manşeti atmanın arkasında yatan neden bu.

Sanılacakki ben bu yazıyı yazdım çünkü ben bir fenerbahçe düşmanıyım.Aksine ben bu gibi kendisini gazeteci sanıp,ülkede ağaç israfından başka bir işe yaramayan bu sıçanların düşmanıyım..Ben bu gazetenin bu ülkedeki insanları salak yerine koymasını kabullenemiyorum.Başkalarının üzüntüsünden yola çıkarak kazanç sağlamaya çalışanları lanetliyorum.Biliyorumki bugün bunu fenerbahçeye yapan yarın galatasaray taraftarına da yapacak,beşiktaş taraftarına da yapacak.Çünkü onlar için önemli olan erdem,tarafsızlık,ilkeli yayın anlayışı değil.Onlar için önemli olan o gün gazetenin ne kadar tiraj yapacağıdır.

Bu biraz zekası olsa geri zekalı sınıfına girecek kitlenin gazetesi için onlarca ağacın feda edilmesi bu işin en acıklı yanı olsa gerek.Ama biliyorumki ''işte abi adamlar doğruları yazmış'' diyecek bir sürü insan çıkacak.İlhan Cavcav açıklama yaptığı zaman 'helal adama,doğruların peşinde'' diyecek bir sürü insan çıkacak.Fakat bu işin arkasındaki niyeti ne zaman anlayan çıkacak işte o zaman bu şerefsizlerin yatacak yeri olmayacak.

Manşetin linki burada

Legends Never Die! #15



''Cruyff bir futbolcudan çok daha fazlasıydı.Pele ve Maradona'nın aksine o bir futbol düşünürüydü.''
                                                                                                                           Simon Kuper


Büyüleyici oyuncu-Devrimci teknik direktör.Huzurlarınızda Johan Cruyff...


25 Ağustos 2011 Perşembe

Eto'o Transferi &Dünya Futbolunda Yeni Bir Miladın Başlangıcı


Abramovic'in Chelsea'yi satın alması ve dünya futbol piyasısının altını üstüne getirecek cinsten bonservis bedelleri ödemesi o dönem için bir dönüm noktasıydı.Hatta transfer piyasasınde bir oyuncunun bir Chelsea fiyatı birde normal fiyatı diye bir tabir çıktı.Tabiki fahiş bonservis bedelleriyle orantılı olarak artan yıllık ücretlerin durumu olayın diğer bir boyutu.Daha sonra bu yoldan Manchester City'de gitmeye başladı.Ve Ronaldo'nun 96 milyon avroya transfer olması ise bu işin zirve noktası oldu.

Bütün bu yazdıklarım futbolun son 10 yılında meydana gelen ekonomik reaksiyonlar.Gerek transfer ücretlerinin artışı gerekse yıllık ücretlerin artışı son 10 yıl içinde inanılmaz değişim geçirdi.Yıllık maaş tavanın 12 milyon avrolara,bonservis bedellerinin de 100 milyon avroya ulaştığı bu ortamda Eto'nun transferi fahiş şekilde yükselmiş olan bu tavanı daha da yukarı çekti.

Eto transferini sadece sıradan bir Çeçen takımının dünyanın en iyi beş forvetinden biri sayılabilecek bir adamı transfer etme çılgınlığından bir yana bu açıdan bakmak daha önemli.Evet Eto gibi bir oyuncunun Anzhi bir takıma gitmesi çok şaşırtıcı bir olay  olsada işin ekonomik çılgınlığı daha çok ağır basıyor bu transfer mevzusunda.

Yıllık 20 milyon avro gibi bir rakam alacağı konuşulan Eto böylece dünya futbolunda maaş tavanını 20 milyon avroya çıkarmış oldu.Bundan sonra dünya üzerinde yapılacak olan her transferde bu ilke göz önüne alınacak.

Eto transferi artık dünya futbolunda yeni bir miladın başlangıcıdır.Paranın bu denli hakim olduğu bir transfer daha önce hiç yapılmamıştı.Ronaldo 96 milyon avroya gitti ama gittiği kulüp Real Madrid'di.Veyahut Chelsea dünya futbolunda geçmişi olan bir kulüptü.Fakat Anzhi'nin bu hamlesi paranın günümüz futbolundaki gücünü çok net ortaya koyuyor.

Eto açısından bakacak olursak çok gıcır bir transfer.Kazanmışsın kazanacağın kadar başarı,kupa şimdide geleceğe yatırım yapma zamanı.Eto bu işin sonunda torunun torunun torununa yetecek kadar bile servet sahibi olur. Ha bu arada Anzh'nin son transferlerle takım değerinin de 105 milyon avroyu bulduğunu belirtelim.

Alınacak Çok Yol,Çıkarılacak Çok Ders Var


5 senedir şampiyonlar ligine katılamayan ve uzun süredir elit takımlarla mücadele etmeyen galatasaray için bu hazırlık kampı çok iyi oldu.Hem hazırlık dönemi açısından çok sağlıklı oldu hem de bu tip ekiplerle maç yapmayı unuttuğumuz şu dönemlerde biraz olsun içimizi ısıttı.

Bu tip takımlarla hazırlık maçının yapmanın en iyi yanı eksiğin gediğin neyse kabak gibi ortaya çıkmasıdır.Hele hele bugün dünyanın en iyi ikinci takımına karşı maç yapıyorsanız,beğendiğiniz bölgelerinde aslında ne kadar yetersiz olduğunu görürsünüz.Tıpkı bugünkü maçta olduğu gibi.

Günümüzün futbolunda sahada oynanan herhangi bir maçı kazanmak istiyorsanız muhakkakiyetle oyunun insiyatifini elinizde bulundurmalısınız.Liverpool maçını şöyle bir aklımıza getirirsek ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız.O maçta tüm insayitif bizim elimizdeydi ve rakibe kabul ettirdiğimiz oyun üstünlüğü ile fark yapmıştık.Fakat daha sonra oynadığımız Olympiakos maçında rakip oyun üstünlüğünü bize kabul ettirdi ve mağlup olduk.Yalnız bugünkü maçta Madrid karşısında bir 5 dakikalık zaman diliminde bile oyunun hakimiyetini elimize geçiremedik. 90 dk mahkum oynadığımıız oyundan mağlup olarak ayrılmamız çok sürpriz sayılmasa gerek.






Arda'nın gidişinden sonra orta sahamızdaki akıl eksikliği çok bariz hissediliyor.Topu rakip kaleye taşıyıp,Baros'a servis yapabilecek oyuncumuz yok.Kazım sezona çok iyi başladı fakat ondan Arda performansı beklemek yanlış olur.Kaldıki öncelikle istikrar sorununu halletmesi gerek.Hücum noktasının sol ucuna yapılacak olan transferin önemi büyük.Bu noktaya yapılacak olan transfer geleceğimiz açısından çok mühim.

Liverpool maçından sonra Sabri'nin orta sahadaki rolünün uzun vadede sıkıntı yaratacağından dem vurmuştuk ki hem Olympiakos hemde Madrid maçları bunu bize daha net gösterdi.Selçuk-Melo-Sabri kombinasyonunda Selçuk'un üzerindeki yük muazzam.Eğer biz maç kazanmak istiyorsak Selçuk çok iyi oynamalı.Kötü olduğu dönemde onun kötü oyununu tolere edebilecek bir orta sahamız yok(Bkz. Olympiakos maçı).Melo ona yardım edebilir fakat o görevi yapamaz.Bu noktada Sabri'nin mevkisindeki elemanın rolü çok büyük.Sabri'nin de bu rolde bir oyuncu olmadığını düşünecek olursak o noktadaki sıkıntı büyük.Ben şahsen Eboue'nin o nokta için Sabri'den daha iyi olabilceğini düşünmeme rağmen bugünkü maçta onu hiç o bölgede görmedik.Bu tip çok üst düzey rakipler karşısında orta saha elemanlarınızın topa çok iyi sahip olması lazım.Rakibin presini kırabilecek pas akışını sağlamalısınız.Biz bugün o presi kıracak pas akışını 90 dk boyunca sağlayamadık.

Eboue'nin oynamasına rağmen Ujfalusi'nin bugün yine bekte başlaması ilginç.İnter,Liverpool,Olympiakos ve Madrid maçlarında Gökhan Zan'ın sürekli olarak onbir başlaması daha da ilginç.Umarım Terim düşündüğüm şeyi düşünmüyordur!Ujfalusi'nin bütün hazırlık maçlarındaki çok iyi sağ bek performasını hesabe katınca Servet'in yanına alınabilecek çok sağlam bir stoper takviyesinin hiçte fena bir fikir olmadığına kanaat getirdim.Eğer olurda Servet uzun süreli bir sakatlık geçirirse savunma kurgumuzun çökeceği çok aşikar.


Bütün bunların ışığında bu hazırlık maçının eksikerlimizi görme açısından çok iyi olduğunu söyleyebiliriz.Alınacak daha çok yolumuz olduğu gerçek. Daha yapılacak olan transferler var.Yinede 90 dk boyunca hiçbir şey ortaya koymadan,çok mahkum bir şekilde yenilmek düşündürücü.Real Madrid'in öldürücü presi karşısındaki orta saha zaafiyetiyemiz bizim asıl sorunumuzun neresini olduğu gösterdi bence.Zamanı ve gelecek olan transferleri hesaba kattığımız vakit daha iyiye gitmemek için bir sebep yok.O yüzden herşeyden önce Terim'in kafasındaki sistemi takıma oturması şart.

                                                               Real Madrid 2-1 Galatasaray

24 Ağustos 2011 Çarşamba

Padişahım Çok Yaşa!!!


Her gün ''daha kötüsü olamaz'' dedikçe,''yok abi bunun daha dibi olamaz'' dedikçe yanılıyorum.Hergün bu bilgisayarın başına geçtikçe ''skandal'' kelimesinin hafif kalacağı birçok olaya şahit oluyorum.3 Temmuz sabahından beri TFF,süper lig kulüp başkanları,ülkemizin önde gelen yazarları ve çizerlerinin itina ile türk futbolunun içine sıçma girişimleri konusundaki azimleri beni gerçekten çok şaşırtıyor.Bu öyle bir azimki yılmıyorlar,durmuyorlar,durdurulamıyorlar.Ellerini kollarını sallayarak,insanları salaka yerine koyarak son sürat devam ediyorlar.Ve ülkem insanına son bombayı da patlattılar.''Artık play off'lu bir ligimiz oldu,müjdemi isterim'' minvalinde bir açıklama ile beni bir kez daha şaşırtmış oldu azimleri ile TFF ve süper lig kulüp başkanları.

Şimdi burada oturupta ''5 büyük ligin hangisinde böyle bir uygulama var kardeşim'' diyerekten mevzuya ezbere girmeyeceğim.TFF bir ligin statüsünü değiştirmek gibi çok ciddi bir meseleyi ''ben karar verdim,oldu bitti'' diyerekten bizim önümüze sundu.Sebep?Çünkü bizim ligimizde Tanrı mertebesine yükselmiş olan kuruluşumuz Dijitürk böyle istedi.Amaçları ise ertelenen ligden doğan zararı play off çerçevesinde daha fazla maç yaptırarak para kazanmak.TFF başkanımıza göre ise sebep futbolu daha cazip hale getirmek.Tabi yerseniz....

Play off kararının çağ dışılığından ziyade benim dikkatimi yayıncı kuruluşun etkinliği çekti.Türk futbol tarihinin en zor döneminde ligin statüsü gibi çok hassas bir kararı yayıncu kuruluş böyle istedi diye vermek bizim ne kadar acınası halde olduğumuzu gösteriyor.Türk futbolunun bu kadar hassas olduğu bir dönemde futbolumuzun geleceğini yayıncı kuruluşun insayatifine bırakırsanız bugün play off oynarız yarında 2 puanlı sisteme geçeriz.

Bugün Dijitürk'ten gelecek olan paraya o kadar muhtaç olan kulüplerimiz varki yayıncı kuruluş ne isterse ''padişahım çok yaşa'' diyorlar.Çünkü hesapsız,plansız yapılan eylemlerin sonucunda borç paçadan akınca sağdan soldan gelecek olan üç kuruş paraya muhtaç oluyorsunuz.Bugün galatasaray 300 milyon doların üstünde borcu olmasına rağmen Forlan'la,Drogba'yla ilgilenecek cesareti kendinde bulabiliyorsa ve bu adamlara yıllık 5-6 milyon avrolar teklif edebiliyorsa sırf yayıncı kuruluştan gelecek olan paraya güvenerek yapıyor.Keza bütün takımlar için de bunu söyleyebiliriz.Böyle bir çarkın içinde siz yayıncı kuruluşu Tanrı mertebesine yükselttiğiniz vakit türk futbolunun can çekiştiği şu dönemde bu oyunun geleceğini düşünmek yerine paranın geleceğini düşünen hamleler size bir şekilde yaptırılıyor.

Artık öyle bir noktaya geldikki futbol olarak şöyle kabaca bir 20 yıl geriye gittik desem yanlış olmaz.Yakın zamanda lig şampiyonumuzun da şampiyonlar liginde ön eleme oynaması çok muhtemeldir.Öyle bir dönem yaşadık ve yaşamaktayızki bundan sonra bu ülkede futbolun dışında herşeyin ama herşeyin konuşulacağı bir zemin oldu.Zaten ben kendimi bildim bileli bu ülkede futbolun konuşulmadığını düşünücek olursak şu son yaşananlardan sonra vah bizim halimize demek geliyor içimden.Artık Ercan Saatçi gibi holiganik yazarların çok sattığı,Telegol gibi programların çoğaldığı bir futbol ortamı bizleri bekliyor.Alpay'ın bu yaşanan olaylarla ilgili bu blogda yazılan ilk yaznın başlığında dediği gibi:gerçkten türk futbolunun hak ettiği bu olsa gerek.Yoksa gerisi bizi paklamaz...

21 Ağustos 2011 Pazar

Dünya Futbolunun Kuleleri


Ömer Üründül abimizin söylemiyle ''pivot santrfor'',ingilizlerin söylemiyle ''Target Striker''.Bundan bir 10-15 sene kadar önce her takımın olmazsa olmazlarıydı.Her kadronun içinde illaki bir ''kule'' bulunurdu.O zamanlar futbolda Barcelomania akımı olmadığı için topu yerden oynama takıntısı da yoktu.Şimdilerde nasıl her takıma bir Xavesta lazım diyorsak o zamanlarda her takıma bir ''kule'' lazımdı.Bugün yavaş yavaş günümüz futbolundan silinmeye başlamış olan dünya futbolunun kulelerini şöyle bir anmak istedim.Eksik olur fazla olur bilemem.Bu isimler benim ''küçük'' beynime kazınmış kulelerdir şimdiden söyleyeyim.

