20 Mayıs 2011 Cuma

Mutsuz Olmak


Hayaller içinde gün görmeye bak
Saklı kalan güne can vermeye bak
Parıldayıp duran insanlara bak
Kendi düşlerine düşmanlara bak

Parıldayıp duran insanlara bak
Kendi düşlerine düşmanlara bak
Gittikçe yükselen haller içindeyim
İnsandan örülmüş duvarlar içindeyim
Gittikçe yükselen haller içindeyim
İnsandan örülmüş duvarlar içindeyim

"İnsandan örülmüş duvarlar içindeyim,gittikçe yükselen haller içindeyim..." Gerçekten de insandan örülmüş duvarlar içinde miyiz ? Duvar mıyız birbirimize,dostlar,aile fertleri birbirine engel mi gerçekten de hayatı yaşamaya? Zincirlerimizden başka kaybedecek bir şeyimiz yok mu sahiden de ?

Bırakıp gitmek ister insan çoğu zaman herşeyi..Yaşadığı herşeyin aslında kendi istediği şeyler olmadığını düşünür,düşünürüz.. Ama gidemez,arkasında bir yığın yaşantılar,koparıp sökülmesi imkansız bağlar olduğunu bilir ve kalır yerinde sessiz ve sakince. Bir müzik dinler "insandan örülmüş duvarlar içindeyim" bir film izler "sahip olduklarının sana sahip olmasına izin verme" bir düşünür "zincirlerimizden başka kaybedecek birşeyimiz yok" der ve susar insan. Düşünür sürdüğü hayatı. Bundan sonrası yoktur işte,bundan sonrası insanın kendi içindeki muhasebesidir. Cesur,kaybedecek birşeyi olmayan veya yaşadığı sürece çevresiyle güçlü bağ kuramayan insan gidebilir. Ya peki biz?

Hakikaten de hayatın neresindeyiz ? Belli bir düzenin " okula git,üniversiteyi kazan,bir iş sahibi ol,evlenecek biri bul,çocuğunu büyüt vs vs. " parçası mıyız ? Çoğumuz belirli bir hayatı yaşamak için ilk adımlarımızı çoktan attık aslında. Zaman ilerledikçe de elde ettiklerimiz ile yaşam koşullarımızı belirleyeceğiz. Ama hiç bir zaman yarını düşünmeden yaşayamayacağız ve hep daha çok mutluluğu arayacağız. İşte mesele burada bence,mutlu olmak çok da mühim birşey değil aslında. İnsan kendi isteğiyle çabaladığı,uğraştığı bir işte bile"en azından denedim" diyebiliyorsa bu yarın da yaşamak için bir sebeptir.Veyahut da sevgiliden ayrılmak da mesele olmayabilir,güzel yaşanılan günleri hep hatırlayacağını bilmekde,sadece o günleri tekrardan hatırlayıp içlenmek için bile yarını bekleyebilir insan. Yarın yaşamak da mesele değil,fazla yaşamanın fazla acı çekmek olduğunu düşündüğümüzde..Ölüm korkutur insanı,ama yaşamın anlamını da o belirler .Ölümü yakınında hissedenler yaşadığı her anın kıymetini bilirler,aynı mutsuzlukta gibi. Gece kafasını yastığa koyduğunda içi sıkıntıyla dolacak insan,gece gelmesin ister.Mutsuzluktan kaçarken buluruz kendimizi mutsuz bir halde,ölümden kaçarken bulduğumuz gibi.Kaçarken yaşadıklarımızı,gerçekten yapmak istiyor muyuz ? Sonunda mutsuzluk bile gelecekse değecek mi yaşadıklarımıza ? İşte bu yüzden hayatın bu gel-gitleri arasında neredeyiz ? Düzenin izin verdiği şekilde yaşarken mutsuzluğumuzdan mutlu muyuz ?

Bu konuda üstad'ın çok güzel bir yazısı var aslında;

Oysa, düşlerimi gerçekten gerçekleştirmeye cesaretim olsaydı, beklemektense, işe girişip, en azından, başarısız da olsam, gerçek ve evet hakedilmiş bir yıkıma ulaşabilirdim; ya da, korkaklığımı açıkça kabullenerek, gerçeklere boyuneğip, düşlerimi bir kenara atabilir; o zaman da, gene hakedilmiş bir lanetlenmeyi gerçekten yaşayabilir; sonunda da pısırık ve sessiz bir ölüm bulabilirdim
İkisini de yapmadım
Böylece ortada bıraktım kendimi..
Oruç Aruoba
Sanırım ortada kalmış bir neslin çocuklarıyız..Ne düşlerimizin peşinden koşmak,ne de gerçek düş kırıkları yaşamak... Bekleyen pısırık ve sessiz bir ölüm bile değil,sadece ve sadece ortada bir ölüm.. o kadar...

Hayallerinin peşinden koşanlara,zincirlerini kıran herkese içelim bugün de..
Saygılar travis bickle


Hiç yorum yok: