31 Mayıs 2011 Salı

NBA Play Off Finali Bu Gece Başlıyor!!!


Futbol sezonu bitti ama NBA sezonu henüz şampiyonunu bulamadı.NBA'de sezonun şampiyon takımını belli edecek nefes kesen seri bu gece başlıyor.Miami-Dallas şampiyonluk için kıyasıya kapışmaya hazırlanırken bizde yine bu işi en iyi bilene bırakalım dedik ve yeniden Alpay'ın kapısını çaldık.O da bizi tekrardan kırmayarak yine enfes bir seri analizi yaptı.Şimdiden Alpay'a sonsuz teşekkürlerimi iletiyorum.

                                                                  YÜZÜK  AŞKINA

 Geldik sezon boyunca bütün takımların hedefledikleri, rüyasını kurdukları seriye; ve artık şampiyonluğa, yüzüğe giden yolda son bir engel olduğu için oyuncular var ve hem Miami hem de Dallas oyuncuları bunun bilincinde ve kapasitelerinin fazlasını sahaya koymaya şimdiden hazırlar. Çok ilginç bir play-off mücadelesi izledik aslında bu sene. Şu anda bu finali belki de San Antonio- Orlando yada Lakers-Boston bile oynayabilirdi çünkü play-off maçları o kadar birbirine yakın ve momentumu sadece birkaç dakikalığına eline alan takımın yönüne gitti ki hangi takım serilerini geçse sürpriz olmayacaktı. Maçların birbirine bu kadar yakın gittiği yada bu kadar çok geri dönüşlerin ve overtimeların olduğu bir play-off sezonu da görülmedi sanırım. Finale çıkan iki takım Miami ve Dallas belki de bakılsa konferans finallerinde rakiplerinden daha çok dakika geride götürmüşlerdir oyunu ancak her iki takım da Euro 2008’deki Türk milli takımı gibi son dakikalarda yada son saniyelerde müthiş geri dönüşler yaparak hem maçları  hemde moral motivasyonları eline alıp final yoluna geldiler (her iki serinin de 5. Maçları bu geri dönüşlere ve son darbeyi indirmeye çok elverişli örneklerdir).


Şans faktörü bu kadar etkili gözükse de yine de yiğidi öldür hakkını yeme düşüncesiyle yola çıkıp hem Miami’nin hem Dallas’ın bu finali konferanslarındaki en çok hak eden takımlar oldukları gerçeğini de es geçmemek lazım. Bu iki takımı da final yolunda buluşturan en önemli etken farklı çıkış yollarından gelse de aynı: Yüzüğe olan açlık. Bir tarafta genç ve ligin geleceğini şekillendiren süperyıldızlardan oluşan ve ilk senelerinde şampiyon olmak için ellerinden geleni yapacak olan Miami, diğer yanda da belki de kadrodaki bir çok oyuncunun göreceği son final olan, her biri ligde bir zamanlar süperyıldız konumunda bulunmuş ancak şu andaki takımın Alman genç(32!) yaşındaki süperyıldızın etrafına görev adamları olarak monte edilen ve ellerindeki bu son şansı affetmemek isteyen Dallas. İki takım da çok sivrilmeyen zaman zaman vites arttırma şeklinde geçen normal sezon performanslarının ardından play-off’lara geldiler ve birçoklarının beklediği Lakers-Boston finalini konferans yarı finallerinde bozarak adlarını finale yazdırdılar. Bir anlamda 2006’nın rövanşı gibi gözükse de aradan geçen 5 yılda köprünün altından çok sular aktı ve iki takımda şimdi bambaşka koşullar altında tekrar karşı karşıya gelecekler. Seriyi iki takım içinde ayrı ayrı değerlendirmek gerekirse:


Miami Heat:Sezon başında kurulan ‘Three Kings’in neler yapacakları bütün yaz ve sezon boyunca NBA’de konuşulan en popüler konuydu ve özellikle sene başında ilk 10 maçta alınan 5 yenilginin ardından bir çok basketbol yazarı Miami’yi ve özellikle ‘şampiyon olmak için takım değiştiren adam’ LeBron’u yoğun bir eleştri yağmuruna tutmuştu. Ancak daha sonra ivmeli bir biçimde performansını arttırıp 3 süper yıldızın kimi günlerde sorumluluğu tek başına kimi günlerde de güçlerini birleştirerek aldığı galibiyetler ve serilerle adını play-off finaline yazdırdı ve eleştrileri bir anlamda ortadan kaldırdılar. Sezon ilerledikçe bir arada oynamaya alışan LeBron ve Wade kimi günlerde yanlarına Bosh’u da ilave ederek olağanüstü performanslar sergilediler( bir maçta 3 oyuncunun da 30 üzeri sayı kaydetmesi gibi). Başarının ancak bu şekilde birbirleriyle oynamayı bilerek geleceğini biliyorlar ve ellerinden geldiğince bu durumu kullanmaya çalışıyorlar.

Artıları:
En önemli avantajları tabi ki de 3 süperyıldıza birden sahip olmaları.Hem LeBron, hem Wade hem de Bosh ortalama bir takımı ligin kalburüstü ekibi haline getirebilecek yıldızlarken aynı takımda buluşmaları en çok rakip takımların kabusudur heralde. Her biri bile oyunun belli dönemlerinde sahne alıp iş yapsa ve bunu sadece 16 dakikaya yaysalar mesela tüm maç aktif olan en az 1 süperyıldıza sahip olmuş olur Miami ve oyundan düştükleri sırada kullandıkları taktikte genellikle bu oluyor. Özellikle bu yaz takım değiştirme kararı bile Amerika’da reyting rekorları kıran ve yüzüğe olan hasretini sona erdirmek için kendini Wade’in yanına atan LeBron bu ligin belki de en dominant oyuncusu ve Bulls serilerinin son dakikaları gösterdi ki onu durdurmak neredeyse imkansız. Hal böyle olunca şampiyonluğa bu kadar yaklaşmış bir Lebron’u durdurmak çok zor olacaktır hatta çoğu yerde bu pek mümkün olmayacaktır.Yalnızca hücumda değil savunmada da oldukça kuvvetli olan Miami’nin bu yönü de bir diğer avantaj, olağanüstü hücum yönü gölgelese de Lebron ve Wade aynı zamanda çok iyi birer savunmacı ve bunu Bulls savunmasında Derrick Rose’un ve potaaltının savunulmasındaki başarıda rahatlıkla görebiliriz.Çok iyi bir Bulls serisi çıkaran ve neredeyse hatasız bir orta mesafe isabeti ile oynayıp eleştirileri haksız çıkaran 3. Süper yıldız Bosh ile Bulls serisinde zaman zaman ön plana çıkan Chalmers, Miller gibi dış şutörlerin ve Anthony,Haslem gibi savunma canavarlarının ve de takımın gizli koçu tecrübe abidesi Pat Riley’in desteği Miami’nin büyük artılarından.
Eksileri:
Sahada 3 süperyıldız olunca takımların savunma konusunda işlerinin çok zor olacağı beklenir ancak Miami takımında genellikle bu opsiyonu kullanmayı tercih etmiyor. Sezon boyunca onların en çok eleştirilen yönleri bu oldu çünkü bazen Lebron topu alıyor ve sadece kişisel şovunu yapıp 1’e 5 hücum etme yolunu seçiyor, Wade topu aldığında bazen ise gözlerimiz Lebron’u aradığında elleri belinde dip çizgide sakız çiğnemekten başka bir şey yapmadığını görüyoruz. Bazen bu iki oyuncunun da Bosh’u unuttuğu zamanlar oluyor ve bir maçı yalnızca 8-10 atışla bitirdiğine şahit oluyoruz. Bu belki final serisinde yüzük aşkına en az seviyeye indirgenebilir ancak genç ve bir anlamda şımarık süperyıldız olmaları Dallas’ın onların moralini maç içinde bozması durumunda işleri çok daha kötü hale getirebilir. Bir diğer eksisi ise Miami’nin Dallas’a kıyasla bench potansiyelinin oldukça zayıf kalması. Bir maç boyunca 2 dış şut sokması Miller ve Chalmers için çok iyi bir bench katkısı vermiş olması demektir ki bunu Dallas benchinde yapacak bir dünya insan var. Keza Anthony, Bibby ve Haslem’in de sınırlı skor katkıları ve sayı yükünün bu 3 yıldıza emanet olması Dallas takımının savunmada odaklanacağı oyuncu sayısının aza inmesini sağlayacaktır. Koç Spolestra’nın da final serisi için yeterli bir koç olup olmaması da ayrı bir tartışma konusu.


