31 Temmuz 2011 Pazar

Türkiyenin Porto'su Olma Yolunda İlerleyen Bir Takım:Kayserispor


Bu ülkede profesyonel yönetilme anlamında Kayserispor açık ara öndedir benim nezdimde.Türk futbolunun son 5 yılında istikrarlı bir şekilde,belirli bir kulüp politikası ile beraber görece başarılı işler yapmaktalar.Bu öyle bir kulüp politikası ki alıcakları futbolcuyuda bu politika nezdinde alıyorlar başa getirecekleri teknik adamı da.Ertuğrul Sağlam,Tolunay Kafkas,Şota.Hepsi bu politikanın ürünleri.Genç,hırslı,başarıya aç,yeniliğe açık ve idealist isimler.Ortaya koydukları bu tutarlılık onları istikrarlı bir şekilde hep zirvede tutuyor.Bir iki senelik geçici başarılardan ziyade Kayserispor artık bu ligin elit takakımlarından biri.Şüphesizki bunda başrolü oynayan isim ise Süleyman Hurma.

Süleyman Hurma'yı pek sevmesemde yaptığı işin hakkını vermek gerekir.Sevmememin asıl sebebi ise ''kendine Bosman'' bir arkadaş olmasından mütevellit.Ali Turan olayında ortaya koydukları tavrın ardından James Troisi'yi transfer ediş tarzı büyük bir çelişki olmuştu benim için.Yinede Süleyman Hurma'nın Kayserispor için yaptıkları tartışmasız büyük işler.Süleyman Hurma'nın geçenlerde bir açıklaması aslında Kayserispor gerçeğini çok iyi özetliyor:''Biz Gökhan Ünal'ı 6 milyon avroya satmıştık.1.5 sene öncede İlhan Eker'i almak istemiştik Gençlerbiriliğinden fakata alamamıştık.Şimdi Serdal Kesimal karşılığında hem Gökhan Ünal'ı hemde İlhan'ı üstüne para alarak kadromuza kattık.''

Kayserispor hakkında söyleyebileceğim tek olumsuz şey bir türlü bir üst seviyeye çıkamayışlarıdır.Son 5 senedir hep zirvenin etrafında dolanmasına rağmen bir türlü şampiyonluk mücadelesinin içierisine giremeyen bir Kayserispor var.3 sene önce kazandıkları Türkiye Kupası'nın ardından artık daha çok şeyler beklediğimiz Kayserispor beklentileri pek karşılayamadı.Ligin ilk yarılarını çok iyi geçiren takım ikinci yarılarda inanılmaz düşüş yaşıyor.Bu sezonda ligin ilk yarısında muazzam işler yapan takım,gerek sakatlıklar gerekse ayrılan oyuncuların ardından yine bir serbest düşüş yaşadı.Ancak Kayserispor'un artık bir karar vermesi lazım:yetiştirici bir kulüp mü olacaklar yoksa yarışmacı mı?Yada her ikiside birden mi?Kayserispor'un şu anki politikası ikisini birden yapmak üzerine.Bir nevi türkiyenin Porto'su olma yolunda gitmek istiyorlar.Süleyman Hurma'nın ''yeri dolmayacak oyuncu satmayız biz artık o evreyi geçtik'' sözleri bu politikayı doğrular nitelikte.


Kayserispor bu sezon kadrosuna Engin Bekdemir,Okay Yokuşlu,Sefa Yılmaz,Nadir Çiftçi,Cem Sultan,Ömer Alp Kulga gibi genç yetenekleri kattı.Gurbetçi piyasasını en iyi analiz eden takımlardan biri Kayserispor.Serdar Kesimal bu analizin sonucunda ortaya çıkmış bir isim.Gençlere yaptıkları yatırım ile hem başarı kazanmak hemde para kazanmak istiyorlar.Vu bunuda şu ana kadar çok iyi başarıyorlar.Özellikle neredeyse tüm süperlig takımlarının peşinden koştuğu isim olan Okay Yokuşlu'yu ciddi bir meblağ ödeyerek(1.250 milyon avro) kadrolarına katması artık transfer konusunda da büyüklerle yarışabileceğini gösterdi.Okay'ın bir kaç sene sonra yüksek rakamlara İstanbul takımlarına transfer olması kimseyi şaşırtmaz doğrusu.

Kayserispor'un yabancı transferlerindeki başarısı da takdire şayan.Geçen sezon takıma katılan Amrabat,Kujovic,Santana gibi isimler takıma çok şey kattılar.Bu sezonda transfer ettikleri C.Riveros'ta Copa America'da göz dolduran oyunculardan biriydi.Yabancı transferindeki isabetli ve ekonomik hamleler oldukça başarılı Kayserispor'da.

Kayserispor'daki tüm bu başarıların altında kulübün sahip olduğu ve yol gösterici olarak bellediği bir kulüp felsefesi var.Bu felsefe yanlıştır veya doğrudur çokta önemli değil.Ortada bir plan doğrultusunda yapılan bir çalışmanın var olmasıdır asıl önemli olan.Önemli olan kulübün aklındaki planı istikrarlı bir şekilde uygulamasıdır.İşte bu yüzden Porto'yu,Dortmund'u takdir ettiğimiz kadar Kayserispor'u da takdir etmeliyiz.Onların yaptğı da çok farklı birşey değil.Fakat baştada söylediğim gibi Kayserispor artık seviye atlamalı.Türkiyenin Gençlerbirliği olmaktan ziyade türkiyenin Porto'su olmalılar.Bu şu an için belki çok komik gelebilir fakat bu yolda ilerledikleri sürece niye türkiyenin 6. şampiyonu olmasınlar ki?

30 Temmuz 2011 Cumartesi

CR7 Ve Frikikleri


Real Madrid-H.Berlin hazırlık maçında Ronaldo yine firikikten golü bulmuş.Ronaldo'nun Messi'ye karşı belkide en üstün olduğu nokta frikik kullanmadaki yeteneği.Kendine has tarzı ile kullandığı frikikler adeta penaltı mahiyetinde oluyor.Sert ve falsolu vuruş tekniği kalecileri adeta çaresiz bırakıyor.Bu sezon La Liga'da 10'un üzerinde frikik golü vardı.Bu konuda da kendisini her geçen gün geliştiriyor.Ronaldo'nun bugün sahip olduğu yeteneklerinin çoğunu inanılmaz boyutlara varan çalışkanlığına ve iş ahlakına bağlayabiliriz.Ona her şartta burun kıvıranlar en azından bu özelliğine saygı duymalı.Önce H.Berlin maçındaki frkiğe bir göz atalım ardından da Ronaldo'nun kariyerinin en şahane frikiklerine.






29 Temmuz 2011 Cuma

Kol Kırılır Yen İçinde Kalır Felsefesi


Liverpool maçından sonra Fatih Terim oynanan futboldan daha çok gündemdeki olaylara açıklık getirme çabası içerisindeydi.Yönetim içindeki fikir ayrılıklarının çok hızlı bir şekilde basına sızdırılması ve ''Terim istifa ediyor'' haberleri hocanın üzerinde büyük baskı yaratıyor belli.O yüzdendirki dünkü maçın kazanılması Fatih Terim için önemli bir başarı oldu.Fakat ortada ciddi bir tehlike var.O da kulüp içi yaşanan her olayın buharı üstünde bir şekilde basına servis edilmesi.

Fatih Terim galatasaraya gelirken yönetim içinde onu istremeyen bir güruhun olduğunu hepimiz biliyorduk.Sebebi ise klasik.''Terim astığı astık kestiği kestik bir hocadır'' yaftası onun en büyük istenmeme sebebiydi.Fakat sonuç itibari ile Fatih Terim galatasarayın yeni teknik direktörü olmuştur ve mevzu kapanmıştır.Ve şu ana kadar görülen süreçtede Terim'in işbirliği içerisinde çalışma arzusu onun üzerine yapıştırılan yaftanın çok gereksiz olduğunu gösteriyor.Terim'in önceki dönemlerinde bu yaftayı hak edecek hal ve hareketleri olmuştur fakat şu anki Fatih Terim ''ders almam ders veririm'' diyen Fatih Terim'den çok farklı.Bunu da bir köşeye not etmek lazım.

Bugünkü fikir ayrılıklarının temelinde ise hala başlangıçtaki Terim önyargısının olduğunu düşünüyorum.Fatih Terim bu takımın teknik adamı olduktan sonra artık bu görüşlerin bir kenara bırakılıp,işbirliği içinde çalışma ortamı yaratılması gerekiyor.Fakat şu an yönetim içinde Terim önyargısından kurtulamamış ve her hamleyi bu önyargı üzerinden değerlendiren şahısların olduğu aşikar.Şu anki probleminde temel sebebinin bu olduğunu düşünüyorum.

Yönetim içinde görüş ayrılıklarının olması çok ötü bir durum değil.Bu şu anlama geliyor:yapılan her hamleye kayıtsız şartsız kafa sallamayan bir yönetimimiz olduğunu gösteriyor.Farklı bakış açılarını sunan muhalafet yönetimine her zaman saygı duyarım.Sonuçta 20 kişinin olduğu bir kurulda herkesin aynı fikirde olmasını bekleyemezsiniz.Ancak bu görüş ayrılıklarının yönetim içinde konuşulup,haledilmesi gereken yerde basın yoluyla bunu herkese açmak işin çok tehlikeli bir boyutu.Bu tür sızdırmaların ardından yapılan ''Terim istifa ediyor'' haberleri dolasıyla hocanın üzerinde büyük bir kambur olarak duruyor.İşin daha başındayken bu yapılan baskıya bakınca birde işlerin kötüye gittiğini düşünmek bile istemiyorum.Adnan Polat'ın son demlerini yaşadığı günleri tekrar düşününce durumu daha iyi anlayabiliriz.Polat'ın biletini kesen en büyük etmen her problemin dışarı sızdırılmasıydı.

Yönetim içindeki çok başlılığı Ünal Aysal bir şekilde törpülemeli.Çok başlılığa sebebiyet veren şahısların aklında Terim önyargısı mevcut.Teknik direktör gelmeden önce bu şekildeki bir önyargıyı saygıyla karşılarım fakat takımın teknik adamı Fatih Terim olmuşsa mevzu kapanmıştır.Dahada bu konuyu uzatmanın alemi yok.Ve tabikide yönetim içi köstebeklerin artık bu işleri bırakması gerekir.Ezeli rakiplerinin futbol dışı olaylarla yıprandığı şu dönemlerde nispeten daha rahat olan galatasarayın durgun suları bulandırmayı bir an önce kesmesi gerekir.Herşeyin iyiye gittiği şu dönemlerde kendi tekerimize çomak sokmanın alemi yok.

Tıpkı Eski Günlerdeki Gibi...


Galatasaray-Liverpool maçı ile ilgili önce şunu söylemek lazım sanki bir hazırlık maçından ziyade şampiyonlar ligi grup maçı havasında bir maç gibi geçti.Tribününden futbolcusuna kadar inanılmaz bir hırs ve arzuyla maçı tamamladık.Oynanan futbolun teknik-taktik güzelliğinden ziyade benim dikkatimi en çok çeken nokta buydu.Takımdaki inanılmaz hırs ve arzu.

Benim uzun zamandır seyrettiğim en şahane galatasaray performanslarından biriydi şüphesiz bu maç.Hat safhadaki istek ve arzu,ön alanda rakibe uygulanan bunaltıcı pres ve baskı,çok iyi başarılı pas temposu,takım olgusu içerisindeki özverili yardımlaşma...Benim doksan dakika içerisinde seyrettğim galatasaray buydu işte.Oynanan bu oyun bana eski günleri hatırlattı her nedense...

Formasyon olarak Twente maçının ikinci yarısından itibaren 4-3-3'e döndük.Gerçi saha içi dizilişten ziyade oyun anlayışımız önemli.Sonuçta öyle veya böyle saha içerisinde oynayacağımız oyun asıl bizim başarımızı belirleyecek kıstas.Fakat şu an için 4-3-3 formasyonu ile İnter ve Liverpool gibi ekiplere karşı başarılı maçlar çıkardık.Şimdilik Fatih hocanın çok verim aldığı bir sistem oldu bu.Özellikle Melo'nun gelişi ile Selçuk'un artık ileriye daha çok çıkacağını ve ataklara daha fazla yön vereceğini söylemek mümkün.


Melo demişken ondan devam edelim.İlk maçı olmasına rağmen hırsı ve arzusu ile maça damga vuran adamlardan biriydi.Melo transferi konusunda kafama takılan tek bir nokta vardı.Eğer Melo bu ülkeye gerçekten kendini tekrardan kanıtlamak ve futbol oynamak için gelmişse çok yararlı olur diyordum.Şayet kendisini sıkmadan,bir sene takılıp 4 milyon avroyu cebe indirip memleketine dönme niyeti varsa o zaman durum sakat diyordum.Fakat bugün gördüğüm Melo buraya cidden iş yapmaya gelmiş gibiydi.Defansif görevlerinin yanında topu olumlu kullanma isteği bence son derece önemli.Ve Melo'nun tribünlerin çok seveceği oyunculardan biri olması çok muhtemel.Tribünlerle olan diyaloğu başlangıca göre çok iyi.Bu topraklarda iş yapacak gibi duruyor.Yinede daha başlangıç olduğunu belirtip,biraz daha izlemekte fayda var diyelim.


4-3-3 formasyonunda Melo-Selçuk kombinasyonu tamamda Sabri biraz sırıtıyor bu ikilinin yanında.İleri-geri mücadele anlamından çok iyi yalnız iş oyun kurma ve pozisyon yaratmaya gelince o noktada biraz sıkıntı yaşıyor.Yinede bugünkü maçın çalışkanlığı ile iyi isimlerinden biriydi.Fakat uzun vadede düşünülürse orada sıkıntı yaşarız gibime geliyor.


Terim'in gelişi belkide en çok Kazım'a yaradı.Gerçekten geçen sezon geldiği yarım sezonluk dönemde bile oldukça dişe dokunur işler yapan Kazım bu sezonda bu takımda çok iş yapacağa benziyor.Terim'in tornası altında bünyesinde barındırdığı vurdum duymazlığın yerini çalışkanşlığa bırakan Kazım bu takımın sürpriz isimlerinden biri olabilir.


Ve tabikide benim en çok etkilendiğim isim Ujfaluji.''Neil'i gönderip Ujfalus'yi almanın mantığı yok'' dediğimi duyup,ortaya koyduğu performansla adeta sözlerimi yüzüme yüzüme vuruyor.Stoper olarak düşünülürken sağ bekte gösterdiği performans şahane.Her atakta sağdan yaptığı bindirmeleri takıma ekstra bir hücum zenginliği katmış oluyor.Bindirmelerinin yanında da her çıkışında görerek ve bilerek hücum etmesi çok güzel.Bugünkü yaptığı asistle bunu çok iyi gördük.Ujfalusi'nin sağ bekteki şu performansını görünce sağlam bir stoper alıp onu beke kaydırma fikri daha bir mantıklı gelmeye başladı bana.

Takımın genel olarak durumu kısaca bu şekilde.Arda'nın biraz daha zamana ihtiyacı var.Maç temposuna alıştıkça takımın kalitesine yukarı çekecektir.Selçuk her geçen maç bu takımın beyni görevine alışıyor.Her atak onun ayağında başlıyor.Baros ise sezon başı olmasına rağmen çok fit.Oynayamadığı maçların acısını çıkartmak istiyor belli.

Sonuçta bu bir hazırlık maçı belki ama ben takımdaki gelişime bakarım.Twente maçından Liverpool maçına kadar gelinen süreç içerisinde kat ettiğmiz yol çok umut verici.Ve tabiki sahip olduğumuz hırs ve arzu.Bence en önemli noktalar burası.Fatih Terim herşeyden önce takım olma olgusunu çok iyi aşılamış oyunculara.Tabikide bir hazırlık maçı yaptık ve iyi oynadık.Çokta abartılmaması gerekiyor ama oynanan futbolunda güzelliğini bu mantıkla es geçmek hata olur.Bugünkü futbol eski günlerden kısa bir pasaj gibiydi.Hırslı,arzulu,ne oynadığını bilen ve rakibine sahayı dar eden bir galatasaray...

27 Temmuz 2011 Çarşamba

1982 Model Brezilya


1982 dünya kupasının efsane kadrosu.Dünya kupaları tarihinde kupayı kazanamayan en şahane kadrodur 1982 Brezilya Milli Takımı.Salt hücum anlayışı ile izleyenleri ihya eden bir güzel insan ordusudur 1982 Brerzilya'sı.Beraberliğin bile yeteceği 1982 dünya kupası yarı final maçında İtalya karşısında aldıkları 3-2'lik mağlubiyet ile yüreklerde büyük bir sempati ile turnuvaya veda etmişlerdi.Teknik direktör Tele Santana'nın maçtan sonra yaptığı açıklama onların oyun anlayışını çok iyi özetliyor aslında.

''Maç 2-2 olduktan sonra oyuncularıma geri gelmeleri için talimat verdim ama beni dinlemediler.''

1)Valder Perez
2)Leonardo
3)Oscar
4)Luisinho
5)Cerezzo
6)Junior
8)Socrates
9)Serginho
10)Zico
11)Eder
15)Falcao

Hayallerinin Peşinden Koşan Bir Adam İle Koşmayan Arasındaki İnce Çizgi


Bildiğiniz gibi yaklaşık bir ay kadar önce Umut Bulut Toulouse'a transfer oldu.İyi oldu kötü oldu yada teknik-taktik analiz yapmak değil mevzu bahis.Ortada hayallerinin peşinden koşan bir adamın hikayesi var.Belkide Umut'un Toulouse'a gidişini birazda bu şekilde yorumlamak lazım.Geçen gün Fenerbahçe-Sakarya maçını izlerken aklıma düştü bu olay.Semih'in halini gördükçe nedense aklıma Toulouse'lu Umut geldi!

Umut'un futbol yeteneklerini pek beğenmesemde bünyesinde barındırdığı hırs ve mücadeleci yapı onu farklı kılan meziyetleri.Çok gol kaçırıyor hatta bazen saç başta yoldurabiliyor ama kimse onun sahadaki mücadelesini görmezden gelemez.Sahip olduğu yeteneği kısıtlı.O da bunun farkında.Ama sürekli olarak kendi futbolunu geliştirmek için ortaya koyduğu çalışkanlığa şapka çıkarmak lazım.İşte bu yüzden futbol yeteneklerini pek beğenmesemde sürekli olarak kendisini geliştirme arzusu ve kapasitesinin çok üstünde ortaya koyduğu işler ona çok büyük saygı duymamı sağlıyor.Sonuçta bu ülkede Umut'tan kat be kat daha yatenekli olup çalışkanlık meziyetinden yoksun,bir gram kendisini geliştirememiş bir yığın harcanmış genç yetenek mevcut.İşte bu yüzden bu çocuğa büyük saygı duymak lazım.Öyle veya böyle her sezon 10 gol ve üzeri garantisi veren ve bu ligde 100 gol barajını geçmiş bir adamdan bahsediyoruz.


Ve o Umut Bulut bu yaz Toulouse'a transfer oldu.Çünkü avrupada oynama hayali vardı ve bu hayalinin peşinden gitti.Türkiyede çok az vergi oranı ile kral maaş alabilecekken o daha azına razı olup avrupada futbol oynama hayalini gerçekleştirdi.Trabzon Şenol Hoca ile çok iyi bir hava yakalamışken,Trabzon'da yerel kahraman olma yolunda gitme ihtimali varken o zor olanı seçti.Kendini avrupada kanıtlamak gibi zor bir yoldan gitti.Alın size bu adama saygı duymak için bir sebep daha.Ne diyelim yolu açık olsun.Eee şimdi bunu Semih'le ne alakası var diyeceksiniz?Aslında o kadar çok alakası varki....


Semih'in hazırlık kampındaki performansı şahane.Döktürüyor desek yeridir.Ama hepimiz biliyoruzki Semih ne kadar döktürürse döktürsün sezon başladı mı evine yani yedek kulübesine döner.Bunu Semih'te çok iyi biliyor.Semih hiçbir zaman Fnerbahçe'nin ilk onbir oyuncusu olarak görülmedi,görülmeyecekte.Şu ülkede santrfor yetenekleri bakımından türk oyuncular içerisinde açık ara en iyisi olarak görüyorum Semih'i.Oyun zekası,son vuruş becerisi,oyunu okuma yeteneği hepsi üst düzey bir şekilde mevcut bu adamda.Yahu bu adam yedek geçirdiği bir sezonu gol kralı olarak tamamladı daha ne olsun!Ama hiçbir zaman kendisini ne kendi camiasına nede bu ülke insanına kabul ettiremedi.

Euro 2008'deki şahane performansından sonra artık avrupaya gider diyordum lakin kontratındaki bir yıllık opsiyonu buna izin vermemişti.Bu sezon bitince Emenike transferi de gerçekleşince ''artık durmaz bu diyarlarda,atar kendisini avrupaya'' diyordum.Durmamasıda lazımdı.Fakat sonra gördükki Semih Fenerbahçe ile 3 yıllık sözleşme imzalamış.Hem de yedek kalacağını bile bile.Ne diyelim bize fenerbahçeye ve Semih'e hayırlı olsun demekten başka birşey düşmez.

Fakat işte burada bir Umut'a bakıyorum birde Semih'e.Birisi hayallerinin peşinden giden bir adam diğeri hayallerinin peşinden gitmekten sürekli korkan ve kaçan bir adam.Semih şu an avrupanın birçok kulübünde oynayabicek kapasiteye sahip birisi.Bunu özellikle Euro 2008'deki performansıyla tüm avrupaya gösterdi.Fakat o zoru değilde kolay yolu seçti.Semih'in Fenerbahçe'deki şu performansını görünce bana sürekli çevremden söylenen sözler geldi aklıma.''Bu çocuk kendini harcadı''.Semih de benim hesap.

Semih'in oyncu yeteneklerini Umut'la mukayese bile etmem.Fakat bu iki adam arasında çok ince bir çizgi var.Birinde mangal gibi yürek varken diğeri kafasını kuma gömen deve kuşundan farksız.İşte bu yüzden Umut herşeye rağmen Semih'ten bir adım öndedir benim nezdimde.Çok ince bir çizgi farkıyla hemde... 

Sen Başkasın!