-KENNETH ANDERSON:


1.94'lük İsveçli kule 1994 dünya kupasında attığı 5 golle ülkesi İsveç'i dünya üçüncülüğüne taşıması ile biz türklerin radarına girdi.O zamanlar Aziz Yıldırım'ın ısrarla onu transfer etmek istemesiyle başlayan hikeye onun fernerbahçe formasını giymesiyle başka bir boyut kazandı.Kariyerinde 11 farklı kulüp forması giymesine karşın ''kule'' meziyetlerini en iyi sergilediği topraklar burası olmuştur.Fenerbahçe Mustafa Denizli yönetiminde şampiyon olurken Anderson hem attığı hem attırdığı gollerle ''bir kuleden daha fazlası'' olduğunu ele güne göstermiştir.

-JAN KOLLER:


2.02'lik boyuyla ilk bakışta bir insan yarmasını andıran Koller dünya futbol tarihinin en şahane kulelerinden biridir.Uzun boyuna rağmen sahip olduğu teknikle türevlerinden ayrılan Koller o zamanlar futbol sahalarının Yao Ming'iydi desek yanlış bir benzetme yapmış olmayız sanırım.Çek milli formasıyla çıktığı 90 maçta 55 gol atarak milli takımının en golcü ismi olmayı başaran Jan Koller Euro 2008'deki Türkiye maçında da bizlere çok zor anlar yaşatmıştı.Euro 2004 gol kralı olan Milan Baros onun ''kafasına'' çok şeyler borçlu.

-DARKO KOVACEVİC:


Her ne kadar kendisini bu listeye birazcıkta olsa Nihat Kahveci kontejanından alıyor olsakta Kovacevic'te bu sahaların gördüğü önemli kulelerden biriydi.Nihat Kahveci ile kurdukları ''telepatik'' ilişki ile sıradan bir Bask takımı olan Real Sociedad'ı dönemin Galaktikos'u olan Real Madrid ile oldukça sıkı bir şampiyonluk yarışına sokmuştu.Bazen tek yapması gereken topu Nihat'ın ayağına indirmek olan Kovacevic daha sonraki kariyerinde ikinci bir Nihat'ını bulmayınca yavaş yavaş unutuldu gitti.

-HAKAN ŞÜKÜR:


Futbolculuğu dışında herşeyine laf edebileceğim bir isim olan Hakan Şükür tartışmasız bu ülkenin gördüğü en nadide kuleydi.Kariyeri boyunca çıktığı 709 maçta 334 gol atan Hakan Şükür;buna rağmen hiçbir zaman bu ülkede herkesi tam anlamıyla tatmin edememiştir.Türkiye ligi tarihinin de en golcü oyuncusu olan Hakan Şükür gerek milli takım düzeyinde gerekse kulüp takımı düzeyinde kazandıkları ile bu ülkenin unutulmazları arasına girmiştir.Bir dönem milli takımdaki yegane taktiğimizin Hakan Şükür'e uzun oynamak olduğunu düşünürsek bu ülke için zamanında ne kadar önemli olduğunu bir nebze olsun anlayabiliriz.Yıl 2011 olmuş ve hala ''Hakan Şükür tarzı pivot santrforumuz'' yok serzenişleri duyduğum ülkem inasnına bir selam çakmak boynumun borcudur.

-TORE ANDRE FLO:


Futbol tanrıları tarafından estetik oynama özelliğinden mahrum bırakılmış Norveçliler için Tore Andre Flo adeta bir nimetti.Yeteneksizliklerinde ötürü her daim uzun top oynamayı şiar edinmiş Norveç futbolu için artık bu taktiğe anlam katacak bir ismin gelmiş olması onları uluslararası areneda korkulan bir ekip haline getirdi.1.93'lük kule uzun boyu ve üstün oyun zekası ile kule klasmanında fark yaratan bir isimdi.Hala futbol oynayan 38'lik ihtiyar delikanlı Flo,kule forvetler sınıfının nadide parçalarından biriydi.

-NİALL QUİNN:



Alın size Flo'nun İrlandalı versiyonu.Niall Quinn dünya futboluna kafa topuna vurmanın bir sanat olduğunu göstermiş isimlerden birisidir.Sıçrama gücü,zamanlaması ve çevikliği ile her hava topunu sanki kafasında bir mıknatıs varmışçasına çeken Quinn;bu sayede Sunderland'de oynarken Kevin Philipps'i gol kralı yapmıştır.Futbolculuğunun yanı sıra karakteride ile de gönülleri fetheden Quinn kule tarihinin eşsiz parçaları arasında yerini çoktan almıştır.

-EMİLE HESKEY:


Nedenini bilmediğim bir sevgi ve semapati beslediğim Emile Heskey'i neden buraya aldığımı inanın bende bilmiyorum.Bazen futbol dünyasına sadece mücadele etmek için gelmiş olduğunu ciddi ciddi düşündüğüm bir isim olan Heskey,gol atma konusunda o kadarda becerikli bir isim değil.Ömer Üründül abimizin sevdiği şekilde ''sırtı dönük top alma becerisi'' ile 2010 dünya kupasında Capello'nun medet umduğu Heskey bu sayede hayatının volesini vurmuş oldu.Capello'nun ''Rooney'e top indirdi,başka ihsan eylemez'' taktiği de tutmayınca,kule forvetlerin uluslararası arenadaki yok oluşuna tanıklık etmiş olduk böylece.

-ANDY CARROLL:


Dünya futbolundaki kule forvetlerin son mamülü.35 milyın sterlinin bu adama neden verildiğini hala anlamasamda onun Liverpool'daki performansı kule forvetlerin kaderini belirleyecek.Eğerki olurda Carroll Liverpool'da hayal kırıklığı yaratan bir performans ortaya koyarsa bizede helva kavurup,Kule Forvetlerin ruhuna El Fatiha okumak kalır.Fakat olurda çok pırıltılı bir performans ortaya koyarsa işte o zaman dünya futbolunda tekrardan ''kule forvet'' akımı başlayabilir.İşte ozaman bu listeye daha çok isim eklenir.

20 Ağustos 2011 Cumartesi

Birileri İyice Azmış Beyler!



Dün tweeterden öğrendiğim kadarı ile saygıdeğer başkan İlhan Cavcav galatasarayın dün yapmış olduğu basın bildirisinden dolayı Kulüpler Birliği Vakfın'dan ihracını talep etmiş.Doğrudur yanlıştır bilemem ama sürecin başından beri izlediğim Cavcav portresine son derece uygun bir davranış.İlhan Başkan cebine girecek olan paranın azalma ihtimaline karşın ''babamı bile tanımam'' moduna geçme emarelerini sürecin başından beri bizlere sürekli olarak gösteriyor.

Keşke galatasaray güzide kuruluşumuz olan Kulüpler Birliği Vakfı denen kokuşmuş topluluktan ayrılsa.Çünkü benim nezdimde artık bu vakfın hiçbir önemi ve özelliği yoktur.''Tek ses tek yürek'' diyerekten kulüplerin asıl sahibi olan taraftarları salak yerine koyan başkanların mevcut olduğu bir topluluk,benim nezdimde bir hiçtir.Taraftarlarını birer müşteri olarak gören,yaşanan kaotik süreçte taraftar ve kulüp haklarını savunmak yerine sıcak para akışını sağlama derdine düşmüş  başkanların kendi çıkarlarını korumak adına almış olduğu kararlar;kulüp başkanlarının tarafftarlara olan bakışını ortaya koyar niteliktedir.İşte bu sebeplerden ötürü şu yaşadığımız günlerde herkesin rengi tek tek belli olmaktadır.