Dallas Cephesi:
Geçen yılki kadronun neredeyse hemen hepsiyle yola çıkmış olmalarına rağmen Rick Carlisle’nin felsefesini oturtması ve özellikle play-off’larla başlayan şampiyonluğa olan inanç ve açlık Dallas’ın buralara gelmesindeki en önemli etken. Her biri vakti zamanında süper yıldız olan(Kidd,Stojakovic,Marion,Terry) isimlerin kariyerlerini bir yana bırakıp ligin –hakkı teslim edilmese de- en durdurulması zor oyuncusu Nowitzki’nin etrafında görev adamlığı yapmasıyla Mavs buralarda buldu kendini ve 2006’da 2-0 öne geçtikten sonra kaybedilen bir maç ile edinilen panik ile birlikte serinin kaybedilmesi özellikle Nowitzki için büyük bir ders olmuştur ve artık final tecrübesi görmüş bu takım Heat’in karşısında dimdik duracaktır. Bir çoğu kariyerinin sonlarında olan(Kidd 36, Terry 35, Peja 34, Marion 33,Nowitzki 32 yaşında) oyuncular belki de ellerine geçen son şansı değerlendirmek için var güçleriyle mücadele edeceklerdir.


Artıları:
Nowitzki. 2.11 boyunda olup sahanın her yerinden ve pota altından şut tehditi olan bir oyuncuyu savunmak çok zordur ve Alman yıldız bunu çok iyi bildiği için tüm play-off boyunca özellikle Thunder serisinde olağanüstü maçlar ve maç sonları oynadı ve ne kadar durdurulmaz bir oyuncu olduğunu bizlere gösterdi. Ayrıca taşıdığı liderlik özelliği ve yaşının getirdiği olgunlukla 2006’dan farklı bir oyuncu ve işler sıkıştığında genç ve ‘meşruti’ bir topluluk olan Heat yıldızlarının aksine takımı toparlama adına çok daha işlevsel bir rol edinecektir. Bu avantajın yanında Dallas’ın tam bir takım olması ve gününde olduğunda olağanüstü dış şut performansları( bkz. Lakers serisinin son maçındaki kırılan üç sayı rekoru), pota altındaki Chandler’ın domine edici oyunu ve lig tarihinin en iyi oyun kurucularından Kidd’e sahip olmaları ile Miami’nin kat kat üstünde olan bench gücü Dallas’ın öne çıkan artılarından bazıları. Lebron savunmasında Marion, Wade savunmasında çok görünmese de ligin en iyi kısa savunucularından Kidd ve sadece savunma göreviyle orada olacak olan Stevenson ve pota altında Chandler ve Haywood ile kuracakları ribaunt üstünlüğü ile en önemlisi çok daha tecrübeli takım olmaları bu sene şans faktörünün ön planda olduğu seriler halinde geçen play-offlarda Dallas’ın en büyük avantajı olacaktır.

Eksileri:
Yukarıda saydığımız bütün artıları ‘gününde bir Dallas’ ın yapıyor olması kafalarda oluşan en büyük soru işareti. Lakers serisinin son maçına bakarsak bu seriyi çok rahat süpüreceklerini söyleyebiliriz ancak Thunder serisinde kaybedilen maçlara bakacak olursakta bu sefer Miami’nin süpürgeleri vuracağını söylemek yanlış olmaz. Hücumda yarattıkları bu dengesiz performansın motivasyonla birlikte savunmaya da yansıması onların kolayca oyuncan kopmasına neden olabilir ve bunu yaptıklarında süperyıldızlı Miami’nin darbeyi indirmesi zor olmayacaktır. Ayrıca takımın ilk 5 oyuncusu Caron Butler’ın play-off’lar esnasında sakatlanması onların rotasyonuna ciddi bir darbe vurdu ve yapılan açıklamalar gösteriyor ki Butler muhtemelen bu seride de oynama şansı bulamayacak. Onun yerine oynayan Stevenson’un var gücünden daha fazla bir gücü sahaya sürmesi gerekecek ancak disiplin problemleri olan bu çocuğun böylesine gerilimli bir atmosferi taşıyıp taşıyamayacak olması merak konusu. Soru işaretlerinden bir diğeri ise Lebron, Wade ve Bosh’un savunmasında ne kadar etkili olacakları çünkü özellikle Nowitzki ve Marion’a bu konuda tam anlamıyla güvenilmediği bir gerçek.

Son Söz:
 Önceki yazıda belirttiğim gibi bu serinin kazananı yine biz izleyiciler olacağız ve bu artı-eksilerin olup olmayacağını görmek ve takımların ‘yüzük aşkına’ verecekleri amansız mücadele bizi çok güzel bir seri izlemeye itecektir. Seri dışında özellikle Dallas’ın sahibi Mark Cuban’dan da iyi bir performans beklediğimi(açıklamalar anlamında) söyleyim ve Nowitzki-Lebron eksenli yüzük açlığının birisi tarafından son bulacağı seride iki takımın da enerjilerinin son demlerine kadar mücadeleyi bırakmayacağını belirteyim. Seride Miami otoriteler ve kağıt üzerinde favori gösteriliyor olabilir ancak benim favorim bu seride tecrübe ve açlığın daha büyük olması itibarıyla Dallas. Son olarak tahminde verecek olursam( iyi bir iddia oyuncusu olmadığımı da hesaba katalım): 4-2 Dallas diyorum.

                                                                                                 Gönderen:Alpay Alpaydın

Birileri Çıkıp Daha İyisini Yapana Kadar En İyisi Onlar!


Son zamanlarda ortada ilginç bir muhabbet dönüyor.Barcelona'nın sıkıcı futbol oynadığına dair.Hatta dün akşam bir arkadaşımda bana bu konuyu sorunca birkaç şey yazma gereği hissettim.Çünkü bu takım hakkında birşey yazmazsam kendimi suçlu gibi hissedeceğim.

Bundan 3 sene önce yani 2008 yılında görmüş olduğum Manchester United için gözlerimin gördüğü en iyi takım demiştim.Ronaldo'lu,Scholes'lu(ki o zaman 3-4 yaş daha gençti),Roooney'li,Tevez'li kadro muhteşemdi.Önlerine geleni deviriyorlardı.Hatta o zamanlar iddaa oynayanlar bilir idda eklerinde yorumcular Manu ile ilgili tahmin yaptıkları zaman büyük puntalarla uzay takımı diyorlardı.2011'e geldiğimiz şu zaman içerisinde gözlerimin gördüğü en iyi takım değişti.Çünkü bu gözler Barcelona takımını gördü.