Messi'ye,Ronaldo'ya eyvallahta bu adam çok başka arkadaş.Topa her dokunuşu,saha içerisindeki topla olan her hareketi adeta bir ilizyon gösterisi gibi.Bugün Audi Cup'ta Bayern Münich'e karşı 45 dk'lık bir resital sergiledi yine.O zaman bizde Tarkan'dan ''sen başkasın'' şarkısını gönderelim İbra Kadabra'ya.Bu arada yeni tarzıda yakıyor hani!

26 Temmuz 2011 Salı

You Know I'm No Good


Oh why Amy?


İnception:Başlangıç


Biraz geç izledik ama yinede izledik.Filme şunu söyleyerek başlamak daha açıklayıcı olur herhalde Christopher Nolan'dan yine,yeni,yeniden şahane ötesi bir film.Şahane ötesi bir senaryo.Şahane ötesi bir kurgu.Ve bu böyle uzar gider.

Filmin konusu kısaca rüya.İnsanların bilinç altına girerek fikir hırsızlığı yapan bir grubun daha farklı birşey denemeye kalkmaları işin rengini değiştiriyor.Daha önce yapmadıkları birşey:insan zihnine  fikir aşılamak.

Christopher Nolan yine öyle bir kurgu tasarlamışki filmin her sahnesinde bir yapboz parçasını kafanızın içerisine yerleştiriyor.Ve filmin sonunda son yapboz parçasını da kafanızın içinde konumlandırdıktan sonra ortaya muhteşem bir kurgu çıkıyor.Yine çok usta işi bir film yapmış.Severim ben böyle izlerken sürekli düşündüren filmleri.Film bir ara Matrix havası estiriyor bir ara Batman havası.Ama sonunda ikisinden de çok farklı bir hikaye çıkıyor ortaya.

Sözün özü sıcaklardan ve bitmek tükenmek bilmeyen can sıkıntısından bunalanlar için şahane ötesi bir film.İzlemeyenlerin bir an önce izlemesinde fayda var.Çünkü çok başka birşey olmuş bu film.Yazıyı da filmde geçen şahane bir replikle bitirelim.

''Fikir;dirençli ve son derece bulaşıcı.Bir kere beyne yerleşti mi söküp atmak neredeyse imkansızdır.Biçimini almış ve kavranmış bir fikir yapışıp kalır.İşt burada bir yerde!''

25 Temmuz 2011 Pazartesi

Copa America 2011'den Neler Öğrendik?


-Maicon Alves'ten daha iyi arkadaş.Bunu bu turnuvada bir kez daha gördük.Tabiki karşısında Gareth Bale oynamadığı sürece!

-Falcao iyi topçu.

-Porto'nun da Kolombiya'nın da gizli kahramanı Fredy Guarin.

-Sol bek arayanlara duyurulur:Pablo Estifer Armero

-Turnuvanın Yardıranı Ödülünü kazanan isim:Mariscal Jose Felix Estigarribia

-Muslera güven verdi.

-Eğerki turnuvadan sonra Muslera'yı almaya kalksaydık Muslera yerine babayı alma ihtimalimiz daha yüksekti.

-Futbolun 90 dk. olduğuna hala inanmayan varsa Paraguay-Venezuella maçına bir daha baksın.

-Aguero A.Madrid'e büyük gelir artık.

-Grup aşamasının açık ara en iyi futbol oynayan takımı Kolombiya'nın çeyrek finallerde elenen ilk takım olması futbolun cilvesi olsa gerek.

-İsimsiz kahramanlar ordusu:Venezuella.

-İyi bir takım kötü bir hocanın elinde perişan olur arkadaş.Bkz. Brezilya,Arjantin

-Oscar Tabarez büyüksün!

-Gerardo Martino bi yürü git arkadaş!

-Güney Amerika takımları avrupalaşıyor beyler.Peru,Kolombiya,Uruguay,Paraguay,...

-Arjantin ve Brezilya ise taktik anlamda avrupa futbolunun çok gerisindeler.Bu yüzden avrupa tarzı oynayan her takıma zorlandılar yada kaybettiler.

-Guerrero yeniden piyasa yaptı.

-Yüreğiyle oynayan,güzel insan Luis Suarez.Gol sevinçleri bile çocuksu...

-Fenerbahçe boş yere Yobo ile uğraşmasın.Haber salsın Lugano'ya 20'lik Coates'i de alsın gelsin İstanbul'a.

-Porto'lu M.Pereira ile A.Pereira bu sezon kupa manyağı oldular.Porto ile üç kupa,Uruguay ile 1 kupa kazandılar.Eee daha ne olsun!

-Turnuvanın Balonu:Ganso

-Messi aldırma hacı!Xavi-İniesta seni bekler Nou Camp'ta.

                                                           -Turnuvadaki Nacizane Onbirim-
           
                                                                    ---Justo Villar--- 

----M.Pereira---             ---Lugano----              ------Viscarando-----                ----Armero-----

----Estigarribia----              ----Arevalo Rios----         ----Fredy Guarin----      ----A.Pereira-----

                                   ----Luıs Suarez----           -----Gurrero-------

Uruguay Kaldığı Yerden/ Uruguay 3-0 Paraguay


Copa America 2011'in kazananı Uruguay oldu.Dünya kupasından sonraki çıkışını bir kupa ile süslemek onlar adına çok iyi oldu.Turnuvaya tutuk başlasalarda su misali yollarını buldular ve kupaya uzandılar.İki gol atan Forlan en son dünya kupasında Almanya ağlarını havalandırdıktan sonra milli forma ile ilk gollerini atmış oldu.Diğer gol ise turnuvanın sonlarına doğru klasını ortaya koyan Luis Suarez'den geldi.

Paraguay teknik direktörü Gerardo Martino'nun ise aklını seveyim ben aklını!Kupayı altın tepsi ile Uruguay'a sundu desek yeridir.Bir teknik adam hangi akıl ve mantıkla final maçına içerisinde Estigaribbia ve Lucas Barrios gibi önemli isimlerin olduğu 6 ilk 11 oyuncusunu takımdan keserek çıkarki?Oynadığı bu kumar Gerardo Martino'ya fena patladı.Oynayarak kaybetmektense geriye çekilerek kaybetmeyi tercih etti.En nihayetinde de Uruguay için bir final maçı olmasına rağmen oldukça rahat bir şekilde kupaya uzanmak kaldı.

Son olarak turnuvada dağıtılan ödüllerle bitirelim.

Turnuvanın Kalecisi:Juste Villar


Turnuvanın En iyi Genç Oyuncusu: Sebastian Coates


Turnuvanın En İyi Oyuncusu:Luis Suarez


Turnuvanın Gol Kralı:Jose Paolo Guerrero(5 gol)

24 Temmuz 2011 Pazar

Copa America 2011'de Finale Doğru


Copa America'da artık sona geldik.Bugün saat 22:00 itibari başlayacak olan maçta  kupanın sahibi belli olacak.Turnuvanın gruplar aşaması çok kısır geçmişti.Açık konuşmak gerekirse finale gelinen şu noktada turnuva futbol anlamında beni çok fazla tatmin edemedi.Tabi bunda en büyük etmen Brezilya ve Arjantin gibi iki devin uyutan futbolu da etkili oldu.Yinede çeyrek ve yarı final maçları oldukça keyifli ve sürprizlerin bol olduğu bir şekilde geçti.Özellikle dünkü üçüncülük maçındaki Venezuella-Peru maçı bana göre turnuvanın en keyifli maçıydı.Uruguay-Paraguay finaline ise şöyle kısaca bir göz atmakta fayda var.


Uruguay daha önce 14 kez Copa America'yı kazanırken bu kupanın Arjantin ile beraber en fazla kazananı.Eğerki Uruguay bugün kupayı kaldrırsa bu kupayı en fazla kazanan takım olacak.Son dünya kupası dördüncülüğü ile bu turnuvaya gelen Uruguay turnuvanın başlangıcında dünya kupası performansından eser kalmamış bir şekilde turnuvaya başladı.Özellikle dünya kupasına damga vuran Forlan'ın etkisiz ve silik performansı bunda büyük etkendi.Fakat turnuva ilerdikçe Uruguay'da ritmini buldu.Zaten sahip oldukları sert sağlam savunma yapısının üstüne hücum etkinliğinide geliştirdikçe etkileri ortaya çıkmaya başladı Uruguay'ın.Fakat eğer Uruguay bu kupayı kazanırsa bunda hiç şüphe yokki Muslera'nın çok büyük bir payı var.Çeyrek finaldeki Arjantin maçında yapmış olduğu inanılmaz kurtarışların(Arjantin'in 20'ye yakın şutunu çıkardı) yanında penaltılardaki başarısı ile Uruguay'a final yolunu araladı.Bizlere de oldukça güven verdi.Paraguay karşısında da oldukça favori konumdalar.Fakat bu turnuva bize bir kez daha gösterdiki maç sahaya çıkıp,mücadele edilmedikten sonra kazanılmıyor.


Finalin diğer takımı Paraguay ise bu kupayı daha önce 2 kez kazanmış bir takım.Eğerki bugün kupayı kazanırsa turnuva tarihinde maç kazanmadan kupa kazanan ilk takım olacak.Özellikle yarı finaldeki Venezuella maçında şans o kadar onların yanındaydıki Venezuella'nın üç direkten dönen topunun biri bile kale içine girmedi.Aslına bakarsak onlarda dünya kupasındaki iyi formlarını bu turnuvada da devam ettiriyorlar.Genel olarak sert ve savunma ağırlıklı oynayan Paraguay Uruguay'ın aksine daha az yaratıcı bir takım.Çünkü ellerinde Uruguay kadar becerikli gol silahları yok.Paraguay'ın Hem Brezilya'yı hemde Venezuella'yı penaltılarla elemesi penaltının adeletsiz bir kural olup olmadığını yeniden gündeme getirdi.Eğerki kupayı da penaltılarla kazanırlarsa işte o zaman bu mevzu daha çok konuşalacak.Özellikle Kayserispor'un yeni transferi Riveros isabetli bir transfer olduğunu bu turnuvadaki performansıyla göstermiş oldu.Ve tabiki turnuvanın yardıranı ödülüne layık gördüğüm Estigaribbia bu turnuvanın en çok dikkat çeken isimlerinden biriydi.

İki sert ve mücaleci takımın maçında güzel futboldan daha ziyade amansız bir mücadele göreceğimiz kesiz.Yinede klasik alışalagelmiş hak eden kazansın söyleminin yerine bizim oğlan Muslera kapsın gelsin kupayı.Hiç olmazsa çocuk moralli gelir kampa.

2000 Model Lazio


1999-2000 sezonu hem İtalya Seria A hemde İtalya Kupası şampiyonluğu ile duble yapan efsane kadro.



Angelo Peluzzi

Fernando Couto

Giuseppe Favalli

Alessandro Nesta

Dejan Stankoviç

Pavel Nedved

Juan Sebastian Veron

Roberto Mancini

Karel Poborsky

Marcelo Salas

Hernan Crespo

Claudio Lopez

23 Temmuz 2011 Cumartesi

Her Sezon Değişen Kurallarla Formula 1 Daha Keyifli Bir Hale Mi Geldi?