İlhan Cavcav'ın bu süreç içerisinde ne kadar aciz bir şahıs olduğunu görmek için geçmişe şöyle bir dönmek yeterli.Geçmişte her kaybettiği fenerbahçe maçından sonra rakibini şike yapmakla,hakemleri etki altına almakla suçlayan İlhan başkan;bu süreç içerisinde çıkıp ''tek ses tek yürek'' mesajı verebilecek bir insandır.

Belki de İlhan Cavcav'a en güzel cevabı bizzati kendi taraftarları vermiştir.Gençlerbirliği taraftar topluluğu Alkaralar son yaşanan süreçlerle ilgili bugün yayınladığı mesajla başkanlarına karşı duygu ve düşüncelerini çok güzel ifade etmişler.

Bu Kirli Senaryoyu Lanetliyoruz!
Tek eğlencemiz yeşil sahada oynanan futboldu bizim... Onu da elimizden aldılar, yerine senaryosunu yazdıkları bir tiyatro koydular. İlk başlarda utanma duyguları vardı, artık onu da yitirdiler. Açık açık biz buyuz dediler; bundan sonra “güzel futbol”un bir şey ifade etmediği, başarıya giden her yolun mubah olduğu bu mide bulandırıcı senaryo sahnelenecek, beğeniyorsanız gelin, bu tiyatroyu bizim kurallarımızla izleyin dediler... Ve en kötüsü: bu pis oyunlara hiç de ihtiyacı olmayan Gençlerbirliğimiz’in 33 yıllık başkanı bu onursuzlukların altına imzasını atıverdi, hem de herkesten önce...

Gözünü para hırsı bürümüş canavarların yazdığı ve bugün TFF'nin resmen onayladığı bu kirli senaryoyu, her şeyin farkında olduğu halde menfaati için bu pisliğe sessiz kalanları, yapılanları temize çıkarmayı kendine görev bilen onursuzları lanetliyoruz. Herkesten önce bu kirli düzenin avukatlığına soyunan İlhan Cavcav gibi bir başkanımız olduğu için ise utanıyoruz...

19 Ağustos 2011 Cuma

''Bir Süper Lig Kulübü''


Bugün itibari ile galatasaray spor kulübü resmi sitesinde bir basın bildirisi yayınladı.Özetlemek gerekirse alınacak kararların geciktirilmesi ve zamana yayma çabasının ileride hem ulusal hem de uluslararası arenada daha vahim sonuçlara yol açacağından bahsediyor.Bildirinin tamamı burada.Ve müteakiben TFF jet hızıyla bir bildiri yayınladı.Özet olarak ''yanılgıya düşenleri türk futbolu affetmeyecektir'' temalı bir yazı.Açıklamının tamamı burada.

Mevzu galatasaray doğru bir açıklama yapmıştır veyahut yanlış bir açıklama yapmıştır değil.Buradaki asıl mevzu ve benim dikkatimi çeken nokta TFF'nin takındığı tutumdur.TFF kurumu kendi bünyesi içerisinde barındırdığı bir kulüp hakkında ''bir süper lig kulübümüz'' diyerek adını bile anma tenezülü göstermemiştir.Takınmış olduğu tavır ve tutum zaten son zamanlarda tarafsızlığının son derece sorgulandığı bir noktada bu konu üzerindeki şüpheleri daha da arttırmıştır.

TFF türkiyede barışçıl ve hakkanyetli bir futbol ortamı yaratmakla görevli bir kurumdur.Futbol ortamında meydana gelen karışıklık ve kaos hallerinde bu karışılığı ve kaosu tarafsızlık ilkesini en önde tutarak yatıştırmak ve sorunları halletmekle görevlidir.Ve fakat bugünkü yapılan açıklamayla görüyoruzki TFF'nin takındığı tutum yapması gerekenlerle hiç bağdaşmıyor.Kendi bünyesindeki bir kulüpten çok düşmanı olduğu bir kulübe cevap veriri gibi bir bildiri yayınlıyor.

Galatasarayın yayınladığı bildiri bugün herkesin konuştuğu,bahsettiği,dile getirdiği belirsizliğin bir camia tarafından yinelenmesinden başka birşey değildir.Yayınlanan bildiride şu takım küme düşsün yada bu takım düşmesin değil yaşanan belirsizliğin türk futboluna olumsuz yansımaları dile getirilmiştir.Kaldıki bugün ezeli rakibinin küme düşmesi halinde maddi ve manevi anlamda en çok zarar alacak olan kulüpte galatasaray olacaktır.O yüzden galatasarayı ve Ünal Aysal'ı oportünizm ile suçlayan insanların bu gerçeği gözardı ettiğini düşünüyorum.Olası bir küme düşme halinde ''bize zararı dokunacak'' diyerekten birçok süper lig takımı gibi ortada yaşanan belirsizliklere ve yanlışlara göz yumulacak anlamına gelmez.


TFF bildirisinin son kısmında şu açıklamaya yer vermiş:''Liglerin başlamasına çok az bir sürenin kaldığı bugünlerde, futbol konuşmaya ve oynamaya uygun bir zemin hazırlamak için harcadığımız çabaya; tüm kulüplerin, yöneticilerinin ve futbol ailesine ait tüm bireylerin katılmasının, kendi menfaatleri açısından elzem olduğunun belirtilmesi zorunluluğunu kamuoyunun takdirlerine sunarız''

TFF  bir anlamda yapmış olduğu bu açıklama ile 3 temmuz sabahından beri yaşanan olaylar karşısındaki tutumunu çok net bir şekilde ortaya koymuştur.

TFF'nin uygun bir zemin hazırlamak için aşırı çaba sarfettiği bir gerçek.Ve fakat bu çabaya bir isyan koymakta bir zorunluluk.Bundan günler önce Bugün Susanların Yarın Konuşmaya Hiç Hakkı Olmayacak başlığı altında bir yazı yazmıştık.Ve bunu tekrarlamakta fayda var.Bugün kendi menfaatleri uğruna yaşananlara göz yumanlar yarın aynısı başlarına geldiği vakit bir tek söz söylemeye bile hakları olmayacaktır.

18 Ağustos 2011 Perşembe

''Winner''lıktan ''Loser''lığa Geçişte Bünyede Meydana Gelen Rahatsızlık


Mourinho'nun en büyük silahıdır başarıları.Biri onu eleştirmeye görsün.Hemen lafı yapıştırır:''önce benim kazandığım kupaları kazan sonra gel yanıma''.Onun kazandığı başarılar kendine olan aşırı güvenin aşırıya kaçmış hali olan kibiri meydana getirir.Mourinho kendine güvenmekten daha çok kibir unsurunu öne çıkarır.Onun bu sınır tanımaz kibirinin en büyük dayanağı kariyeri boyunca kazanmak uğruna kendisini parçaladığı başarılarıdır.Yoksa nasıl olurda tüm dünyaya meydan okuyabilir?

Mourinho'nun ülke sınırları tanımadan elde ettiği başarılara sonsuz saygı duyuyorum.Bazende aykırı çıkışlarını sevmiyorum desem yalan olur.Tüm dünyaya meydan okuması ve her şeyi yapabilceğine inanması ilgi çekici.Severim böyle aykırı tipleri.Zaten onu sevenlerin çoğuda bu aykırılığına hayrandır.Ve fakat bazen bünyesinde barındırdığı aşırı özgüvenin kibirleşmiş hali onun hal ve hareketlerini akıl ve mantık çerçevesinden çıkarıyor.

Real Madrid'in başına geçene kadar gittiği her ülkeyi başarılarıyla ve söylemleriyle yerinden oynatmış bir adamın hikayesidir bu.Mourinho Real'e gelene kadar FM diliyle kişilik tanımı yapılacak olsa yanına muhakkak ''winner'' sıfatı konulacak adamdır.Ve fakat Real Madrid'in başına geçtiğinden beri o artık bir ''loser'' kıvamına geldi.Yalnız bu ''loser'' maç kaybetme anlamında değil kişilik anlamından bir ''loser''lık.