Rijkard'ın gidişinden sonra Pep Guardiola ile inanılmaz bir çıkış yakaladı Barcelona.2009'da sezonu 6 kupa ile kapatınca tamam dedik zirve budur.Fakat bence şimdi oynadıkları futbol 2 sene öncekinden kat be kat daha iyi.2008'de Manu maç kazanıyordu,gol atıyordu,kupaları topluyordu.Ama asla rakibini Barcelona gibi çaresiz bırakamıyordu.Manu'yu yenebilirdiniz.Oyun içinde bunu hissedebilirsiniz.Fakat Barcelona takımına karşı düdük çalar çalmaz topu onlara verirseniz işte maçı asla kazanamayacak izlenimine kavuşuyorsunuz.İşte Barcelona'nın bence en spektüler özelliği bu.Rakip kim olursa olsun onları doksan dakika boyunca çaresiz bırakıyor.Bunun en yakın örneğini 3-4 gün önce şampiyonlar ligi finalinde gördük.Koskoca Manu maç 2-1 olmasına rağmen çoktan kaderine razı olmuştu.

Ve fakat bu takım bunları yaparken her maça,her rakibe ayrı hazırlanmıyor.Onların nasıl futbol oynadığını bizim kaportacı Hüsnü Abi'de biliyor,manav Osman Abi'de,Arsenal teknik direktörü Wenger'de.Barcelona'nın sistemi yaklaşık olarak Cruyyf zamanından beri belli.Ama kimse bu oyun anlayışına karşı koyamıyor


Gelgelelim herkesin değindiği konuya.Barcelona'nın sıkıcı futboluna!!!Burada kaçırılan çok önemli bir nokta var.Barcelona çok dar bir rotasyonla bütün bu başarıları kazanıyor.Sezon boyu 60 maç boyunca hep Messi,Xavi,İniesta,Pique.Bu kadar dar rotasyonda sezonu 60 maç yaparak tamamlayacaksınız ve takımın en kilit isimleri hiç sakatlanmayacak.İşte bunun sırrı Barcelona'nın pas trafiğinde.

Maç başlar Barcelona gol atmak ister ve genellikle ilk on dakika içinde golünü atar,istediğini alır.Ve daha sonra tempo düşürerek kısa paslar yapmaya başlar.Rakibini seri pas trafiğinde bunaltarak bir ara pas,Xavi'nin oyunu yönünü bir anda değiştirmesi,bir Messi driblingi ile avlayarak tekrar golü atar.Ve bu böyle devam eder.İnsanlara sıkıcı gelen nokta bu işte.Fakat Barcelona 90 dakika boyunca ortalama bir ingiliz takımı gibi sürekli tempolu hücum yapıyor olsaydı bu takım çok sakat verirdi.Ayrıca bu tarz Barcelona'nın benimsediği Total Futbol anlayışına uymazdı.Doksan dakika boyunca gümbür gümbür oynasalardı bu takımın Messi'sinin sakatlanmaması içten bile değildi.Ve ben daha Messi'nin bir ay bile sakatlandığını görmedim.İşte bu takımda az yaşanan saktlıkların sebebide budur.Güzel futbol demek 90 dakika tempo yaparak oynamak demek değildir.Onu bu sezon ingilterede küme düşen Westham'da yapıyordu.Barcelona'nın saha içerisinde yapmış olduğu diagonal pas dizileri tam bir ders niteliğindedir.Bir sanattır.


Sezon başında İbrahimoviç'i gönderdikleri zaman bunun büyük bir hata olduğunu söylemiştim.Gerçi hala aynı fikirdeyim.Ama yinede böyle büyük bir kayıba rağmen ve var olan dar bir rotasyona rağmen ulaşılan nokta inanılmaz!Barcelona son yıllarda yaptığı o kadar sıradışı işleri artık bizlere sıradanmış gibi göstermeye başladı.Messi'nin bir sezonda 50 gol atmasını artık çok sıradan karşılıyoruz.Yada herhangi bir takımı 8-0 yenmesini.Barcelona 5-6 sene önce ütopik olarak hayal edilen şeyleri bugün futbol sahalarında icraat olarak yapıyorlar.Eğerki Barcelona iki maçını üstüste 2-0 kazanmışsa hemen ''abi Barça'da bir form düşüklüğü var'' demeye başlıyoruz.Adamlar bizi her maç 6'lık 7'lik galibiyetleri alıştırdığı için 2-0 garipsiyoruz.Barcelona'nın dünya futbolunu getirdiği nokta budur işte.

Ve şimdi gelinen noktada Barcelona'nın futbolu bazı kesimler tarafından sıkıcı bulunuyor.Xavi'nin bir tek pasıyla 6 kişiyi mi çalımlaması sıkıcı?Yada Messi'nin daracık alanda 3-4 kişiyi çalımlayıp kalecinin üzerinden aşırtarak attığı gol mü sıkıcı?Yada Pique'nin birçok on numaraya taş çıkartacak kadar sahip olduğu teknik mi sıkıcı olan?Yapmayın abi!!!Futbolun güzellikleri bunlardır işte.Benim için sıkıcı olan Euro 2004 Yunanistan'ıdır.O Yunanistan'a sıkıcı deyip birde üstüne bu Barcelona'ya sıkıcı dersen Allah taş eder valla.Şu anda dünyanın açık ara en iyi takımı onlar.Ve her geçen sezon çıtayı biraz daha yukarı taşıyorlar.Size aşağıda Barcelona'nın topsuz alanda nasıl oynadıklarını gösteren bir videoyu paylaşıcam.Bunu daha öncede paylaşmıştım ama tekrar paylaşmakta fayda var.Çünkü bu videoyu izledikçe neden onların en iyi olduklarını daha iyi anlayacaksınız.

Ben Çok Sıkıldım,Ya Siz?


Ortalıkta birkaç gündür bir takım haberler dolanıyor.Olayları tam olarak bilmiyorum bile.Oturup uzun uzun okuma zahmetine de katlanmadım.Bu yazıyı da bu şöyle olmuş bu böyle olmuş demek için yazmayacağım.Yada Ahmet Çakarvari bir takım iddalar ortaya atmayacağım.Amacım sadece bu ülke topraklarında yıllardır süregelen düzensizlikler hakkında dilim döndüğünce birkaç kelam etmek.

Yıllardır bu ülkede şampiyon olanın hep altı oyulmaya çalışıldı.Ya 'bu ülkede futbol temiz değil'' dendi yada ''futbolu yönetenler temiz değil'' dendi.İkiside aynı kapıya çıkıyor.Şampiyon olan takım üzerinde topluca linç girişimleri başlatılıyor.Hem de her sene.Bıkılmadan,üşenilmeden.İsimlerde farketmiyor.Bugün Fenerbahçe'ye yapılıyorsa dün de Bursaspor'a ondan önceki günde Beşiktaş'a yapılıyordu.Bu ülkede şampiyon olan takımın haricinde herkes bu ligin şaibeli olduğuna inanıyor.Bu bütün sezonlar için geçerli.Sebebi ne peki?Bütün bu iddaların dayanakları nelerdir?Bir takım belgeler mi?Yada gizli çekilmiş kamera görüntüleri mi?Veya gizli ses kayıtları mı?Hiçbirisi!!!Bu ülkede ortaya atılan mesnetsiz iddaların tümünün çıkış noktası hakem hataları.Verilmeyen bir penaltı,çalınmayan bir faul,gösterilmeyen bir kırmızı kart.İşte insanları,kurumları,başarıları zan altında bırakmak hep bu yüzden.Şimdi hangi akıl,izan sahibi insanlar çıkıpta insan faktörünün had safhada olduğu bir mesleğin hatalarından yola çıkarak bir takımın başarısını çok eminmişçesine gölgelemek ister?Maalesef bu akıl ve izan sahibi insanlar memletimizde oldukça fazla.

Yıllardan beri hep şuna dikkat ettim bizim federasyınumuz bu ligde bir takımı kollamıyor,birden fazla takımı kolluyor.Fenerbahçe'ye sorsan Galatsaray kollanıyor,Galatasaray sorsan Beşiktaş,Beşiktaş'a sorsan Bursaspor...Eğerki tüm kulüpler arasında anket yapsak federasyon 18 takımın hepsini tutuyor çıkacak.İşte aslında bu yaşananların ne kadar trajikomik olduğu buradan belli.Mourinho şampiyonlar liginde elenince hakem,unicef bağlantısı kurarak ortaya bir idda attı.Türkiyede herkes güldü,geçti bu iddaya.İnanın bana bu ülkede daha komik iddalar atıldı ortaya.Ama kimse gülüp geçmek yerine,durup düşünüp evet ya diyerek ayağa fırladı.Hiç olmazsa Mourinho ortaya zeki bir idda attı.Buradaki iddalar genelde aptallık kokuyor.

Neden bir kerede sezon sonu oturup futbol adına yaşanan güzelliklerden söz etmiyoruz.Bir kerecik olsun ''abi adamlar hakkıyla aldılar be şampiyonluğu'' demiyoruz?Neden bir kere olsun ikinci olmuş takıma ''helal olsun bu lige asıl rengi onlar verdi,bravo adamlara'' demiyoruz?Neden hep şampiyonun altını oymaya çalışıyoruz?Neden şampiyon olmuş takım lig biter bitmez kendisini herkese ''aslında biz bu şampiyonluğu hakkımızla aldık'' demek zorunda hissediyor?

Uzaylının biri çıkmış ligde 28 gol 14 asist yapmış,takımın biri çıkmış lig tarihinde yapılmayanı yapıp ikinici yarı bir beraberlik almış,takımın biri çıkmış bitmiş oyunculardan yenilmez armada yaratmış;biz oturup neler konuşuyoruz.Sizce Emre bir oyuncuya mesaj attığı için mi aşırtma gol attı Alex o maçta?Yada bu sezon takıma yapmış olduğu 28 gollük katkıyı bu mesaja mı borçlu.

Yanlış anlaşılmasın burada Fenerbahçe avukatlığı yapmak niyetim değil.Amacım burada yanlış bir düzenin bu ülke topraklarında var olduğunu söylemek.Bugün Fenerbahçe'ye yapılanlar yarın Trabzonspor şampiyon olduğu zaman onada aynısı yapılacaktır.Tabiki Trabzonspor hakkını aramalı.Elinde belgeleri varsa elbetteki hakkıdır hakkını aramak.Fakat Karadeniz ahalisi enerjisini başka mecralarda harcıyor.Fakat bu onların bileceği iş.Ama şunu söyleyebilirimki bugün bir Fenerbahçeli olsam tadım,tuzum kaçık olurdu.Yaşamış olduğumuz destansı şampiyonluğun bu şekilde gölgelenmek istenmesi içimi bulandırırdı.Birçok fenerbahçeli arkadaşımın da aynı duygularda olduğuna eminim.Peki ya bu yaşananların sonunda her zaman olduğu gibi ortaya atılan iddalar mesnetsizse?Bu şampiyonluk için emek veren,ter akıtan,savaş veren insanları karalamanın sorumlusu kimler olacak peki?Durun bir geçmişe bakayım!Hiç kimse!!!Bunu yapan insanlar yine deliklerine kaçıp gelecek sezonun şampiyonunu beklemeye başlayacaklar.Ben artık çok sıkıldım her sezon sonu aynı tiyatroyu izlemekten.Peki ya siz sıkılmadınız mı?

30 Mayıs 2011 Pazartesi

Biraz Nostaji Yapalım


Tarih 2007-2008 sezonu.Fenerbahçe geçen sezon Zico ile şampiyon olmuş,şampiyonlar liginde mücadele ediyor.Grup oldukça zorlu.İnter,PSV ve CSKA Moskova var gruplarda.Türkiyede kimse Fenerbahçe'nin gruptan çıkmasını beklemiyor.Fakat onlar Zico yönetiminde çok iyi bir grup performansı sergileyip grubu ikinci tamamlayıp ikinci tura çıkmaya hak kazanıyorlar.

Rakip o zamanlar avrupada adından çokça söz ettiren Uefa Kupasını da kaldırmış Sevilla.Kimse ihtimal bile vermiyor Fenerbahçe'nin bu takımı elemesini.Hatta düşününki türk bir yorumcumuz ''Fenerbahçe yensin bikini giyerim'' diyecek kadar emin.İlk maç Şükrü Saraçoğlunda.Fenerbahçe o maçı Semih,Lugano ve Kezman'ın golleriyle 3-2 kazanıyor.Kazanmışız ama riskli skor.Bu sefer de herkes deplesmanda kesin fark yer demeye başlıyor.






Yer Ramon Sanchez Pizjuan.İspanyanın ve avrupanın en ateşli statlarından biri.Maça başlar başlamaz ilk on dakikada uzaktan gelen iki topu içine alan Volkan resmen tüm fenerbahçelilerin hayallerini yıkıyor.Daha sonra Deivid sahneye çıkıyor ve herkes acaba mı diyor.Fakat Kanoute 3. golü atarak bitti bu iş mesajını veriyor.Artık herkesin umudunun kaybolduğu bir anda 90. dakikada Deivid yine sahneye çıkıyor.Futbolun doksan dakikalık bir oyun olduğunu tüm Sevilla ahalisine hatırlatıyor.Maçın uzatma dakikalarında da gol çıkmayınca penaltı atışlarına geçiliyor.Ve işte o penaltı atışlarında Volkan Demirel sahneye çıkıyor.İlk on dakikada yediği muazzam hatalı golleri affettirircesine üç penaltıyı kurtararak Fenerbahçe'yi tarihinde ilk kez şampiyonlar liginde çeyrek finale çıkartıyor.


Futbol işte bu yüzden çok sevdiğimiz bir oyun.İlk on dakikada yediği gollerle turu neredeyse rakibe veren Volkan maçın sonunda kurtardığı penaltılarla Fenerbahçe tarihine geçiyor.O gün tüm türkiyenin göğsü kabarıyor.Tabiki bazı bikiniciler hariç.


Nereden Çıktı Bu Küçük Bezelye?


Javier Hernandez.Namı diğer 'Chicharito'.Bu sezonun tartışmasız en çok parlayan yıldızlarından birisi oldu.Ve üstelik kimse ondan böyle bir çıkış beklemiyordu.Bugün Manchester United ligi şampiyon bitirmiş ve şampiyonlar liginde finale kadar çıkmışsa bunda Javier Hernandez'in payı çok büyük.

Sezon başında Meksika'nın Guadalajara takımından dünya kupası öncesi 6.9 milyon avroya transfer edildi.Kimse bu transfere tam olarak anlam veremedi.Dünya kupasını dikkatli gözlerle izleyenler bilir Meksika milli takımıyla genelde sonradan oyuna girerek kendine yer buldu.Fakat oyuna her girişinde oyunu hareketlendirdiği gerçeğini görmezlikten gelmemek gerek.Tabiki o zamanlar sadece Manchester'ın transfer ettiği bir yetenek olarak bakıyorduk.Fakat özellikle Arjantin maçında attığı gol ve gösterdiği performansla radarımıza girmiş oldu.