Yaklaşık 5 yıldır Formula 1 yarışlarını imkan bulduğum ölçüde izlerim.Özellikle son 1-2 yıldır daha bir detayına inerek izlemeye başladım.Ama şunuda belirtmek isterimki öyle ıncığına cıncığına kadar herşeyi bilmem bu sporda.Gerçi bu sene bayağı detaysal konularda kendimi geliştirsemde yinede bu işin uzmanı kesinlikle değilim.Yarış zamanı ekranın karşısına oturur,lastik seçimine,difüzör kapağına dikkat etmeden keyif alarak izlemeye çalışırım.Öyle herhangi bir takımı yada pilotu fanatik derecesinde de tutmam.Sürüş stilini beğendiğim birçok pilot vardır.Formula 1'i sevmemin en büyük sebebi ise bu sporda detayların çok önemli olmasıdır.Saliselerin bile hayati önem taşıdığı bu spor ''şeytan ayrıntıda gizlidir'' cümlesini tam anlamıyla karşılar.

Bu uzun girişten sonra bahsetmek istediğim asıl konuya gelelim.Her sezon başı Formula 1'in ilk yarışını izlemek için ekran karşısına geçsem geçen sezondan kalma birçok kuralın değiştiğini görüyorum.Her sezon değişen bu kurallara sezon boyu adapte olmaktaki sıkıntıyı seyirciler bazında düşününce işin pilot kısmına hiç girmiyorum bile.Pilotların alıştıkları kuralların her sezon değişmesi onlar içinde çok zor olsa gerek.Zaten her pilot bunu röportajlarında dile getiriyor.

Her sezon başı birçok kuralın değişmesinin sebebi ise yarışları daha zevkli ve çekici hale getirmek.Yarışların zevkli geçmesinin en önemli kuralınında yarışlardaki geçiş sayısının artması olarak düşünürsek yapılan kural değişiklerinin asıl amacı yarıştaki geçiş sayısını arttırmak.Mantık doğru.Yarış içerisinde ne kadar fazla geçiş olursa heyacanda o kadar artar.Mı acaba?


Bu sezona dönersek sezonun en büyük yeniliklerinden biri DRS sistemi.Nedir bu DRS sistemi derseniz size kendi bildiğim ölçüde,sade bir şekilde anlatayım.DRS sistemi FİA tarafından pistin önceden belirlenmiş bir sektöründe size öndeki aracı geçmek adına tanınmış bir ekstra güç.Öndeki araçla aranızdaki mesafeyi 1 saniyenin altına indirdiğiniz vakit,DRS'nin serbest olduğu sektörde bu gücü kullanabiliyorsunuz.DRS'yi kullandığınız vakit 15 ile 20 km/sa'lik hız arasında(bu araca göre değişiyor) bir avantaja sahip oluyorsunuz.Yani DRS size öndeki araçtan en fazla 20 km/sa bir hız avantajı sağlıyor.Dolasıylada öndeki aracı geçmek çok ama çok muhtemel oluyor.

DRS sisteminin geçişleri arttırdığına şüphe yok.Daha önceleri bir yarış esnasında 10 geçişi bile zor görürken şimdi bir yarışta 60-70 tane geçiş görüyoruz.Ama bununla beraber geçiş kalitesinin de çok düştüğü bir gerçek.Ben yarışın genelinde geçişten daha çok sanki tur bindirme görüyor gibi oluyorum.Eskiden öndeki aracın sıkı bir savunma yapması ile birkaç tur süren müthiş çekişmeler görüyorduk.Eskiden belki yarışlarda 10 geçiş görüyorduk ama o geçişlerin hepside müthiş geçişler olduğu için yarıştan sonra hepsini tek tek sayabiliyorduk.Şimdi ise kaçımızn aklında şöyle sağlam bir geçiş kalıyorki?Şimdiki çoğu geçişte öndeki aracın çaresizliğinden başka birşey göremiyorum ben.

Tabiki her değişiklik çok kötü diye birşey yok.Mesela bu sezon kullanılmaya başlanılan lastik kuralı son derece yerinde bir kural olmuş.Böylece yarışlardaki pilotaj etkisini maksimum seviyeye çıkarmış bu kural.Bu pilotun sürüş yeteneğini ön plana çıkarıyor.


Birçok değişikliğin kökeninde yarışlardaki geçişi sayısını arttırmak vardır.Fakat ne kadar geçiş o kadar keyif anlamına gelmez.Ben şahsen eski yarışlardan daha çok keyif aldığımı söyleyebilirim.Belki eskiden daha az geçiş oluyordu ama hepside harbi geçişlerdi.İçerisinde savunma,cesaret,risk gibi birçok unsuru barındırıyordu.O yüzden her sene başı yapılan birçok değişikliğin gereksiz olduğunu ve kaliteyi düşürdüğünü düşünüyorum.Ve tabiki birde her sene başı kurallara yeniden alışmak.Alıştıktan sonra tekrar değişmiş kurallara yeniden adapte olmaya çalışmak...

The Dark Knight Rises


Batman serisinin üçüncü filmi 2012 yazında vizyona girecek.Daha bir sene olmasına rağmen kendi adıma konuşmak gerekirse beni acayip bir heyacan aldı.Sinema tarihinin en çok sevilen kötü adamı Joker olmadan üçüncü filmin nasıl olacağı merak konusu.Fakat yinede  yönetmen Christopher Nolan'ın çok ilginç sürprizleri olacağı kesin.İlerleyen zamanda filmin görünümü daha da netleştikçe bizde burada bilgiler veririz.Şimdilik filmin yayınlanan kısa bir fragmanı ile yetinmek zorundayız.Unutmadan hayatımda gördüğüm en muhteşem oyunculuk performansını ortaya koyan Heath Ledger'a(Joker) da selam olsun buradan.

2003 Model Cruzeriro


Hazır Felipe Melo'da transfer olmuşken galatasaraya Cruzeriro'nun efsanevi kadrosunu bir hatırlamakta fayda var.Kadroda çok tanıdık isimler var.

Ayaktakiler sol baştan:Maldonado,Artur,Marcio Nobre,Edu Drecena,Felipe Melo,Wendell,Tiago,Cris,Maicon,Gomez

Oturanlar:Leandro,Mota,Alex Dias,Zingo,Augusto Recife,Alex Alves,Alex De Souza

NOT:Resime daha yakından bakmak için üzerine bi tık daha size zahmet!

22 Temmuz 2011 Cuma

Yandaş Medya,Düşman Basın,Falan Filan...


Bu ülkede yılardır dönen bir klişedir.Galatasaraylı basın,beşiktaşlı basın,fenerbahçeli basın,...Bu görüşe ve klişeye kısmen katılmakla birlikte pek itibar ettiğim bir görüş değildir.Sonuçta basının ana hatlarını habercilik oluşturur.Haberci ise bulduğu,ulaştığı ve elde ettiği haberi renk ayrımı yapmaksızın yayınlar.Fakat bu fenerli medya,galatasaraylı medya,beşiktaşlı medya,... olayına spor yazarlığı noktasında kesinlikle katıldığım bir görüştür.Günümüzün spor köşe yazarlığı bir nevi tuttukları takımın amigoluğunu yapmakla meşgul insanlardan kurulu.Önce sırtına tuttuğu takımın formasını geçirip sonra gözüne fanatik gözlüklerini takıp yazısını yayınlayan ve birçok gazete köşesini heba eden bir dolu sünepe beyin mevcut.

Sorarım size ülkemizin spor basınında tarafsız bir şekilde aklı selim yazılar yazan kaç tane spor yazarı var?75 milyonluk ülkede en fazla 10 kişi sayarım ben size.Geri kalanların hepsini toplayıp çöpe atmak lazım.Hepsi taraf olduğu takımın yanlışların görünmemesini sağlamak için elinden gelen herşeyi yapan bir güruh insan.Kulübün başkanına yalakalık yapmak adına mesleğini peşkeş çeken bir dolu insan.Yerli oyncuları överek yabancıları taraftar nezdinde küçük düşürerek bu eylemi sayesinde belli bir komisyon alan bir yığın sıçan ordusu.Ondan sonrada köşelerinde ''bu ülkede yabancı hayranlığı var'' diye paragraf paragraf yazılar yazıyorlar.Hadi oradan be sende!Bu ülkede alenen ırkçılık var.Bu ırkçılığı yapan kesimde bu fındık beyinli spor yazarlarımız.O yüzden hep diyorum türk futbolunda bu adamlar varlıklarını sürdürdüğü sürece temizlik falan hikaye.Bu ülkede Ercan Saatçilerin,Rıdvan Dilmenlerin,Gökmen Özdenakların,Adnan Aybaba ve bunun gibi bir yığın sünepenin kökünü kazımak lazım.Yerlerine Bağış Erten,Banu Yelkovan,İbrahim Altınsay,Uğur Meleke,Cem Dizdar,Ali Ece,Atilla Gökçe ve türevlerini çoğaltmalıyız.Yoksa bir gıdım yol alınmaz bu adamlarla.

İşin spor yazarı kısmı bu şekilde ama habercilik kısmının bu şekilde olduğuna inanmıyorum.Dün fenerbahçe taraftarı foto muhabirlerini ve gazetecileri stattan kovmuş.Peki sebep?Çünkü onlar fenerbahçe düşmanıymış!Çünkü onlar fenerbahçeyi yok etmek istiyorlarmış!Çünkü onlar fenerbahçe aleyhinde haber yapmışlar!Çünkü şu gazete Aziz Yıldırım'ın eşgal fotoğrafını yayınlamış,bu gazete gizli belgeleri ortaya çıkarmış.

Bu ülkede futbol herşeyin üstündedir arkadaş.Futbol bu ülkede siyasetten de önemlidir,etnik ayrımcılıktan da önemlidir.Bu ülkede futbol din kadar önemlidir.Açlık,fakirlik,zam gibi insani konularda 10 kişi toplayamazsın eylem yapmak için ama başkanı hapse atıldı diye türkü,kürdü,çerkezi,lazı,osu busu bir olup 10 bin kişi toplanır Bağdat'ta.Bunu bu ülkede başka hiçbir güç yapamaz.Futbolun bu denli hayati bir olgu olduğu ülkemizde üç büyük kulüp bu olgunun vazgeçilmezleridir,temel direğidir,olmazsa olmazıdır.Galatasaray,Beşiktaş,Fenerbahçe bu ülkenin futbol olgusunun lokomotifleridir.Bu üç kulübün başına gelen her olay,bu üç kulübün içinde patlayan her skandal,bu üç kulübün yaşadığı her sıkıntı öyle veya böyle,önemli veya önemsiz haber olur,haber niteliği taşır.Ve habercide bunu öyle veya böyle haber yapmak zorundadır.İster beşiktaşlı olsun,ister galatasaraylı olsun,ister fenerbahçeli olsun.Bu kadar yüksek bir kitlenin peşinden koştuğu bu kulüpler hakkındaki her haber onlar için ekmek parası mahiyetindedir.

Şu yaşanan süreci en başına sarıyorum.Bugün bu yaşananların odak noktasında Fenerbahçe değilde Galatasaray olsaydı ne olurdu?Çok düşünmeye gerek yok.Bütün yapılan haberlerde fenerbahçe isminin yazdığı yere galatasaray ismini koyun,Aziz Yıldırım'ın isminin geçtiği yerlere Adnan Polat'ın ismini koyun,Şekip Mosturoğlu'nun yerine Adnan Sezgin'i koyun,Aziz Yıldırım'ın eşgal fotoğrafı yerine de Adnan Polat'ınkini koyun olur biter.Yani bu ülkede bu üç büyük kulübün başına gelecek her olayı her haberci okuyucusuna ilk duyurabilmek adına yayınlamak ister.Haberci için haber niteliği taşıyan herşey yayınlanmaya değerdir.Ve bu işin odağında galatasarayda olsa aynı muamele olurdu.