Mesele maç kaybetmek değil kaybetmeyi hazmedememek.Eğerki rakibinizi alt etmek istiyorsanız önce onların sizden daha iyi olduğunu kabul etmelisiniz.İşte bu noktada başlıyor Real Madrid'de arızalar.Biraz Mourinho'nun katkısı birazda Real Madrid tarihinin kibirli yapısı onları her zaman yenilgiyi kabulenmeme noktasına getiriyor.

Real Madrid'in büyüklüğünden kimsenin şüphesi yok.Dünya üzerindeki istedikleri her futbolcuyu alabilecek güçleri var.Ve her futbolcunun da oynamak isteyeceği bir kulüp.Müzeleri çarşaf çarşaf kupa dolu.İşte tüm bunlar Real Madrid'in bünyesine kibir katmış durumda.Tıpkı Mourinho'nun başarılarının onun bünyesine kattığı kibir gibi.

Daha dün gelmiş Contreao yenilgiyi hazmedeyip ona buna salça oluyor.Marcelo desen aynı.Mesut sanki hayatında ilk kez maç kaybetmiş gibi deliriyor.Sahadaki hiçbir futbolcu yenilgiyi kabullenmiyor,kabullenemiyor.Bütün bunlar Real Madrid ve Mourinho kibirinin sahaya birebir yansımasıdır.Yalnız atlanılan bir nokta varki ne kadar fazla kabullenememezlik içerisine girerlerse o kadar kendilerini alçaltıyorlar.

Ben bu gece ''winner''lığa alışmış bir bünyenin ''loser''ğa geçişteki rahatsızlığını gördüm.Hem oyun anlamında hem de kişilik anlamında.Sahada kazanan rakibini ''bugün sen benden daha iyiydin'' diyerek elini sıkmak yerine ''ben senden her zaman iyiyim'' diyerek boğazını sıkmaya çalışan bir takım gördüm.Ama en önemliside maçı hem sahada hemde gönüllerde kaybeden bir takım gördüm.

17 Ağustos 2011 Çarşamba

Eboue&Keita&Engin Baytar


Bugünlerde türkiye futbolu üzerine konuşabilinecek tek olgu kendi takımımın yaptığı transferler ve gidişatı olsa gerek.Ülkemin buram buram kaos koktuğu şu ortamda üzerine konuşulabilecek daha başka birşey göremiyorum.Ve dün gece itibari ile galatasaray Engin Baytar,Keita ve Eboue ile anlaşarak ve üstüne Baros'un gitme dedikosunu ortaya çıkararak bize konuşulacak çok mevzu bırakmış oldu.

Öncelikle şuradan başlamak lazım Ünal Aysal'ın bundan 2-2.5 ay kadar önce başkan seçildiği vakit NTVSpor'da katıldığı programı göz önüne alınca ve ortaya koyduğu fikirleri düşününce başkanın beni bir hayli hayal kırıklığını uğrattığını söyleyebilirim.O günkü her konuşmasında nihai hedefin kurumsal yapı olduğunu beyan eden başkanın bugün MİY'nun çabaları sayesinde türkiye radarına giren ve bu yolla galatasaray taraftarının ''alın alın'' diye baskı yapması sonucu Keita'yı kadroya katması oldukça büyük bir çelişki oldu.Keita taraftarın çok sevdiği bir oyuncu olabilir fakat bugün zaruri ihtiyaçların farklı mevkiler olduğu bir takımda ''ama taraftar çok istiyor'' diyerekten bir oyuncunun kadroya katılması pek kurumsal yapı fikri ile bağdaşmıyor.Kaldıki bugün ''alın alın'' diye bağıran taraftarca yarın birgün ''bu oyuncuyu alanın...'' diyerek başlayan hakaretlere maruz kalmasıda görülmemiş şey değildir bu topraklarda.

Bu küçük anekdottan sonra Keita olayına girelim.Keita ile galatasaray taraftarının ''yarım kalan sevda'' tadından bir ayrılık yaşadığı gerçek.Tribünlerin çok sevdiği,maça gidenlerin yüreğini çok hoplattığı olnuştur.Ve fakat 28 yaşında üst düzey futbol oynamak yerine parayı tercih eden bir oyuncu olarak Keita bende vizyon konusunda hep bir soru işareti bırakmıştır.Ancak bu olay üzerine neler söyleyeceğini merak ediyorum.Bir yerde okuduğum kadarıyla o dönem kulüp tarafından para için gönderildiğini beyan etmiş.Eğer böyle bir mevzu varsa sözüm yok.Fakat bir önceki paragrafta da belirttiğim gibi önceliğin farklı mevkiler(bu takımda şu an için orjini sol açık olan bir oyuncu yok) olan bir takım için ilk olarak Keita'nın alınması düşündürücü.Yinede geçmişte yaptıklarını düşündüğüm vakit takımda bulunmasını isteyeceğim bir oyuncudur Keita.Sevinmedim desem yalan olur.

Ama işte bu hamleyi anlamam mümkün değil.Bu ülkede belkide depresif ve sorunlu oyuncuları ehlileştirme konusunda TSE damgası ile markalaşmış bir isim olan Şenol Güneş'in bile yaka silktiği bir adam olan Engin Baytar hamlesi bende ''vay anasını sayın seyirciler'' ünlemine sebep olmuştur.Engin Baytar bu takımın içine bırakılmış pimi çekilmiş bir bombadır.Geçmişte yaptığı vukuatları yazmaya kalksak en az on post atmamız gerek bloğa.Kazım ile Engin'i aynı kefeye koyanlar var.Kazım bana göre Engin'in yanında melektir.Benim nezdimde Engin Baytar'ın olası potansiyel yeteneğinden çok olası potansiyel problemi daha ağır basmaktadır.Hepsini geçtim galatasaray formasını giymek bu kadar kolay olmamalı.


Eboue transferine geçelim o vakit.Bu transfer üzerine parmamaniac şahane bir analiz yapmış.O yüzden sizi şöyle Tardini Büfe'ye alayım.Bu güzel analizin üzerine söylenecek çok söz yok.Fakat yinede fiyatını,çok yönlülüğünü,kalitesini hesaba katarsak başarılı bir hamle olarak görmemek elde değil.Eboue nezdinde en çok merak edilen konu ise hangi mevkide oynayacağı.Kimisi sağ bek olacak diyor,kimisi stoper.Fakat bana göre Eboue bugün Sabri'nin oynadığı mevkide yani orta sahanın sağ içinde çok iyi gidecek gibime geliyor.Sabri kadar enerjik olmasının yanında top kullanma yetisi Sabri'den daha iyi olan bir oyuncu.Üstelik fizik avantajını düşününce oraya ''cuk'' oturacakmış gibi geliyor.


Ve son olarakta Baros'un gitme ihtimali üzerinde duralım.Avrupada olunmayan bir sezonda Baros,Elmander ve hatta Stancu rotasynunun bu ligi hayli hayli kotaracağını düşünürken Baros'un sezon başı muazzam performansını görünce artık bu konuda şüphe kalmadığını düşünüyordum.Ve fakat Ünal Başkanın yıldız kompleksi yeniden ağır basmaya başladı.Başkan stadı doldurmak için yıldız almanın gerekli olduğunu düşüncesini kafasından bir türlü atamadı.Fakat şu noktayı hep ıskalıyor;iyi oynayan ve kazanan takımın stadı her daim dolar.Bunun için illa yıldız adı altından tonla para saçmak çok saçma.İllaki yıldız alıcam iç güdüsü varsa santrfor almak yerine Arda'nın yerine bir adam almak daha makul.Hiç olmazsa takımda orjini sol açık olan bir oyuncumuz olur.