Sezon başında takımın ileri ikilisi Berbatov ve Rooney'di.Berbatov'da ilk zamanlar leblebi gibi golleri atıyordu.Fakat ne hikmetse bu küçük bezelye her oyuna sonradan girişinde ağlara bir gol bırakmadan geçmedi.60-70'te oyuna giriyor golünü atıyor,keyfine bakıyordu.Rakip Chelsea olmuş,Liverpool olmuş,Sunderland olmuş hiç farketmiyor.O her şartta golünü atıyordu.Zaten bir süre sonrada bu performansla bir gol sanatçısı olan Berbatov'u hemde formundayken formasından ediyor ve ilk onbire yerleşiyor.Gerisi malum.Son şampiyonlar ligi finalinde ilk onbirde sahada oluyor.


Sezon başında Meksika'nın herhangi bir takımından alınan bu genç çok kısa sürede Old Trafford ahalisinin göz bebeği oluyor.Sir Alex'in çok erken davranarak dünya kupasından önce onu kapması onlar adına büyük bir kar.Alex Ferguson onun için ''çok kelepir bir transfer oldu'' diyor.Meksikanın herhangi bir takımında oynayan genç oyuncuyu bulup transfer eden Manchester United'ın bugün neden dünya futbolunun bir numaralı markası olduğu üzerine çok fazla kafa patlatmaya gerek yok.Sadece bu transfe bile bu durumu açıklayabilir.

Javier Hernandez ise tam bir ceza sahası golcüsü.Altı pas içinde tilki gibi kurnaz.Son vuruşları çok temiz.Fizik olarak yetersiz belki ama bu açığını zekasını kullanarak çok iyi kapatıyor.Genlerinde golcülük yeteneği olduğu çok belli.İlk sezonunda Premier lig gibi çok zorlu bir ligde 45 maçta 20 golü var.Üstelik bu gollerin çoğunu sonradan oyuna girerek attı.Ve bu takımda Berbatov gibi bir golcüyü takımdan kesmeyi başardı.

Çok değil 1 sene önce Meksikada yetenekli bir çocukken şimdi dünyanın konuştuğu bir isme dönüştü bu küçük bezelye.Hayat şu an onun için bir peri masalı adeta.Onun hikayesi Meksika'nın aşınmış çimlerinden Wembley'in muazzam atmosferine uzanan bir hikaye.Önceleri bir gol daha fazla atmanın peşinden koşarken şimdi Altın Top'un peşinden koşuyor.Yaşı henüz 22.Önünde çok uzun ve parıltılı bir yol var.Şimdinin Küçük Bezelye'si bir bakmışsınız yarının Sir Bobby Charlton'ı olmuş.....

Umarım Bu Sefer Dere Geçilirken At Değiştirilmez


Futbol sezonu artık iyiden iyiye kepenk kapatmaya başladı.Dün Fransa Ligi'de bitmiş oldu.Süper lige çıkan son takımda belli olmuş oldu.Artık milli heyacandan sonra futbolumuz Sahra Çölü moduna giriyor.Futbolsuz uzun bir arayı bol bol elimizde kağıt kalem,yeni transferleri bir oraya bir buraya yerleştirerek geçireceğiz.Aslında böyle bir döneme girmek bizim içinde iyi olabilir.Benim gibi akıl sağlığını futbolla bozmuş bir insan için arada nefeslenmek çok şart.Yoksa mazallah kayışı koparabilirim.Neyse efendim konumuz Bank Asya'dan Süper Lige çıkarken türk takımlarımızın vargeçemediği bir alışkanlığı.Ne mi o alışkanlık?Tabiki çıktıkları sezonun bir ertesi kadro üzerinde katliam yapmak.

Hiçbir zaman anlayamadığım birşeydir bu.İyi gideni bozup yeniden birşey inşa etmek.Kadronu kurmuşsun,takımın tıkır tıkır işliyor,takım olarak kazanmayı alışkanlık haline getirmişsin.Ve en nihayetinde hak ederek süper lige çıkmışsın.Fakat çıktığının ertesi sene buna teknik adam da dahil olmak üzere herkesi gönderip yeni bir takım kuruyorsun.En azından bir sezondur alışmış olduğun sistemin dışına çıkıyorsun.Seni şampiyon yapan adamlardan vazgeçiyorsun.Yeni kurduğun sistemin oturma sürecinde de süper ligde avaraj takımı oluyorsun.Tam sistemimi oturttum derken bir bakmışsın bir alt lige tekrar düşmüşsün.


Peki bu neden hep böyle olur?Sonun nasıl oldğunu futbol tanrıları hep bize göstermesine rağmen hiçbir zaman bu yanlışı yapmadan geçemeyiz.Bu sezon Konyaspor sezon başında 30 futbolcu transfer etti.Tam tamına 30.Bir o kadarını da gönderdi.Sonuç ligden düşmesi haftalar önce kesinleşti.Birde üstüne Fifa tarafından iki yıl transfer yasağı yediler.Sebep bir futbolcunun alacaklarını ödemedikleri için.

Bucaspor çıktığı zaman çok sevinmiştim.Alt yapısı ile süper lige çıkmış,gücünü yetiştirdiği genç isimlerden alan bir takımdı.Ben onlara Buca Junıors derdim.Onlarda lige çıktıkları sezon Bülent Uygun sağolsun kadroda katliam yaptılar.Bucaspor'u Bucaspor yapan gençlerden vazgeçip kendi benliklerinin dışına çıktılar.Sonuç ne oldu?Ligde düşmeşleri haftalar öncesinden belli olmuş gibiydi.Ligin sonlarına doğru kendi kimliklerine dönünce aslında ne kadar iyi bir takım oldukarını gördük.


Peki ya Karabükspor?Onlar çıktıkları sezon kadro iskeletini korudular.Eksik noktalara nokta transferler yaptılar.Onları süper lige çıkaran teknik adamları ile yola devam ettiler.Sistem istikrarı,teknik adam istikrarı ve kadro istikrarı olunca başarı kaçınılmaz olarak gelmiş oldu.Çıktıkları sezon ilk onda yer almayı başardılar.Ligin renkli taımlarından biri oldular.Üstüne bir de lige oyuncu pazarladılar.Karabükspor'u bu yüzden çok seviyorum.Bu ülkede yanlış yapılan şeylerin var olduğunu gösterdikleri için.Bu işin aslında salt transfer olmadığını,zaten var olanın iyi bir takım olduğunu tek yapılması gerekenin eksikleri tamamlamak olduğunu bizlere gösterdiği için onlara ne kadar teşekkür etsek az.

Bu sezon Samsunspor,Orduspor ve MİY süper lige çıktılar.Eminimki onlar bu ligde Karabükspor'u örnek alacaktır.Almalılarda.Bu takımların ellerinde zaten iyi bir kadro var.Yapılacak olan nokta transferlerle bu ligde başarı sağlamaları kaçınılmaz olur.Ligden düşen Konyaspor ve Bucaspor abileri gibi onlarda kadro üstünde katliam yapmaya kalkarlarsa sonları abileri gibi olur.Belki de en önemlisi teknik adamları ile devam etmeliler.Başarılı oldukları sistemi ancak bu şekilde sağlayabilirier.Ne diyelim süper lige çıkan takımlarımıza canı gönülden başarılar diliyorum.Umarım bu lige renk katarlar.Ha bu arada ligden çıktıkları ertesi sezon teknik adamıyla yolları ayıran bir başkanın olayı açıklama sözleri şuydu:''Teknik direktörümüzün süper lig için yeteri kadar tecrübesi yoktu bu yüzden yollarımızı ayırdık.''Diyecek söz bulamıyorum.En iyisi o sözleri sizlere bırakayım.