Demem o ki fenerbahçe taraftarının medya bize düşman söylemi çok yersiz.Bundan bir iki ay önce Habertürk fenerbahçenin yarı resmi gazetesi deniyordu şimdi fenerbahçenin bir numaralı düşmanı oldu.Hadi stattan gazetecilerin kovulamasını bir nebze olsun anlarımda foto muhabirleri niye kovuluyor arkadaş?Bu emekçilere niye kızılıyor?Onlarda mı yandaş medya?Adam sahada olmayan bir resmi çektide yayınladı mı yoksa?Fenerbahçe taraftarının acilen bu akıl tutulmasından uzaklaşması lazım.Bunun sonu kötüye gidiyor yoksa.

Eğerki stattan birileri kovulacaksa 1970 model futbol aklından kurtulamayan,sahip oldukarı köşeleri amigoluk makamına çeviren,hatır,gönül,para işleriyle önceden yazılmış emirleri yerine getiren,fındık kadar aklıyla futbola yön vermeye çalışan bir dolu köşe yazarı adı altında geçinen gerzek insanlar topluluğu kovulmalı.Çünkü asıl yandaş medya bu gibi değersiz beyin topluluğudur.

Aziz Yıldırım Spor Kulübü


Dün oynanan fenerbahçe ile shaktar arasındaki hazırlık maçı yarım kaldı.Sebep seyircinin sahaya girmesi.Mevzu bahis o değil zaten.Taraftarın yaşadığı travma karşısında kimse böyle bir reaksiyona laf söyleyemez.İçindeki bulundukları çarpık ruh halinin bir nevi yansımasıdır bu yaşananlar.O yüzden asla fenerbahçe taraftarına kızmıyorum.Ama ortada çok ciddi bir durum söz konusu.Fenerbahçe taraftarı kendi kulübü tarafından alenen maşa olarak kullanılıyor.Ve fenerbahçe taraftarı hala bunun farkına varamadı.İşte bu konuda onlara çok kızıyorum.

Fenerbahçe kulübü artık olayı öyle bir noktaya getirdiki işi fenerbahçe armasını savunmak yerine Aziz Yıldrım'ı savunma aşamasına geçti.Kimse 106 yıllık bir camianın onurundan ve şerefinden bahsetmezken herkesin ağzından çıkan tek kelime ''arkandayız Aziz Başkan'' oluyor.Kimse fenerbahçe armalı yeni ürünler yaratmak yerine Aziz Yıldrım maskeleri ve tişörtleri basıyorlar.Yaşanan süreçte fenerbahçe kulübü taraftarına alenen herkese karşı kin ve nefret tohumları ekiyor.

Aziz Yıldrım 20 gündür hapiste olmasına karşın ne hikmetse Shaktar maçından önce çok duygusal! bir mektup yayınlıyor.Fenerbahçe kulübü ne hikmetse maç sabahı zehir zemberek bir deklarrasyon yayınlıyor kendi resmi sitesinden.Ha bu arada da taraftarına çağrıda bulunuyor ''gelin maça ve fenerbahçenin kim oldığunu cümle aleme gösterin'' diyor.Zaten 20 gündür psikolojik olarak alt üst olmuş taraftalar bu yaşananların da gazıyla gidiyor stada,sahaya dalıyor,maç yarıda kalıyor.Bence dua edin fenerbahçe taraftarı basını linç etmediği için.

İşte işin geldiği boyutun en acı ve gerçekçi yüzü.Artık olay Fenerbahçe Spor Kulübün'den çıkmış Aziz Yıldırım Spor Kulübüne dönmüş.Fenerbahçe kulübü kendi hakkını savunmak yerine şu anda tüm gücüyle Aziz Yıldırım provakasyonu yapmaya soyunmuş durumda.O kadar çirkinleşmiş durumdalarki şu yaşanan can sıkıcı süreç içerisinde bile cebe biraz daha cukka girsin diye maskeler,tişörtler üretmiş durumdalar.Fenerbahçe taraftarını müşteriyi geçtim maşa gibi kullanmaya başladılar.Topluma karşı,basına karşı,galatasaraya karşı,beşiktaşa karşı,trabzona karşı kısaca herkese karşı fenerbahçe taraftarına sistemli bir şekilde nefret tohumları ekiliyor Aziz Yıldırım Spor Kulübü tarafından.

Yaşananlar karşısında sadece fenerbahçe taraftarı değil tüm futbolseverler yaralanmış durumda.Fakat aklı selim insalardan bahsediyorum.Ezeli rakibinin düştüğü durumlardan taşak geçerek eğlence çıkarmaya çalışan biraz zekası olsa geri zekalı sınıfına girecek olan insanlardan bahsetmiyorum dikkat edin.Aklı selim insanlardan bahsediyorum.Ortada dönen isimlerin kurumların hiçbir önemi yok.Ali yapmış veli yapmış banane!Yada bu takım yapmış şu takım yapmamış banane!Bu işi yapanda yapmayanda aynı ligde oynamıyor mu arkadaş?Hepimiz aynı sularda yüzmüyor muyuz?Kirlenen su hepimizin yüzdüğü su.O yüzdenki yaşananlar karşısında işin ta en başından beri en çok canı sıkılan insanlardan biriyim.Çünkü ben galatasaray taraftar kimliğimden önce bir futbolseverim.Bir futbol aşığıyım.Ben çok özledim fenerli kardeşlerimle tekrar eskisi gibi keyifli makaralar yapmayı.Ben çok özledim tekrar ''Kadıköy'de yine koyacağız size'' muhabbetlerini.Ben çok özledim Koçaş ile ''ne olucak bu fener'in hali diye?'' keyifli sohbetler etmeyi.Ya hepsini geçtim ben çok özledim futbol konuşmayı arkadaş daha ne olsun?

O yüzden ben derimki yapmayın beyler!Suratınızdaki etrafınızı görmeyi engelleyen maskeleri çıkarın.Bakın o zaman göreceksiniz tüm aklı selim futbolseverler sizin yanınızda.Sizin yaptığınız desteği geçti müritlik kıvamına geldi.Daha öncede dediğim gibi siz Aziz Yıldrım Spor Kulübü değilsiniz Fenerbahçe Spor Kulübü'sünüz beyler!

Ivır Zıvır #2


-Galatasaray formalı 11 adamı sahada görmeyi çok özlemişim.

-Geçen gün 1999 uefa kupası finalini izledim.Parma-Marsilya maçı.Gerçekten çok keyif aldığımı söylemeliyim.

-Eski maçlar daha bi güzel be abi!

-Bir motosiklet şart.Bıktım artık her halı saha maçına giderken 1 saat yol yürümekten.

-Motosiklet  deyince öyle kocaman olanlardan değil.Ben küçük,çıtı pıtı olanları daha çok seviyorum.Vespa tarzına bayılıyorum mesela.

-Ayaklarımdaki kasların maçlardan ziyade bu yol yürümelerinden kaynaklandığını ciddi şekilde düşünüyorum.

-Bu arada şu hayatta benim fahri servisçiliğimi yapan Lorik'e selam olsun.

-Yaz mevsiminin Temmuz ayındayız.Antalya'da ikamet etmekte olan biri olarak hala denize gitmedim desem.

-Peki ''denizi sevmiyorum be abi'' desem çok küfür yermiyim?

-Sevmemekten ziyade haz etmiyorum yada aramıyorum diyelim.

-Sıcak bir güney ülkesinde yaşamaktansa;soğuk bir baltık ülkesinde yaşamayı tercih ederim.Mesela Finlandiya şahane olurdu.

-Ha unutmadan söyleyeyim sevgili dostum Selman(nam-ı diğer Osman) evrimi tersten yaşıyor.Adam gün geçtikçe insanlıktan çıkıyor arkadaş!

-Bu arada insanların yalnızlıktan en az ölüm kadar korktuğunu hayatım boyunca anlayamamışımdır.

-Şu dünyada yalnız olmak ve kendinle başbaşa kalmaktan daha güzel ne olabilirki?

-Hayatımda en son huzuru  ve dinginliği 2 sene önce yaşadığımı farkettim.2 senedir o huzuru ve dinginliği bir türlü yakalayamadım.1 sene sonra yakalamayı planlıyorum inşallah!

-Yada boşverin gitsin ya!Hepsi ıvır zıvır işte.

21 Temmuz 2011 Perşembe

Koyun Can Derdinde Kasap Et Derdinde


Futbolun içine düştüğü uçsuz bucaksız dip kuyu içerisinde herkesin kafası karışık,herkes mutsuz,herkes şüpheci lakin bazı kesimler hala cebine girecek cukkanın derdinde.Türk futbolu çok ciddi bir süreçten geçerken bazı insanların sanki hiçbir şey olmamış gibi ''yolumuza devam edelim'' söylemleri bu insanların haysiyet ve şeref olgularının var olup olmadığı konusunda bende ciddi şekilde şüphe uyandırıyor.

İlhan Cavcav TFF'nin ligleri erteleyebilme ihtimali üzerine hemen ayar vermeye kalkmış.Liglerin ertelenmesinin çok yanlış bir karar olacağını savunuyor.Liglerin  ertelenmesinin kendi takımının performansından tutunda milli takımın performansına kadar yansıyacağını düşünüyor.Kendi cebine girecek olan paranın azalma ihtimali üzerine götü alev almış olan İlhan başkan bir nevi yaşananlar karşısında ''banane aga ben cebime giren cukkaya bakarım'' mantığı güdüyor.Alın işte temizlenecek bir güruh daha.Bu ve bunun gibi yöneticiler.

Tabi İlhan başkan haklı biz sonuçta müşteriyiz.Müşteriyi geçtim malın en önde gideneyiz.İnsanların kafasında binlerce soru işareti varken,futbola karşı derin bir güvensizlik varken  giyeceğiz formayı basacaz bilet parasını koşa koşa stadlara akıcaz.Sonuçta malız ya.

Ne diyor İlhan başkan ''türk futbolunun üzerine düşen bir bomba vardır.Bu bombayı en sakin şekilde sindirmek görevimizdir.''

Zaten belli başkan senin amacın sessiz sedasız herşeyi sindirmek,unutturmak.Senin gibi adamlar bu olayları çok çabuk sindirirde biz bu yaşananları sindirmeyiz,sinderemeyiz başkan.

Yazıyıda bizim köyün delisi Bilgin Gökberk'in sorusuyla bitirelim.Hadi bakalım İlhan başkan cevap ver bu soruyada.


"Geçenlerde İlhan Cavcav'ı dinledim, Fenerbahçe, Beşiktaş'ın küme düşmesini istemiyorum dedi. Bu ne demek? Konya'nın Sivas'ın düşmesi umurunda değil. Beşiktas, Fener düşmesin. Geçen sene Galatasaray kötüydü, biliyorsun, Galatasaray son iki maçta kurtardı. Eğer son maça kalsaydı ve rakip Gençlerbirliği olsaydı, İlhan bey kendi takımının mı yoksa Galatasaray'ın mı kazanmasını isterdi. Hayatınızda böyle saçma sapan bir demeç duyar mısınız?"
                                                                                 Bilgin Gökberk

Aziz Yıldırım'ın Türk Futboluna En Büyük Katkısı Olur!