16 Ağustos 2011 Salı

Arsen Wenger'in Ruh Hali


2003-2004 yılında gelen namağlup lig şampiyonluğundan bu yana Arsenal premier lig'de kupaya uzanamıyor.2004-2005 sezonunda kazanılan FA Cup şampiyonluğundan bu yana ise bir demir yığını bile kaldıramadı Topçular.Ve şu aralar Emirates ahalisi oldukça hırçınlaşmaya başladı.Yıllardır gelmeyen başarıların üstüne bir de bu sezon takımın herşeyi diyebileceğimiz Fabregas'ın Barcelona'ya satılması ve Nasri'nin her an takımdan ayrılma olasılığı  Londra'nın Topçularını birazcık daha hırçınlaştırıyor.Emirates'in tribünleri artık açık açık Profesör lakaplı Arsen Wenger'in takımdaki geleceğini tartışmaya başladı.Bu gözler bunuda mı görecekmiş demekki.

Aslından geçen sezon herşey yolunda gidiyordu.Premier ligde dolu dolu ilerleyen Arsenal,şampiyonlar liginde çeyrek finale yükselmiş,Lig Kupasında ise finale çıkmıştı.Lakin her zamanki serbest düşüşü yine yaşadılar.İki haftalık bir süreç içerisinde üç kupa hayali kuran takım önce artık belalısı haline gelen Barça'ya elendi ardından Lig kupası finalinde yenilen saçma sapan gollerle Birmingham'a kupayı teslim etti.Ligde ise 4-0 öne geçtikleri Newcastle maçında maçın 4-4'e gelmesi onlara lig şampiyonluğa yolunda en büyük darbeyi vuran maç oldu desek yanlış olmaz herhalde.Sonuç olarak yine Arsenal ve yine hayal kırıklıkları ve hüsran dolu bir sezon.

Birde bunların üstüne Fabregas ve Nasri'nin artık kazanan tarafta olmak istemesi durumu daha vahim hale getirdi.Fabregas için bu takımın herşeyi desek yanlış olmaz.Arsenal Fabregas'ın oynadığı maçlarda %60'lık bir kazanma oranı yakalarken onun olmadığı maçlarda bu oran %30'lara düşüyor.Ve o Fabregas Barcelona'nın itici ve bıktırıcı ısrarları sonucu yuvasına geri döndü.Nasri'nin de eli kulağında.Eboue her ne kadar artık kadroda düşünülmese kadrodan bir kişi eksilmesi bakımından galatasaraya geldi.Ve Arsenal taraftarı artık çok sabırsızlanmaya başladı.Sürekli olarak çok önemli isimler kaybetmelerine rağmen Wenger'in hala genç peşinde koşması onları daha çok kızdırıyor.Taraftarlar da artık kazanan tarafta olmak istiyorlar.


Bu şartlar altında Wenger'in ruh halini gerçekten çok merak ediyorum.Kuşkusuz üzerinde çok büyük bir baskı var.Üstelik kaptanını da kaybetti.Üstelik şampiyonluk hayalleri her geçen sezon daha da zorlaşıyor.Kendileri kadro olarak küçülürken rakipleri büyüyor.Ve bu şartlar altında işi gerçekten çok zor.

Arsen Wenger benim gerçekten çok saygı duyduğum ve en iyi beş teknik adam listeme gözüm kapalı yazacağım bir adam.Gençleri sürekli olarak tercih etmesinin yanında güzel futbol oynamayı her daim şiar edinmiş güzel bir adamdır Wenger.Herkesin oynatmayarak yenmeye çalıştığı Barcelona'yı geçen sezon oynayarak yenmeye çalışan ender teknik adamlardan biridir.Bu adamı sevmek için sizce daha başka nedene gerek var mı?Futbol bir oyunsa bu oyunu güzel oynamaya çalışana her zaman için saygı benden.

Wenger'in yılardır genç oyuncu yatırımı ile transferden kazandıkları para onları ekonomik yönden çok büyüttü.Bundan bir 5 sene sonra ekonomik olarak avrupanın en büyüğü olmamaları için hiçbir sebep yok.Şu anki mevcut bütçe ile alamayacakları oyuncu yok.Bugün footballove blogda denk geldi.2000 yılından bu yana Arsenal sattığı oyunculardan 310 milyon avro kazanmış.İyi para kazanıyorlar da artık bu parayı harcama vakti geldi bence.

Fabregas'ın gidişinden sonra bakalım Arsenal'in yeni hamleleri ne olacak.Hele birde Nasri giderse Wenger'in de bahsettiği gibi büyük kulüp olma özelliği çok sorgulanacak Arsenal kanadında.İsteyen istediği oyuncu alıp gidiyor Arsenal'den.Artık bu stratejiye Arsenal'in de geçme vakti bence.Yoksa şu şartlar altın bir 7 sene daha beklemeleri gerekebilir şampiyonluk için.

Akşam Udinese ile şampiyonlar ligi playoff maçı oynayacak Arsenal.Kritik bir maç.Olası bir sürpriz sonuç Wenger'in zaten bozuk olan ruh halini daha da bozabilir.Dikkat Wenger'den destek bizden diyelim.Ve yazıyı anadan doğma Manchester Unitedlı Gary Neville'in Arsenal ve Arsen Wenger hakkında söyledikleri ile bitirelim.Kulak vermekte fayda var.

Bütün manşetlerde Arsene Wenger’in zor durumda olduğu ve baskı altında olduğu yazıyor. “Arsenal’deki zamanı doldu mu?” diye soruluyor. Kaçınılmaz sonmuş gibi Fabregas Barcelona’ya giderse kulüp için bütük kayıp olacağı söyleniyor.
Ama burada asıl soru akıllı olan kim aptal olan kim? Arsene Wenger 1998 yılından beri her sene bu takımı Şampiyonlar Ligine götürdü. Ve Arsenal yıllardır milyonlar kaybeden değil para yapan bir kulüp.
Ne yani 6 yıldır kupa kazanmadılarsa? Manchester United da zamanında 26 yıl kupa kazanamadı, Liverpool 21 senedir Premier kazanamıyor, Manchester City 35 yıl kupa görmedi, Tottenham ise 50 yıldır ligi kazanamıyor.
Ben 70′ler ve 80′ler United taraftarı olarak büyürken 20 yılda sadece 3 kupa gördüm. Bu iş kolay değil. Bazen öyle bir döngüye girersiniz ki kupalar gelmeyebilir. Burada yapmanız gereken doğru menajere sahipken panik yapmamak.
                                                                                                               Gary Neville
 

Dadından Yenmez Bir Lig Oldu


Söylenecek çok fazla birşey yok aslında.En çok ağrıma giden şey ise takım taklavat giymiş 10-12 kadar beyinsizin çıkıpta milyonlarca insanı salak yerine koyması.Bir düzine geri zekalı dizilmiş masaya sanki evrenin sırrının çözmüşler de bunu tüm dünyayla paylaşacaklarmış edasıyla ahkam keserekten güya aldıkları kararları anlatıyorlar.Tabi yerseniz!