Bizden Çok Şey Götüren 2007-2008 Şampiyonluğu


Belkide Galatasaray olarak bugünleri görmemizin en büyük müsebbidir bu şampiyonluk.Buram buram cehalet kokan bir şampiyonluktur bu şampiyonluk.Bu şampiyonluk Galatasaray'ın geleceğini çalan bir şampiyonluktur.Ben  bu şampiyonluğu her hatırladığımda içim acır.

Sezon 2007-2008.Bir önceki sene  şampiyon olamadık.Her şampiyon olamadığımız dönemlerde olduğu gibi  yönetim yine revizyon kompleksine girdi.Nedense bu revizyon her başarısızlığın ardından yapıldığı için olağan karşılamıştık.Başkan Canaydın'dı fakat o rahatsızlığı sebebiyle çok geri planda duruyordu.Kulübü asıl yöneten Adnan Polat'tı.

Teknik direktör olarak Galatasaray'ı eskiden de çalıştırmış ve çalıştığı dönem bütün kupaları süpürmüş Kalli geldi.Kalli olmuş 70 yaşında.Ama tecrübedir,alman disiplinidir dedik.Şampiyonluğu geçen sezon Fenerbahçe'ye kaptırmanın acısıyla başladık kadro üzerinde katliam yapmaya.Takımdan12-13 oyuncu gönderildi yerine de 12-13 oyuncu alındı.Takım bildiğiniz baştan aşağı değişti.Bunun üzerine yıllardır platonik olarak aşk beslediğimiz,ha geldi ha gelecek dediğimiz Lincoln'de transfer olunca yine gözlermiz boyanmış,sorunlar halı altına süpürülmüş oldu.


Sezona müthiş başladık.Özellikle Rize maçında Lincoln hem sağ hem de sol ayağı ile iki füze çakarak Galatasaray kariyerine müthiş başladı.Çıldırmıştık.Aha demiştik Alex'imizi bulduk.Ne yazıkki Lincoln o sezon sadece o maçta parlayabilmişti.

Belkide dananın kuyruğu 6. haftadaki Beşiktaş derbisinde koptu.Derbi öncesi Hakan Şükür ve Lincoln disiplinsiz davranışları sebebiyle Kalli tarafından kadro dışı bırakıldı.Takım iyi gidiyorken bu karar hepimizde ''noluyo lan'' tepkisine yol açtı.Fakat Galatasaray bu kritik karara rağmen derbiyi kazandı.Lakin Kalli'nin koltuğu o gün özellikle Hakan Şükür(kendileri galatasarayın daimi takım içi kanseri olmuştur) ile takışmalarından dolayı ciddi şekilde sallanmaya başlamıştır.


Fenerbahçe ile kıyasıya bir şampiyonluk yarışı veriliyor.Takımda işlerde öyle veya böyle giderken Kalli'nin Lincoln'u bir türlü tutmaması sıkıntısı yavaş yavaş gün yüzüne çıkmaya başlıyor.Şampiyonluk yarışında çok kritik haftalara girildiği bir dönem.Yanlış hatırlamıyorsam bir Gençlerbirliği deplasmanı öncesi Kalli sağlık sorunları sebebiyle  maç yerine Almanya'ya geçiyor.İşte aksiyon burada başlıyor.Maçın sonucunu tam hatırlamıyorum ama bir haftalık spekülasyonlardan sonra Kalli ligin bitimine altı hafta kala istifa ediyor.

Ligin geri kalanında takımı antrenör Cevat Güler teslim alıyor.Kadronun beyin takımı görevini ise Adnan Polat ve Adnan Sezgin yapıyor.Yani kadro seçimi,taktik verme görevi Les Adnanların işi.

O sezon şampiyon oluyoruz.Fenerbahçe maçında Edu-Volkan Demirel ortakılığı ile gelen gol sayesinde.Sokaklara dökülüyoruz.Hayatımda ilk kez doyasıya şampiyonluğu turlar atarak kutluyorum.Bas bas bağırmaktan ses tellerim ağrıyor.Evimden şampiyonluk günü sabah çıkıyorum sabaha karşı beşte geliyorum.Düşünün abi o gün kutlama yapmak için tavernaya gidiyoruz!!!Daha ne olsun.

Ama o ergen beynim aslında hiç anlamıyor bu şampiyonluğun ne kadar kara bir şampiyonluk olduğunu.Ben millete ''saat kaç? 20:45'' diye dalga geçerken bu sezon bütün maçlar boyunca maç bitsede gitsek modundaydım.Fenerlilerle koyduk mu!!! diye dalgamı geçerken aslında koyulanın biz olduğunu o an anlayamamıştım.

Adnan Polat hep der ''o şampiyonluğu biz getirdik.Taktikleri benle Adnan Sezgin veriyorduk'' diye.İşte biz bu yüzden bugün bu hallerdeyiz.O sezon Adnan Polat ve Adnan Sezgin futbolu herkesten çok iyi bildikleri kanısına kapıldılar.Bu işin aslında teknik direktörsüzde yapılabiliceği gibi cahilane bir tavıra kapıldılar.''Bu takımı biz şampiyon yaptık,aslında çok basitmiş yahu'' diyerek bu takımın geleceğine kazma kürek vurdular.Ondan sonraki bütün sezonlarda teknik direktör katliamını hep bu yüzden yaptılar.Onlar için ne Rijkard birşey biliyordu ne de Sikibbe.Adnan Polat için bu işi kendisi ve Adnan Sezgin'den başka kimse kıvıramıyordu.Çünkü bu oyunu onlardan iyi kimse bilmiyordu.

O günkü ergen aklım bunları kavrayamamıştı.Ama bugün geldiğimiz nokta tokat gibi yüzümüze vuruluyor.O gün Adnan Polat ''saat kaç?'' dediği zaman kimse bilmiyordu ki o işleyen saat bizim aleyhimize işliyor...

29 Mayıs 2011 Pazar

Adım Adım Şampiyonluğa


Olaylı bir yarış oldu Monaco Grand Prix'si.Özellikle Ferrari ve Mcleren takımlarının çok umutla baktıkları bir yarıştı.Fakat Vettel yine ilk sırayı kimseye bırakmadı.Tarihin en genç şampiyonu Vettel böylelikle ilk 6 yarışta 5 birincilik ve 1 ikincilik alarak sezona müthiş bir başlangıç yapmış oldu.Özelikle Hamilton'un oldukça kötü bir yarış çıkarmasıyla aralarındaki farkı bu birincilikle bayağı açmış oldu.

Aslında yarış başlangıcı gayet doğal geçti.Kazanın olmaması temiz bir start olmasına sebep oldu.Fakat özellikle ilk pit stoplarda Red Bull takımının aşırı yavaş hali Vettel'e çok zaman kaybettirdi ve avantaj Button'a geçmiş oldu.Button'un liderliğinde geçilen sürede 35. turda Massa'nın kaza yaparak yol ortasında kalması ve bu sezon ilk kez güvenlik aracının yarışa müdahale etmesi Vettel'i yine liderliğe yükseltti.Yarışın geri kalan kısmında Button ve Alonso'nun çok ciddi baskıları karşısında oldukça zorlanan Vettel'in imdadına bu sefer de Petrov'un kazası yetişti.Kırmızı bayrakların sallanması ile yarış uzun bir süre durdu.Tabiki bu da Vettel'in işine çok yaradı.Son 6 tur kala yarış yarış devam etsede Vettel birinciliği bırakmadı.Yarışta ikinciliği bu sezonki en iyi derecesini yapan Alonso,üçüncülüğü ise Button kazandı.Yarışın Pepe'si ise Lewis Hamilton oldu.Her olayda başroldeydi.Özellikle Massa ile kapışmalarında adamı bildiğin kaza yaptırdı.Arkasından pitten geçme cezası yedi.