"Aziz Bey, ‘Ben, Türkiye'de futbolun on üç yılını anlatayım' dedi.

‘Sponsor olan, para veren firmaların kulüplerinden beklentilerini, spor yazarlarının futbolcularla ilişkilerini, hangisini fiyatını parlatmak için övdüklerini, hangisini yerin dibine geçirdiklerini, kulüp yönetiminin ilişkilerini, kulüplerin etrafında dönen insanları... Hepsini anlatayım' diyor Aziz Bey” 


Yukarıdaki sözleri söyleyen şahıs Aziz Yıldırım'ın avukatı Faik Işık. 

Aziz Yıldırım'ın fenerbahçeye sportif katkıları malumunuz.Başkanlık koltuğunda oturduğu süre içerisinde fenerbahçeyi getirdiği nokta belli.Fakat eğerki Aziz Yıldırım çıkıpta türk futbolunda son 13 yıldır gördüğü,duyduğu ve şahit olduğu herşeyi anlatacaksa işte o zaman türk sporuna en büyük katkıyı sağlar.Aziz Yıldırım ne biliyorsa anlatmalı.Ne gördüyse aynen aktarmalı.Türk futbolunda şahit olduğu her türlü pisliği noktasına virgülüne dokunmadan açığa çıkarmalı.İşte o zaman bir nebze olsun Aziz Yıldırım'a saygı duyabilirim.Çünkü türk futbolunun son 13 yılında;karanlık işlerin göbeğinde olan birisi olarak bütün bu pisliklere ondan daha yakın kimse şahit olamaz.Buradan Aziz Yıldırım'a sesleniyorum:çık ve gördüğün,duyduğun ve şahit olduğun tüm pislikleri anlat,gün yüzüne çıkart.İşte bu hareketi yaptığın vakit sadece fenerlibahçeliler değil tüm futbolseverler senin yanında olur. 


Faik Işık'ın kurduğu cümleler içerisinde bir bölüm ayriyetten dikkatimi çekti.''spor yazarlarının futbolcularla ilişkilerini,hangisinin fiyatını parlatmak için övdüklerini,hangisini yerin dibine geçirdiklerini...'' 

Hep söylüyorum;arınaksak komple arınmalıyız,temizlenmeliyiz.Futbolun içerisinde bu şekilde çarpık bir rantlaşmanın olduğu spor yazarlığı endüstrisi içerisinde kimse bana temizlikten bahsetmesin.Aklı selim spor yazarı gibi geçinip,topluma deklare ettikleri önceden belirlenmiş emirlerle kitlelere yön veren bu insanlar temizlenmedikçe kimse bana türk futbolu temizlendi falan demesin.Ve bu gibi çakalların peşinden giden,ağızlarından çıkan her sözü kanun yerine koyup;kayıtsız,şartsız biat eden güruhada Allah akıl fikir versin diyorum.Medya içerisindeki bu gibi kanserli hücrelerden arınmadıkça asla tam manasıyla temizlenmeyeceğiz.Futbolcu,yönetici,hakem,spor yazarı...Temzilik tüm bu mercilerde olmalı.Yoksa bugün burayı temizlersin yarın futbolun başka bir mercisi temizlediğin yeri tekrardan kirletir. 

20 Temmuz 2011 Çarşamba

Unutulmaya Yüz Tutmuş Bir Değer:Serpil Hamdi Tüzün


Futbol tarihinde öyle büyük isimler varki hepsi birer efsane.Hepsi başlı başına bir hikaye.Johan Cruyff,Rimus Michel,Brian Clough,Arrigo Sachi,Alex Ferguson,...Ve bu liste böyle uzayıp gider.Hepsi ülkelerinin futbol bilginleridir.Hepsi ülkelerinin baş tacı,asla unutamadıkları ve her daim başvurulan değerleridir.

Peki bizim ülkemizde bu efsanelerden var mıdır?Hemen herkes eminimki ya Fatih Terim diyecektir yada Mustafa Denizli .Elbetteki bu isimler türk futbolunun öncüleridir ama bu ülke futbolunun birde görünmeyen kahramanları vardır.İşte o görünmez kahraman yada görmemekte ısrar ettğimiz kahraman Serpil Hamdi Tüzündür.

Belkide birçok kişi bu ismi bile bilmez.Zaten bu da türk futbolunun içler acısı nankörlüğünü gözler önüne seriyor.

Türkiyeye milli takımlar düzeyindeki ilk şampiyonluğunu kazandıran(1992-1993 Genç Milli Takımlar dünya şampiyonluğu),Beşiktaş'ın fırtına gibi estiği döemde alt yapıda yaptığı müthiş işlerle(Rıza Çalımbay,Ziya Doğan,Sergen Yalçın...) başarıdan başarıya koşturan ve ayrıca türkiyede alt yapı sistemini profesyonelce yöneten muazzam bir insandır.Ama bir o kadar da hakkı verilmeyen hatta ismi bile bilinmeyen çok önemli bir futbol beynidir.

''Futbolda özkaynak düzeninin'' ne kadar önemli olduğunu türkiyeye gösteren adamdır.Ama bugün bakıyoruzki herkes ona sırt çevirmiş.Ne herhangi bir kulüpte görev yapıyor ne de milli takımda.Kimse böyle bir değerden faydalanmayı bırak adını bile anmıyor.Hiçbir kulüp onun bilgi,beceri,birikim ve tecrübelerinden faydalanmayı akıl bile etmiyor yada etmek isteniyor.

İşte bunu anlamak gerçekten mümkün değil.Neden hiçbir kulübümüz veya milli takımımız alt yapının başına Serpil Hoca'yı getirmez?Neden hiçbir kulübümüz sportif direktör olarak atayıp,bu değerden faydalanmazki?Bunu anlamak gerçekten güç.Barcelona Begiristain,Real Madrid Zidane'i sportif direktör olarak kullanıp,onların bilgi ve birikimlerinden faydalanırken bizse elimizdeki değerleri göz ardı etmenin peşindeyiz.Kendi çıkarttığı ''Futbolda Özkaynak Düzeni'' adlı eseri bile kendi imkanlarıyla bastırmış bir insandan bahsediyoruz.Deneyimlerini kendi imkanlarıyla aktarmaya çalışıyor.Bizim görmezden geldiğimiz bu ismi Uefa seminerlere çağırıp,ondan bilgi alıyor.Yabancı ülke futbolu Serpil Hoca'yı bizden daha iyi tanıyor.


Alt yapı Serpil Hoca'nın deyimiyle ''futbolda özkaynak düzeni'' bugün kulüpler için olmazsa olmazdır.Serpil Hoca'nın o günkü şartlarda sahip olduğu vizyon günümüzde benimsenmiştir.Lakin kulüplerimiz ısrarla alt yapıyı bir angarya olarak görmektedir.Sorsanız hepsi ''bizim için çok önemli'' dediği alt yapıya ne kadar yatırım yapmışlardır hepsini görmekteyiz.

Avrupa futbolu sahip oldukları değerlere sonuna kadar sahip çıkarken,biz hep günü kuratarma peşinde koşarken kendi değerlerimizi ayaklar altına alıyoruz.Vizyonsuzluğu vizyon bellemiş profesyonel amatör yöneticilerimiz kendi kıçlarını kurtarmak adına türk futbolunun içine etmekteler.Arada kalanlar ise Serpil Hamdi Tüzün gibi değerler oluyor.


NOT:Serpil Hamdi Tüzün'ün Futbolda Özkaynak Düzeni adlı eseri elinde bir tek kalmasına rağmen bana armağan eden Ali Ece'ye sonsuz teşekkürler.

The End Of The Yao Ming


"Basketbol bana çok şey verdi.Aktif spor yaşantımı sona erdiriyorum. Sakatlığım çok uzun sürdü. Bu kararı aldığım için üzgünüm. Basketbola başladığımda ailem elimden gelenin en iyisini yapmamı ve zamanı geldiğinde onu bırakmamı söylemişti. Zamanı geldi, ama biraz çabuk oldu" 
                                                                                                                                Yao Ming

Bu Şekilde Savunma Olmaz!


Bugün Trabzonspor'un gündeme dair yapmış olduğu bir deklerasyona denk geldim.Resmi siteden yapılan açıklama aslında bir savunma niteliğinde.Fakat savunma metninin belli bir kısmı beni çok düşündürdü.Metin aynen şu:

''53 sezonluk birinci lig tarihinde hiç bir takımın,özellikle ligin ikinci yarısında 17 maçta 16 galibiyet aldığı görülmemiştir.Tartışılması gereken asıl konu budur!''

Trabzonspor taraftarıının haklı isyanını anlayabiliyorum.Haklı diyorum çünkü;yıllardan beri bekledikleri şampiyonluğun avarejla kaçmasından sonra yaşanan şu süreç içerisinde sonuna kadar haklarını arama isteğini kesinlikle anlayışla karşılıyorum.Gelinen sürecin de lastik gibi uzatılarak,konunun laçkalaştırılması herkes gibi onları da rahatsız ediyor.Fakat bir şekilde savunma yapılacaksa buna uygun cümle yukarıdaki gibi olamaz.

53 sezonluk birinci lig tarihinde hiçbir takımın,özellikle ligin ikinci yarısında 17 maçta 16 galibiyet aldığınının görülmemesi bundan sonraki bir 53 sezon daha görülemeyeceği anlamına gelmez.Yani karşıdaki kurumu bugüne kadar hiç görülmemiş bir şeyi başardı diye suçlayamazsınız.Bu tehlikeli yaklaşım birgün Trabzonspor'u da vurabilir.

Diyelimki Trabzonspor bundan bir kaç yıl sonra çok başarılı bir sezon geçirmekte.Takım ritmini bulmuş,tam olarak oturmuş vaziyette müthiş bir performans gösteriyor.Ve ligin ikinci yarısında 17 maçın 16'sını kazanarak şampiyonluğa ulaşıyor.İşte o zaman sizin önünüze hemen yıllar önce kendinizi savunmak için kullandığınız yukarıdaki cümleleri koyarlar.Ve o zaman derlerki ''hacılar ne iş?''İşte o zaman işin içinden çıkamazsınız.Keza bunu başaran herhangi bir takımı da zan altında bırakmış olursunuz.Bu başarıyı yakalamış takımları şike yapmakla itham etmek tam anlamıyla mantıksızlık olur.

Bu ligde 17 maçın 16'sını kazanmak çok uzaysal bir durum değildir.Hesabını,kitabını çok iyi yapan her takımın bunu başarma olasılığı vardır.Sonuçta biz bir Premier Lig veya Seri A değilizki.Daha önceki tarihimizde böyle bir durumun yaşanmaması asla yaşanmayacağı anlamına gelmez.

Trabzonspor cephesinin haklı isyanını kesinlikle anlayabiliyorum.Fakat bu kritik süreçte savunma yaparken kurulacak olan her cümleye dikkat edilmeli.Çünkü düşünmeden ve futursuzca kuracağınız cümleler yarın birgün başınızı çok ağrıtabilir...

19 Temmuz 2011 Salı

1999 Model Parma


1999 Uefa Kupasını kazanan efsane kadro.

1 Gianluigi Buffon
21 Lilian Thuram
6 Roberto Nestor Sensi
17 Fabio Cannavaro
24 Paolo Vanoli
15 Alain Boghassian
8 Dino Baggio
7 Diego Fuser
11 Juan Sebastian Veron
20 Enrico Chiesa
9 Hernan Nrespo

40'ından Sonra Azanlar!

