Bu işin en başından beri çok yazdık çizdik.Hatta belki hattinden fazla yazdık çizdik.Ama 3 temmuz sabahından beri gelişen olaylar karşısındaki tavrım hep aynı oldu.''O düşmüş bu düşmüş yada biz düşmüşüz hiç önemi yok.Mühim olan benim 20 yıldır tutkuyla bağlandığım,uğruna hayatımı adadığım,üzüntülü anımda beni mutlu eden,mutlu anımda hüzne boğan bir oyun olan futbolun saflığı,temizliğidir''.Bu konu ile ilgili ne zaman bir yazı yazsam her zaman klavyenin başına hep bu duygularla geçtim.Olayları asla X kulüp Y kulüp nezdinde değerlendirmedim.Merak eden bu konudaki geçmiş yazılara bakabilir.

Bu süreç içerisinde yeri geldi fener düşmanı ilan edildik,yeri geldi Aziz Yıldırım.Bazen ''karakalplisin'' dendi bazen de başarıyı ''hazmedeyen birisin''.İnanın tüm bunları gerçekten analiz ettim o zamanlar.Gerçekten dendiği gibiyim diyerekten.Yazdıklarımı döndüm döndüm tekrar okudum.Bazen tarafsızlığımı sorguladım bazen de empati yeteneğimi.Bazen ''yapmayın be abi!El insaf '' dedim bazen de ''evet vallaha haklısın'' dedim.Ama en önemliside yaşanan süreçte kimin ne olduğunu gördüm.

Bazen öyle şeyler yaşarızki şu hayatta bizim için tam bir turnusol kağıdı özelliği teşkil eder.Zor şartlarda altındaki tutumuz,davranışlarımız,reflekslerimiz aslından bizim kim olduğumuzu ortaya çıkarır.Futbolumuzda yaşadığımız süreçte aynen bu hesap.Öyle bir süreçten geçtik ki başkanının,taraftarının,kulübünün,destekçisi olan spor yazarlarının yaşanan süreç karşısındaki tutumları,refleksleri herşeyi göz önüne koydu.Yaşanan  bu ezber  bozucu süreç içerisinde takınılan tavırları her gün ''vay anasını sayın seyirciler'' nidaları içinde izledim.Yaşanan süreçte hiç bir bok kazanamasak bile kimin ne olduğunu anlamak açısından bile gayet güzel oldu.

Karar açıklandı.Tabiki bu bir kararsa.Kozmik oda niye kuruldu?Etik kurulu niye oluşturuldu?26 klasör dosya buhar mı oldu?Ligler o zaman niye 1 ay ertelendi?Bunların hiçbirisinin bir anlamı yok.O yüzden bu soruları tekrardan sorupta kendimce cevaplar bulmaya çalışmayacağım.Bu işi yapması gerekenler başkaları.Önce bu lig olduğu gibi devam edecek dendi sonra ligler bir ay ertelendi.Delil yok dendi 26 klasör gönderildi.Biz karar merci değiliz Etik Kurulu ne derse onu yapıcaz dendi top etik kuruluna atıldı.Sonra dün çıkıp bu şartlar altında bir cacık yapılmaz dendi top yine taca atıldı.Ligler başlasın çığlığı atıldı.

Alınan kararı siktir edip işin özüne dönelim.Bu saatten sonra sikilmiş götün davası olmaz tavrı takınalım.O değilde arkadaş 9 eylülde lig başlıyor lan.Ne harika değil mi?Şampiyonluk adayları çok fazla.Yeni gelen süper transferler.Süper anadolu kulüpleri var.Bomba lig değil mi?Şampiyonlar ligi heyacanı sardı ülkemizin dört bir yanını.Herkesin gönlü ferah.Gerçekten şahane ötesi bir lig bizleri bekliyor.

İşte bizim yapmamızı bekledikleri davranış bu.Ülkenin dört br yanını kuşku ve güzvensizlik duyguları sarmış,biz heyacanla ligi bekliyoruz.Bir tarafta hakkının yenildiği,şampiyonluğunun çalındığını düşünen bir kulüp,diğer tarafta ligin adilliğine ve temizliğine zerre kadar güvenmeyen bir güruh,diğer tarafta şampiyonluk mücadelesi vermek isteyen ama buna artık kattiyetle inanmayan anadolu güruhu.

Geçen arkadaş soruyor Eboue ile ilgili bir yazı yazsana diye.Kimisi Keita ismi ile çılgın atıyor.Eboue gelmiş Kieta gelmiş,hoş gelmişte böyle bir ortama gelmiş.Bu ligden ve ülke futbolundan bildiğiniz soğudum artık.Kim bana bundan sonra bu ligin adil bir lig olduğunu idda edebilir?Kim bana bundan sonra Beşiktaş maçında aleyhimize verilen bir penaltının ardından art niyet olmadığını idda edebilir?Kim bana bundan sonra Trabzon'un alnının akıyla bu şampiyonluğu kazandığını idda edebilir?Yada ben nasıl olurda galatasarayın bu sezon hakkıyla şampiyonluğu kazandığını idda edebilirim?Yada ben nasıl olurda Keita'nın attığı şahane vole golünde kalecinin bir art niyeti olmadığını idda edebilirim?

Gerçekten de dadından yenmez bir ligimiz oldu!Eee o zaman yemeyelim abi.Bizleri salak yerine koyan bir avuç aptalın hazırladığı senaryoyu izlemek istemiyorum ben.Tiyatro çok fazla ilgimi çeken bir alan değil.En iyisi mi bu sene toptan avrupa futboluna kanalize olmak.Bak zaten Wenger reise üzülüyorum.Adam kanser olacak neredeyse.Bizim kaptan Madrid semalarında.Eee daha Nuri var altın sarısı Real formasını giyecek.Zaten İbra'nın hastayız.Bir kulağımız PSG sermayesinde.Dortmund'un resitalini seyretmekte fena olmaz hani şimdi.Lan olmadı Ronaldinho'nun Flamengo'da bir top kontrolünü izlerim bana bir sene yeter.

Bizim lig ne mi oldu?Vallaha bundan gayrı dadından yenmez oldu.Ha arada bir döner bakarım.Nasıl olsa elbette bir hatalı karar çıkacak biri aleyhine ondan sonra ülke futbolu yangın yerine dönecek.Yada bir takımın taraftarı deplasmanda bıçaklanıp ölecek.Yada tüm statlara seyirci yasağı getirelecek.Ama bu lig öyle veya böyle oynanacak.Yoksa godoman yöneticilerimizin cebine nasıl cukka girecek?

15 Ağustos 2011 Pazartesi

Alınacak Daha Çok Yol Var...


Dün gece belkide maçın genel hattını özetleyen en güzel yorumu tweeterden Noat Samisa yapmış:''Muhtemelen işe yaramayacak olsa da yasaklansın: Bir hevesle Barcelona'ya ilk 15 dakika da önde basmayın. Daha fazla inandırıp yeniyorlar.''

Real Madrid için acı ama gerçek bir durum bu.İlk 30-35 dk boyu önde basıp,sert ve agresif oynayarak alışılageldik Barcelona futbolunu bozma amacı ile başladılar.Mourinho bunu 4 El Classico'lu dönemde de yapmıştı.Fakat bu sefer farklı olarak hem sahada  çok pas hatası yapan bir Barcelona vardı hem de skor avantajımı yakalamış bir Real Madrid.Ancak bu önde basma işini maçın 90 dk'sına yayamazsınız.Bunu ancak belirli bir zaman diliminde yapabilrisiniz ve o zamanda galibiyetinizi garanti altına alacak skoru yakalamalısınız.Hele karşınızdaki rakip Barcelona ise...