Bu yarış Vettel için çok önemliydi.Çünkü hem Monaco gibi bir pistte yarış kazanarak ne kadar usta bir sürücü olduğunu gösterdi hem de en yakın takipçisi Hamilton'un 9. olduğu yarışta aradakş farkı oldukça açtı.Artık bence Vettel için çifte dünya şampiyonluğu çok yakın.Monaco padoğunda şu bir kez daha görüldüki RB7 diğer araçlardan çok önde.Güzel bir yarış ve güzel bir haftasonu daha geride kaldı böylelikle.Pilotlar ve takımlar puan sıralaması aşağıdaki gibi.

Puan durumu:                

Pilotlar:                    Takımlar:             
 1.  Vettel       143        1.  Red Bull-Renault          222
 2.  Hamilton      85        2.  McLaren-Mercedes          161
 3.  Webber        79        3.  Ferrari                    93
 4.  Button        76        4.  Renault                    50
 5.  Alonso        69        5.  Mercedes                   40
 6.  Heidfeld      29        6.  Sauber-Ferrari             21
 7.  Rosberg       26        7.  Force India-Mercedes       10
 8.  Massa         24        8.  Toro Rosso-Ferrari          7
 9.  Petrov        21        9.  Williams-Cosworth           2
10.  Kobayashi     19       
11.  Schumacher    14       
12.  Sutil          8       
13.  Buemi          7       
14.  Perez          2       
15.  Barrichello    2       
16.  Di Resta       2       

Sanırsınız Küme Düştüler!!!


Bu ülkede aslolan tek bir gerçek var; o da şampiyonluk kupasını kaldırdın mı senden kralı yok.En başarılı sensin.En doğru işleri sen yapmışsın demektir.Ha şampiyonluk kupasını kaldıramadın mı?O zaman yandı gülüm keten helva!En kötü planlamayı sen yapmışsındır,tarihin en lanet performansını sen göstermişsindir.Şampiyonun arkasında kalmışsan bir Allah'ın kulu çıkıp seni alkışlamaz.Yaptığın onca şeyin hiçbir anlamı kalmaz.Maalesef bu ülkenin gerçekleri bunlar.

Son günlerde Trabzonspor'u içim acıyarak izliyorum.27 yıllık şampiyonluk özleminin üstüne kaçan bu şampiyonluk Trabzon halkının dimağında bir 27 yıllık acı daha bıraktı.Sanırsınız kulüp iflasın eşiğinde.Herkesin boynu bükük.Ama neden peki?Bu takım değil mi 82 puanla 27 sene önceki rekor puanına olaşan?Bu takım değil mi rakibi ikinci yarı maç kaybetmemesine rağmen aynı puanla ligi kapatan?Bu takım değil mi taraflı tarafsız futboluyla herkesi kendisine alkışlattıran?Peki nedir şimdi tablo?

Bundan iki hafta önce her programda herkes bas bas bağırmıyordu ''her iki takımda şampiyonluğu sonuna kadar hak etti'' diye.Eee hani nerde Trabzonspor?Herkes boy boy Fenerbahçe'nin şampiyonluk hikayelerinin yazıyorlar.Tabiki yazacaklar.Lakin bu takım iki üç paragrafta olsa tebrik edilmeyi,hatırlanmayı hak etmiyor mu?Üç gün Fenerbahçe'yi yaz,bir güncükte olsa Trabzonspor'dan bahset.Hergün Messi geliyor haberinin yerine yazsan birşey kaybetmezsin.

Ama ülke futbolumuzun gerçeği bunlar.Şampiyonsan herşey,değlsen hiçbir şey.Bu ülkede düzen böyle gelmiş ama böyle gitmemeli.Bakıyorum hayatta  bu işi en çok yakıştıramadığım insan Şenol Güneş geçmiş kameraların karşısına barkovizyon gösterisi yapıyor.Peki neden?Çünkü kendini buma mecbur hissediyor.Basında,televizyonda sanki çok başarısızmış gibi gösterildiği için kendisini savunmak istiyor.Aslında o da biliyor başarılı bir sezon geçirdiğini.Ama süregelen sağlıksız sistem karşısında bunu yapmak zorunda kalıyor.

Trabzonspor başkanı Selçuk ve Egemen'in transfer olmasına sitem ediyor.Bildiri yayınlıyor ''bunlar artık bizim oyuncumuz değil'' diyerek.Ne gerek var?Koskoca Trabzonspor Selçuk ve Egemen gitti diye çökecek mi?Bugün Selçuk ve Egemen gider yarın  onlardan daha iyisi gelir.Trabzon camiası adeta yas tutuyor.Fakat rakipler daha mayıs ayı bitmeden son sürat transfer pazarına girdiler.Piyasadaki neredeyse en iyi yerli oyuncuları kaptılar,kapmayada devam ediyorlar.

Trabzonspor'un silkelenme vakti geldide geçiyor bile.Bugün Trabzonspor çok başarılı bir sezonu geride bıraktı.Bugün şampiyon olan Fenerbahçe kadar onlar da bu şampiyonluğu hak ettiler.Bu kadro başarılı bir kadrodur.Fakat yok ben yeniden yapılanmaya gidiyorum zırvalıkları içerisine girmeye başlarsa Trabzonspor işte bir 27 sene daha beklerler.Ellerinde çok iyi bir kadro var.Bu kadroya yapılacak doğru takviyelerle Trabzonspor seneye yine şampiyonluğa oynar.Futbol üç bilinmeyenli bir denklem değildir.Futbolun doğrular çok basittir,siz bu doğruları yaptığınız vakit başarı kaçınılmaz olarak gelecektir.Bunu da en iyi Şenol Hoca biliyor.Sezonu 50-60 puanla tamamlayan takımı aldı bu sezon 82 puanla bitirdiler.Bildikleri doğru yoldan sapmazlarsa 82 puanın seneye 90 olması içten bile değil.Yeterki futbolun aklı selim yolundan sapmasınlar.

Yine,Yeni,Yeniden Barcelona!!!


Aslında beklenen sonuçtu.Ama aklımdan acaba Manu alır mı şıkkı hiç çıkmadı.Sonuçta rakip Manchester United.Özellikle ilk 15 dakikadaki oyunu görünce galiba dedim bu sefer Barcelona baltayı taşa vurdu.Ama nireeee!!!


Barcelona oyuna istediği gibi başlayamadı.Alıştığımız oyun hakimiyetini ilk 15 dakika gösteremedi.Manu'da tam aksine agresif bir başlangıç yaptı.Fakat oyunun geri kalan 75 dakikalık bölümünde Barcelona sazı eline aldı ve çalmaya başladı.İşte olay burada koptu.Dünya üzerinde hiçbir kulüp eğer oyun insiyatifini Barcelona'ya kaptırmışsa kazanma şansı çok ama çok düşüyor.Dünya üzerinde hiçbir takım onlara karşı duramıyor.






Bugün Manchester United 2009'daki mağlubiyetten oyun üstünlüğü anlamında daha ağır bir yenilgi aldı.Bir tek Rooney'nin kişisel becerisiyle attığı golün dışında sahada adeta yokları oynadılar.Tam anlamıyla ezildiler.Durum 2-1 iken dahi üzerlerinde inanılmaz bir çöküş vardı.Tam anlamıyla sahada teslim bayrağını Messi'nin golünden sonra çektiler.Ben onlardan bu kadar aciz bir oyun beklemiyordum.Özellikle Hernandez tam bir hayal kırıklığı oldu.