Kalecilik tecrübe işidir diye boşuna demiyorlar arkadaş.Aston Villa 35 yaşındaki tecrübeli eldiven Shay Given ile 5 yıllık sözleşme imzaladı.35 yaşındaki bir isim ile 5 yıllık sözleşme imzalanması geleceğe yönelik yaptıkları bir yatırımın göstergesi olsa gerek.Yada Shay Given'a ne kadar güvendiklerinin bir göstergesi olsa gerek.

Aston Villa'dan ayrılan Brad Friedel ise yaklaşık bir ay kadar önce Tottenham  ile anlaşmıştı.40 yaşındaki eldivenin bu yaşta böyle büyük bir transfere imza atması gerçekten takdire şayan.Friedel kariyerinin belirli bir dönemini bu topraklarda geçirmiş bir isim.1995-1996 sezonunda galatasarayda 30 maçta kaleyi koruyan Amerikalı eldiven beğenilmeyip gönderilmişti.Size de bu senaryo bir yerden tanıdık geliyor mu acaba?

18 Temmuz 2011 Pazartesi

İki Ucu Boklu Değnek


3 temmuz sabahı yapılan şike operasyonlarının ardından 15 gün geçti.O günlere dair aklımızda geçen ne ise hepsine bu blogda değindik.Lakin bugün geldiğimiz nokta ise bundan iki hafta önce beklediklerimizin tam tersi şekilde ilerliyor.Bu olayın ilk günlerinde dediğimiz kararlılık ve olayın laçkalaştırılmaması gerekliliği bugün görüyoruzki tamamıyla anlamını yitirdi.Artık hepimiz ilk şoku atlattıktan sonra yaşananlara alıştık.Hatta yavaştan unutmaya başladık desem yeridir.Fakat geldiğimiz noktadan sonraki süreçte yaşanacak olanları dikkatlice düşününce bu işin sonunda büyük çıkmaza gireceğimiz kesin.Yani iş tam anlamıyla iki ucu boklu değnek kıvamına gelmiş vaziyette.

Bu olayın sonunda iki seçenek var.Ya yapılan operasyonlar sonucu hapse gönderilen malumunuz kişiler suçlu bulanacak ve ülke futbolunda geçen sezon şike yapıldığı yargı tarafından tescillenecek yada hapse gönderilen şahıslar yaşanan yargı sürecinin ardından suçsuz bulanarak serbest bırakılacaklar ve ülke futbolunda geçen sezon şike yapılmadığı yargı tarafından tescillenecek.Gelin şimdi bu iki şıkkıda ayrıntılı bir şekilde inceleyelim.

Şayetki hapse gönderilen şahıslar belirli bir yargı sürecinin sonunda suçlu bulundu ve geçen sezon şike yapıldığı ortaya çıktı.Tabi burada önemli olan belirli bir yargı sürecinin ne kadar süreceği?Geçen süreye baktığımız zaman hapse gönderilen şahısların yargılanması tahminen 3-4 ayı bulacak en erken ihtimalle.Sorun şuki artık bazı şeyler için çok geç.Gaziantepspor çoktan avrupa kupası maçını oynamaya başladı.Trabzonspor'un şampiyonlar ligi ön elemesindeki rakibi belli oldu.Bir iki haftaya kalmaz maçı var.Peki şike yapıldığı ortaya çıktığı vakit ne olacak bu durum?Gaziantepspor direkt bir üst tura mı çıkacak?Peki o zaman rakibi Minsk'in durumu ne olacak?Peki ya Trabzonspor direkt mi gidecek şampiyonlar ligine?O zaman Benfica'nın rakibi kim olcak?Bu durumda ligde Kayserispor avrupaya katılmaya hak kazanacak.Peki ama onlar hazırlık takvimini ve transferlerini sadece süper ligi düşünerek yaptılar.Hazırlıksız katıldıkları bir turnuvada ne kadar başarılı olabilirler?Keza Bursaspor'un da şampiyonlar ligi ön elemesi oynamayı hak kazandığını düşenecek olursak avrupa ligi ön elemesinde çekmiş olduğu rakip ne olacak?Peki ligden düşen takımlar ne olacak?Konyaspor,Kasımpaşaspor,Bucaspor.Bu takımlardan hangileri tekrar süper lige dönecek?Yada dönme ihtimalleri ne olacak?Peki bank asya'da durum ne olacak?Şayet şike olayı bank asya'ya kadar sıçramışsa süper lig için sorduğumuz bütün soruları tekraradan bank asya şeklinde sorabiliriz.Tabiki en önemlisi de bütün bu yaşananlar karşısında Uefa'nın bize karşı tutumu ve yaptırımı ne olacak?

Bütün bu soruları çok daha fazla çoğaltabiliriz.Bunlar sadece işin teknik detayları.Birde bunun üstüne bu olaylara karışmış kulübün taraftarlarını düşünsenize.Yaşayacakları yıkılmışlık duygusu galiba bütün bu saydıklarımızın çok üstünde bir durum.Sadece düşününce bile içinden hiçbir şekilde çıkamadığımız bu senaryonun başmıza geldiğini düşünsenize.

Gelin birde diğer şıkkı inceleyelim.

Şayet hapse gönderilen şahıslar belli bir yargı sürecinin sonunda serbest bırakılır ve ülke futbolumuzda şike yapılmadığı yargı tarafından tescillenirse işte bu durumda en can alıcı nokta ile karşı karşıya kalacağız.Peki bütün bu yaşananlar boşuna mı yaşanmış olacak?Bunca insan haybeye mi hapislerde süründü?Misal Korcan'ın Sivasspor'la ilişiği kesildi.Peki Korcan denen genç nasıl kalkacak bütün bu yaşananların ardından?Bir daha hangi kulüpte iş bulabilecek?Bulsa bile bundan bir iki sene sonra yine kritik bir şampiyonluk maçında kritik bir hatalı gol yediği vakit dank diye üstüne şikeci muamelesi yapıştırılmayacak mı?Bu yaşadıkları çarşaf çarşaf gazete sayfalarına yansımayacak mı?Keza İbrahim Akın,İskender Alın...Onlarıda aynı kader bekliyor.İbrahim yine şampiyonluk yolunda giden bir takıma karşı akıl almaz bir gol kaçırdığı vakit herkes kuşkuya düşmeyecek mi?Peki ya Serdal Adalı?Beşiktaş için herşeyi yapan,taraftarın çok sevdiği,çok başarılı bir yönetici olan Serdal Adalı'ya ne olacak?Bütün bu yaşadıklarını boş yere mi yaşamış olacak?Çok başarılı bir şekilde devam eden yöneticilik kariyeri bu şekilde mi son bulacak?Peki ama yazının asıl konusu olan adama ne olacak?Tayfur Havutçu'ya?Ne diyor Süleyman Seba ''ben yaparım,Tayfur yapmaz.''Benim için Seba'nın ağzından çıkan her söz,her cümle kanun niteliğindedir.Ya Seba haklıysa?

Bir an olsun düşünün.Efsane olduğunuz kulüp,sizi siz yapan,Tayfur Havutçu yapan kulüpte yıllar boyu top koşturuyorsunuz.O kulübün kaptanlık şerefine nail oluyorsunuz.O kulübün bir efsanesi oluyorsunuz.Ve kariyerinizi bu kulüpte,çok güzel bir jübile ile noktalıyorsunuz.Beyefendi kişiliğiniz,saygılı duruşunuz,centilmen tavırlarınız ile taraflı tarafsız herkesin sevdiği bir isim oluyorsunuz.Daha sonra Mustafa Denizli gibi Shuster gibi önemli simleri yanında stajınızı yapıyorsunuz.Ve daha sonra önünüze koskocaman bir fırsat geliyor.Hep hayaliniz olan bir fırsat.Beşiktaş takımı teknik direktörlüğü.İlk deneyiminizde kısa zamanda bir kupa kazanıyorsunuz.Sezona bol umutlu ve çok dinamik bir şekilde hazırlanırken tak diye kendinizi hapiste buluyorsunuz.Ve uzun bir sürenin sonunda da suçsuz bulunup salınıyorsunuz.Bir an için kendinizi Tayfur Havutçu'nun yerine koyarmısınız.Beşiktaş kariyeriniz başlamadan bitmiş oluyor.Hemde bir hiç uğruna.Yaşadığınız hayal kırıklığını düşünebiliyor musunuz?

Hapse giren insanlara toplum dışı varlıklarmış gibi yaklaşılan bir ülkede yaşıyoruz.İster aklanıp çıkmış olun,isterse bir günlük nezarethanede kalmış olun.Yarın birgün bu yaşananların tekrar önünüze geleceğinden emin olabilirsiniz.Şayetki bu yaşananlar boşa yaşanmışsa işte o zaman en çok Tayfur Havutçu'ya üzüleceğim.Çiçeği burnunda bir genç teknik adamın kariyerinin başlamadan bitmesi 100 metre koşucusunun bir kazada ayaklarını kaybetmesi gibi birşey olsa gerek.Kaldırması ve üstesinden gelmesi çok zor bir durum.

Bu sürecin iki ihtamalinide detayına kadar incelediğimiz vakit iki sonucunda bu ülkedeki herkesi mutlu etmeyeceği kesin.Tabi bir ihtimal daha var.Ama hiç olmasını temenni etmediğim bir ihtimal.O da bu yaşananların içerideki birkaç kişiye yıkılıp,bu yaşananların üstünün kapatılması ihtimali.İşte o zaman geri dönüşü olmayan bir bataklığın içine gömülmüş olacağız.

Neresinden bakarsam bakayım içinden çıkamadığım bir durum.Fakat bir tek şeyden eminim eğerki bu ülkede gerçekten şike yapılmışsa isimler ve kurumlar kim olursa olsun cezasını çeksin.Hemde en ağır şekilde,gözünün yaşına bakmamacasına.

Ama şu bir gerçekki biz bu işi doğru idare edemedik.Bu işi adam gibi yönetemedik.Gerek emniyet olarak,gerek adı geçen kulübün taraftaraları olarka,gerek TFF olarak,gerek basın olarak,gerekse dışarıdan bakan biz insanlar olarak.Yani ülkecek elimize gözümüze bulaştırdık bu işi.Ve bu iş gittikçe çıkmaza giriyor.İnşallah sonu hayırlı olur...

II. Mesut Özil Vakası Olması Çok Muhtemel Bir İsim:Samed Yeşil


Alıştık artık Alman alt yaş kategorilerinde 6-7 tane türkün ilk onbirde forma giydiğine.Hatta almanlara karşı yaptığımız maçlarda bu çocukların attığı gollerle yenilmeye de alıştık.Almanya yıllardır süre gelen tutucu yanını bir tarafa bırakıp ülke içi göçmen futbolcu havuzundan faydalanmaya baçlayınca dolasıyla bizimde bu gençleri milli takıma kazandırmamız zor olmaya başladı.O yüzden bu tip genç ve yetenekli isimleri erken keşfedip,ülke futboluna kazandırmak gerek.

Neyse efendim bu uzun girizgahtan sonra asıl konumuza gelelim.Bildiğiniz üzere bu yaz U-17 Dünya Kupası vardı.Ve almanya bu turnuvada şampiyon olamasada gol rekoru kırarak turnuvayı kapattı.Ve şüphesizki Alman U-17 takımının en çok göze batan ismi bir türk olan Samed Yeşil'di.