Barcelona cephesinden bakınca ise kapasitelerinin %30'u civarı oynadı desek yanlış olmaz herhalde.Tamamen farklı kurguda bir savunma hattı ile Tiago'nun Xavi'yi aratması onları ilk yarı boyunca rakip kaleye dahi götüremedi.''Tiago varken Fabregas'a ne gerek var?'' diyenler umarım oturup bir daha düşünürler.Tiago için daha zaman var.Ve tabiki bu takımın kesinlikle Xavi'nin aklına ihtiyacı var.Onun orta sahadaki soğukkanlı oyununu ne İniesta ne de Tiago kıvırabiliyor.


İlk yarı oynatmama düşüncesi içinde olan ikinci yarı ise kazanmak zorunda olduğu için oynama düşüncesi içinde olan Real Madrid çok farkediyor.Dünyanın açık ara en iyi iki takımı olarak nitelendirdiğimiz bu iki ekibin maçından çok şeyler bekliyoruz.Fakat ilk yarı her adım başı yapılan faullerle durağan bir hal alan maç ikinci yarı Madrid'in de oynama arzusu ile heyacan verici bir maça dönüştü.Bu yüzden Real oynatmamak yerine birazcık oynama yoluna gitse belkide El Classico'lardaki şansını kırabilir.Ve tabiki de toplum nezdindeki antipatisini de.

Şunuda belirtmekte fayda var Nuri bir an önce iyileşmeye baksın çünkü şu Khedira'dan formayı havada karada kapar.Real Madrid'in dün için belkide en zayıf noktasıydı Khedira.Nuri'nin bu takıma girmesi Real'i farklı kılacaktır.

Mourinho'nun da dediği gibi:''Yazın en değerli sezonun en değersiz kupası''nı almaya yakın taraf Barca.Kupanın pek bir önemi olmasada işin psikolojik kısmı çok mühim.Barcelona'nın %30 ile oynadığı bir maçta Real Madrid'in belkide kazanmak için herşeyi yapmasına rağmen kazanamaması Real'in daha çok yolu olduğunu gösteriyor.

Fabregas transferini ise sadece tek bir cümle ile yorumlamak daha doğru olur herhalde.Barcelona'nın Fabregas transferi önümüzdeki bir 5 sene daha Barcelona gerçeğini konuşacağımız anlamına geliyor.

13 Ağustos 2011 Cumartesi

Fotoğraflarla El Classico Geçmişi


Yıl 1943:


Yıl 1953:



Yıl 1956:


Yıl 1975:


Yıl 1995:


Yıl 1997:


Yıl 2002:


Yıl 2002:


Yıl 2005:





Yıl 2009:


Yıl 2010:





Yıl 2011:


Fotoğraflar AS ve El Mundo Deportivo'dan

11 Ağustos 2011 Perşembe

Doğru Bildiğimiz Yanlışlar


Dün İstanbul'da EuroAsia Sports tarafından düzenlenen ''Çıkış Tüneli:Global Şike Gerçekleri'' konferansı vardı.Bu konferansa gidemesekte Ntvspor'a katılan Declan Hill,Ragon Taylor ve Oliviero Bea bu konuda kısıtlı zaman içerisinde çok ufuk açıcı bilgiler verdiler.Ve aslında bizim doğru olarak bildiğimiz şeylerin yanlış olduğunu bize göstermek açısından yararlı bir konferans olmuş.

Herşeyden önce yaşanan süreci kara leke gibi görmek ve ''diğer ülkeler bize ne der?'' beyinsizliği içerisinde yaşanan süreci yorumlamanın tam bir aptallık olduğunu anlamış olduk böylece.Çünkü şikenin global bir sorun olduğunu bu konferans bize göstermiş oldu.Declan Hill'ın konuşmasına başlarken türkiyedeki şike olayları ile ilgili ''bu harika bir haber'' diyerek başlaması yaşanan sürecin kara lekeden ziyade bir kararlılık olduğunu vurguluyor.''Sonunda birileri bu işin üstüne gitmeye karar verdi.İşte harika olan bu'' sözleri bizim belkide bu sürecin başından beri hiç algılayamadığımız bir gerçekti.

Sürecin başından beri ''marka değeri'' safsatası altına gizlenerek bu sürece sürekli olarak bu pencereden bakan insanlara Declan Hill en güzel cevabı vermiş.''Yasalar uygulanmalı.Suç var ve yasalar uygulanmıyorsa marka değeri işte o zaman düşer''.

Sürecin başından beri herkesin örnek gösterdiği Juventus ve şike olaylarını da ne kadar çok yanlış biliyor olduğumuzu bu sayede öğrenmiş olduk.İtalyada bu süreci çok yakından takip eden ve bu konuları çok yakından araştıran Oliviero Bea ise italyadaki sürecin çok güvensiz bir şekilde sonuçlandığını dile getirdi.İtalyada kimsenin türkiyedeki gibi bu konuları açık bir şekilde dile getirip,topluma açmadığını altını çizen Bea'nın '' bu konuda türkiye italyadan daha önde'' sözü bana göre oldukça ilginçti.

Bildiğiniz üzere Juventus'un küme düşürülmesi ilgili dava yeni sonuçlandı ve Juventus aklanmış vaziyette.Hatta 2005-2006 şampiyonluklarını geri alabilmek adına canla başla uğraşıyorlar.Bea ise bu davanın sonucunda ülkedeki kimsenin kafasındaki soru işaretlerinin giderilemediğini söylüyor.Ve Bea eğerki bu olayların bir daha yaşanmamasını istiyorsak bu işe karışmış isimlerin sistemin içinden kökten çıkarılması gerektiğini savunuyor.İtalyadan örnek vererek''2006'da ortaya çıkan skandalda futbol fedarasyonu başkanı Franco  Carraro da vardı.Bütün bu soruşturmalardan hiçbir ceza almadan çıktı.Ve o dönem onun yardımcısı Moggi'ydi.2006'da bir başka fedarasyon yardımcısı Abbate'ydi ve şu anda hem İtalya Futbol Fedarasyonu başkanı hem de Uefa Başkan Yardımcısı...''Bence bu nokta da oldukça önemli.

Benim  en çok merak ettiğim nokta ise yaşadığımız sürecin dışarıdan nasıl göründüğüydü.Bea'a göre türkiye çok iyi yolda.Hatta süreci italyadan daha başarılı yönetiyoruz.Declan Hill ise türk futbolunun yan yatmış vaziyette olduğunu söylüyor.Bu sürecin sonunda ya daha güçlenmiş olarak çıkacağımızı yada daha da kötüleşeceğimizi söylüyor.

Bütün bunların ışığında gerçekten çok aydınlatıcı bir konferans olduğu gerçek.Her zaman şike konuşsakta gerçek olma ihtinali ile yüzyüze kaldığımız vakit bu konuda çok az şey bildiğimiz bir gerçek.Özellikle İtalya'da Atalanta ve Yunanistan'da Olimpiyakos Volos ve Kavala olayları bizim için rehber niteliğinde olacaktır.Gelecek hafta nasıl bir karar çıkacağını bu örneklerden yola çıkarak tahmin etmek çokta zor olmasa gerek.

Transferden En Çok Para Kazanan Kulüpler


1) Palermo-68.300 Milyon Avro
2) Atletico Madrid-68 Milyon Avro
3) Udinese-66.750 Milyon Avro
4) Genoa-47.800 Milyon Avro
5) Barcelona-42.750 Milyon Avro

Transfere En Çok Para Harcayan Kulüpler


1) PSG-86 Milyon Avro
2) Juventus-74.550 Milyon Avro
3) Manchester City-71.250 Milyon Avro
4) Napoli-59.200 Milyon Avro
5) Malaga-58 Milyon Avro