Turnuvada çok muhteşem bir performans gösteren Saned 7 maçta 6 gol 7 asist ile oynayarak turnuvanın gol kralı oldu.1994 doğumlu genç yetenek forvet bölgesinde ikamet ediyor.Sahip olduğu golcülük içgüdüsünü zaten istatistikleri ortaya koyuyor.Ayriyetten güçlü fiziği ve iyi top tekniği onu diğer yetenekli yaşıtlarından ayırıyor.Almanlar onun için yeni Klose diyorlar.Yeni Klose mi yoksa yeni Gomez mi olacağını bilemeyiz ama Samed'i çok parlak bir geleceğin beklediği kesin.Samed'in Bayer Leverkusen ile 2016 yılına kadar sözleşmesi var.Gelecek sezon onu Bundesliga'da ara ara ilk onbirde görürsek hiç şaşırmamak lazım.Leverkusen sever böyle genç isimleri oynatmayı.

Milli takım yetkililerimizin muhakkak üstüne düşmesi gereken bir isim.Gerçi Samed'i almanlar kolay kolay bırakacak gibi durmuyor.Mesut Özil gibi Samed'in de ileride kapışılamaması çok muhtemel.Erken davranıp bu çocuğu bünyemize katmak şart.Yoksa Samed'in de yıllar içerisindeki yükselişini dövünerek izlemek zorunda kalabiliriz.

17 Temmuz 2011 Pazar

My Name İs Harry Kewell,Kewell From Galatasaray #1


İlk geldiği zaman,havaalanına ilk ayak bastığı zaman şaşkındı.Önünda aslında çokta kalabalık olmayan bir kalabalık vardı.Bugüne kadar hiç böyle birşey görmemişti ki.Ürkekti,çekingendi.Ama gözlerindeki o ışık işte o an orada ona hoşgeldin demeye gelmiş gruba müthiş bir enerji veriyordu.Ekran başında o anı izleyenler de bu ışığı almıştı.Ve işte o an gülümsediği vakit anlamıştım,anlamıştık,anlamışlardı...Bu adam farklıydı,Hemde çok farklı...

Bazı özel insanlar vardır.Gittikleri her yere,ayak bastıkları her toprağa,dokundukları her nesneye can verirler,enerji veririrler,güç veririler.Hissedersin,anlarsın.Ondan önce ve ondan sonra nelerin değiştiğini çok iyi anlarsın.Biz yıllar önce bu değişimi Hagi'de görmüştük.Geldiği andan itibaren neler değiştiğini görmüştük,hissetmiştik.''Hagi'' yaptı bu değişimi demiştik.Ve o değişimi yıllar sonra yine hissetmeye başlamıştık.Bu his...Bir yerden tanıdık geliyordu.Yine herşey değişiyordu.Bir anda herşey daha değişik gözükmeye başladı.Sarı-Kırmızı renkler sanki daha bir sıcaktı,cıvıl cıvıldı,insanın içini ısıtıyordu.Belliydi belli.Bu his bir yerden tanıdıktı.Bunu en son bize Hagi hissettirmişti.Bu duyguları en son yıllar önce yaşamıştık.Acaba neden şimdi gereksiz yere böyle hissediyorduk?Halbuki Hagi'de yoktu piyasada.

Ve herhangi bir takımla yapılan herhengi bir hazırlık maçında herhengi bir statta onu görmüştük.Üzerinde parçalı.Yürüyüşü,duruşu,giydiği formanın ona kattığı asalet...Hani bir rüya görürsünüz ve kalkınca ne gördüğünüzü hatırlamazsınız ya.Ve daha sonra günün herhengi bir saatinde dank eder herşey.Ve rüyanızda gördüğünüzü pat diye hatırlarsınız.Hah bizimkide o hesap.O anda o adamı parçalı forma altında görünce dank etti herşey.Ben bilmiyordum,aklım bilmiyordu ama kalbim hemen anlamıştı.İşte bu adam.Bizi yıllar önce Hagi'de gördüğümüz duygulara sevk eden bu adamdı.Yaz ayının en sıcak temmuzunda,evimin en sıcak odasında uzandığım koltuktan kalktım.Çünkü anlamıştım.Artık herşeyi anlamıştım.Dandik bir hazırlık maçında,dandik bir sahada o adamın sakatlanma pahasına koşarak rakibin ayağından kayarak topu çalışını gördüğüm vakit...İşte dedim bu adam.Bu adam çok farklı dedim.Ve kameraya arkasını döndüğü vakit o rakamı gördüm.19.Asal sayılardan nefret eden ben o an anladım.Bu adam farklıydı,hemde çok...


''Bizim İngiltere’de de devamlı olarak takımlarımızın çevresinde olan bizi destekleyen güçlü bir taraftarımız vardı. Fakat Galatasaray taraftarıyla tanışınca ilk gözlemlediklerimden biri, Galatasaray taraftarının her an, her yerde olabileceği oldu ve onları daha fazla tanıdıkça da görüyorum ki, maçın başından sonuna dek desteklerini sürdüren, devamlı olarak tutkulu ve sevgilerini size göstermeye çalışan bir taraftar bu. Gerçekten sevgilerini göstermenin de çok güzel yöntemleri var ve ben bunu her gün görüyorum.''
                                                                                                                         Harry Kewell

Ivır Zıvır #1


-Halı sahada futbol oynamak şu dünyadaki en güzel şeylerden biri olsa gerek.

-Yaz aylarında halı sahada çırılçıplak oynayanlara hastayım.

-Böyle insanlarla ikili mücadeleye girince kendimi Kırkpınar güreşlerinde gibi hissediyorum.

-Yaşını başını almış abilerden birine faul yapılınca ''adam gibi oynayın,ben 12 senedir halı sahada top koşturuyorum'' deyince öylece kalakaldık.

-Abinin İbrahim Üzülmezvari tepkisini görünce kendimi Beşiktaş soyunma odasında zannettim bir an.Karşısındaki bizim elemanında sessiz sedasız durması bana nedense İbrahim Toraman'ı hatırlattı!

-Bizim mahallenin aşağısında bir market var.Ve o marketçi abi cumartesi ve pazar günleri kafası eserse  dükkanı açmaz.Ve benim ne zaman markete işim düşse hep kapalıdır.Fakat ne zaman işimin olmadığı zamanlarda önünden geçsem hep açık olur nedense?


-Bugün cuartesi ve sabah marketin önünden geçerken açık olduğunu farkettim.Marketçi abi ile o an gözgöze geldik!Atarımı yaparak çektim gittim.Amma ve lakin akşam üzeri acil japon yapıştırıcı almaya gittiğim vakit dükkan kapalıydı.Ölür müsün öldürür müsün? böyle anlar için kurulmuş bir cümle olsa gerek.


-Bu arada japon yapıştırıcı sen ne mübarek bir icatsın.


-Halı saha maçından sonra alınan duşun ardından yatağa uzandığınız vakit hissettğiniz o tatlı yorgunluk varya...İşte o hazzı hiçbir şeye değişmem.


-FM oynamadan geçirilen yaz,yaz değildir arkadaş.


-Montaigne'nin Denemeler adlı eseri;son kullanma tarihi olmayan bir ilaç gibi.Ne zaman ihtiyacın olursa aç,oku.


-Her gün ''erken yatıcam bugün'' deyip  yastığa kafayı sabaha karşı koymak çok gıcık bir durum.

-Yada boşverin gitsin ya!Hepsi ıvır zıvır işte.

16 Temmuz 2011 Cumartesi

Yenilenmiş Ve Demlenmiş Bir Galatasaray


Galatasaray sezona yavaş yavaş ısınırken bizde artık yavaş yavaş galatasaraya ısınmaya başlayalım dedik.Sezon başlamadan önce uzun bir değerlendirme yaparız lakin geçen şu süreci ve takımdan aldığımız sinyaller doğrultusunda kısa bir değerlendirme yapalım.

Okuduğumuz,işittiğimiz ve kampları yakından takip edenlerden ediniğimiz izlenimler doğrultusunda şu an Galatasarayda bir Terim rüzgarı esiyor.Özellikle bunu her röportaja katılan futbolcuların kurdukları cümlelerden anlayabiliriz.Fatih Terim'in takıma getirdiği bu olumlu heyacanın yönetim kanadına kadar yansıdığı bir gerçek.Takımcak geçen sezonun travmasını şimdilik atlatmışız gibi görünüyor.Yıkıcı bir sezonun ardından ben yenilenmiş ve demlenmiş bir takım görüyorum karşımda.

Yapılan transferleri ve yapılacak olan transferleri bir kenara bırakırsak asıl önemli olan bu takımdan kimlerin gideceğidir.Travmatik sezonda bizi psikolojik rahatsızlığa sürükleyen BAM üçlüsünden birini imha ettik.SArP'ın da eli kulağında.Ayhan ise takımın ''ağabey'' kontenjanından faydalanacak gibi duruyor.Olsun varsın.Mustafa Sarp ile Barış gittikten sonra ona bir sezon daha yedek kulübesinde katlanılır.Benim için bu adamların yokluğu yapılacak olan transferlerden daha önemlidir.Ah birde Servet denen karakter abidesini imha edebilsek tam süper olacak ama neyse.Onada elbet birgün sıra gelecek.

İşin teknik-taktik boyutuna sonra gireriz ama takımın ruh hali oldukça iyi gibi gözüktü gözüme.Tabiki türk futbolunun cehennem sıcaklığındaki gündeminden etkilenmemeleri de bunda çok önemli bir rol oynuyor.Burası alev alev yanarken onlar sessiz sedasız hazırlıklarını tamamlıyorlar.Benim gördüğüm galatasaray ruhen arınmış bir hint gurusu gibi gözüktü gözüme.

Tabi bir sevindirici noktada yapılacak olan hazırlık maçlarının kalitesi.Yıllar boyu niçin 5. lig takımlarıyla  hazırlık maçı yaptığımızı hiç anlamamışımdır.Hazırlık maçı yapmanın amacı kendini sınamaktır.Eksiklerini,gediklerini görmektir.Fakat senden kat be kat kalitesiz bir takımla maç yaparak nasıl eksik,gedik anlaşılır orasını bilemem.Alman 5 lig takımını 8-0 yenmek bizde gereksiz bir ''golleri kim atmış lan?'' merakının dışında hiçbir şey kazandırmamaktadır.Fakat bu sezon Liverpool,İnter,Real Madrid,Olimpiakos gibi elit takımlarla hazırlık maçı yapmak çok isabetli bir karar olmuş.Sonuçta bu gibi ekiplerle maç yaparak eksiğimiz,gediğimizi çok iyi görürüz.Üstüne birde sezon içi olası avrupa maçı hasretimizi bir nebze olsun dindirebiliriz bu şekilde.

Uzun sözün kısası sinyaller iyi gibi.Tabiki umut taraftarın ekmeği.Belkide ben bu gözle yaklaşıyorumdur olaya.Olsun varsın.Hele bir transferler tamamlansın.Ciddi hazırlık maçlarına bir başlayalım.O zaman oturur yazarız taktiği-tekniği,A'dan Z'ye değerlendirmeyi o zaman yaparız.Bu arada olurda sezon sonu çok başarılı olursak yukaridaki fotoyu çeken arkadaş kesin ödül alır.İçinde bulunduğumuz duruma cuk diye oturmuş.