Barcelona'yı anlatmaya gerek yok.Onlar hep bildiğimiz Barcelona.Hiç değişmiyorlar.Xavi yine dört gözlü Xavi,Messi yine dünyanın 1 numarsı Messi,Busquest yine görünmeyen kahraman Busquest.Anlayacağınız Barcelona eski tas eski hamam.Dar bir rotasyonda 60 maç yapıyorlar.Bana mısın demiyorlar.Rakip Manchester United bana mısın demiyorlar.Kalede Van Der Sarr var bana mısın demiyorlar.Eee hal böyle olunca bütün kupaları topluyorlar.Ve sonuna kadar da hak ediyorlar.Düşününki şampiyonlar ligi finalinde Manu karşısında ter idmanı yaparak kupayı kazanıyorlar.Söylenecek söz yok!!!






Kupa falan güzel hoşta işte benim için gecenin en güzel karesi.Gecenin anlamı.İki buçuk ay önce tümör ameliyatı olan Abidal bugün sahada 90 dakika boyunca babalar gibi mücadele etti.Kupa töreninde ise kaptanlık pazubandı koluna takılarak kupayı ilk o kucakladı.Ne denilebilirki...Aslında Barcelona'yı sevmek için o kadar çok sebep varki...Boşuna Baecelona müzesinin girişinde Bir Kulüpten Daha Fazlası yazısı yazmıyor.Gerçekten de Barcelona bir kulüpten daha fazlası.....

28 Mayıs 2011 Cumartesi

Monaco Grand Prix 2011


Namı diğer Monte Carlo.Benim en sevdiğim pistlerden birisidir.İtalya'da Monza ve Valencia pistlerine de bayılırım.Ama burası başka.Pilotlar içinde böyle.Zaten çoğu pilot Monaco'da ikamet ediyor.Bir nevi kendi evlerinde yarışıyorlar.

Tabiki burayı en ilginç kılan özellik pistin normal hayatta yol olarak kullanılması.Daracık yollarda geçiş yapmanın çok zor olduğu bir pist.Fakat bana göre tam bir usta pisti.Bence burası en iyilerin kazandığı bir pist.Tabiki yolların dar olması kaza riskini çok arttırıyor.Tarihe dönüp baktığımızda özellikle köprü çıkışındaki şiganda büyük kazalar meydana geldiğini görüyoruz.Hatta bugünkü sıralama turlarında da Perez ciddi bir kaza geçirdi tünel çıkışı.Bu kaza sıralama turlarını uzun bir süre durmasına sebep oldu.Fakat Perez'in sağlık durumunun iyi olduğu söyleniyor.Şu an için ciddi bir durum yok.

Anlayacağınız burası tüneliyle,sokak pisti olma özelliği ile,daracık yolları ile çok farklı bir pist.Yarında bizleri çok güzel bir yarışın beklediğine eminim.Sıralama turlarında pole pozisyonunun sahibini yine değişmedi ve ön sırayı Sebastian Vettel aldı.Yarınki yarışta sıralama aşağıdaki gibi olacak:

Poz  Pilot                 Takım                Zaman      Fark   
 1.  Sebastian Vettel      Red Bull-Renault     1m13.556s  
 2.  Jenson Button         McLaren-Mercedes     1m13.997s  + 0.441
 3.  Mark Webber           Red Bull-Renault     1m14.019s  + 0.463
 4.  Fernando Alonso       Ferrari              1m14.483s  + 0.927
 5.  Michael Schumacher    Mercedes             1m14.682s  + 1.126
 6.  Felipe Massa          Ferrari              1m14.877s  + 1.321
 7.  Lewis Hamilton        McLaren-Mercedes     1m15.280s  + 1.724
 8.  Nico Rosberg          Mercedes             1m15.766s  + 2.210
 9.  Pastor Maldonado      Williams-Cosworth    1m16.528s  + 2.972
10.  Sergio Perez          Sauber-Ferrari       No time
1m15.545s                                                   Fark
11.  Vitaly Petrov         Renault              1m15.815s   + 1.540
12.  Rubens Barrichello    Williams-Cosworth    1m15.826s   + 1.551
13.  Kamui Kobayashi       Sauber-Ferrari       1m15.973s   + 1.698
14.  Paul di Resta         Force India-Mercedes 1m16.118s   + 1.843
15.  Adrian Sutil          Force India-Mercedes 1m16.121s   + 1.846
16.  Nick Heidfeld         Renault              1m16.214s   + 1.939
17.  Sebastien Buemi       Toro Rosso-Ferrari   1m16.300s   + 2.025
1m16.813s                                                   Fark
18.  Heikki Kovalainen     Lotus-Renault        1m17.343s   + 2.136
19.  Jarno Trulli          Lotus-Renault        1m17.381s   + 2.174
20.  Jaime Alguersuari     Toro Rosso-Ferrari   1m17.820s   + 2.613
21.  Timo Glock            Virgin-Cosworth      1m17.914s   + 2.707
22.  Jerome D'Ambrosio     Virgin-Cosworth      1m18.736s   + 3.529
23.  Tonio Liuzzi          HRT-Cosworth         No time
24.  Narain Karthikeyan    HRT-Cosworth         No time



Monte Carlo'da yarın bizi sürprizler bekleyebilir.Çünkü Red Bull'un sahip olduğu yarım saniyelik hız farkı bu pistte çok işe yaramayabilir.Çünkü bu pistte bu avantajı kulanacak kadar düzlükler yok.Bu da diğer pilotlar için Red Bull'u yakalama anlamında iyi bir fırsat olabilir.Özellikle yarışın başlangıç anı çok önemli.Çünkü başlangıçta meydana gelebilecek kazalar ve temaslar yarışın hikayesini baştan aşağı değiştirebilir.En iyisi mi yarışı yarın zevkle izlemek.Çünkü bu yarış yarın çok şeylere gebe.Bu arada pisti daha yakından tanımak isteyenleri Massa'nın aracından görmeye davet ediyorum.


Wembley'e Doğru Giderken


Akşam saat 21:45'te avrupa futbolunun zirve noktası şampiyonlar ligi finaline doğru yavaş yavaş yol almaya başladık.Dünya futbolunun son 5-6 yıllık zaman diliminde istikrarlı başarılırıyla markalaşmış iki dev takım.İki takımda bu kupayı 3 kez kazandılar.Ve ne ilginçtir ki ilk şampiyonlar ligi kupalrını iki takımda ilk olarak Wembley'de kaldırdı.


Ben maçın iki takımda içinde çok zor geçeceğini düşünüyorum.Sanıldığı kadarBarcelona çok üstün görülmemeli.Tabiki Barcelona favoridir lakin rakipte 25 yılda 36 kupa kaldırmış Ferguson'lu Manchester United.Barcelona en son 2009'da Manu'yu finalde yenip kupayı top göstermeden kazanmıştı.Barcelona bildiğimiz Barcelona.Bu maçın asıl kilit takımı Manchester United.Barcelona'dan çok onların neler yapacağı daha bir muamma.

Ferguson tam bir hükümranlık yarattı Kırmızı Şeytanlarda.İstikrar kelimesini yeniden tanımladı bu takımda.Hatta bununla ilgili şöyle bir yazı yazmıştık.25 yılda 36 kupa.Şampiyonlar liginde son 4 sezonda 3 final.Bu sezon ise Manchester'ın alıştığımız performanslarına görece daha zayıf olmalarına rağmen ligi şampiyon bitirdiler,şampiyonlar liginde finaldeler.Bu takımda Ferguson için isimlerin pek bir önemi yok.Kırmızı Şeytanlar'da aslolan takımın sahip olduğu makine düzenindeki oyun işleyişi.2009'da Tevez vardı,bugün Javier Hernandez.Dün George Best vardı,bugün Nani.


Yukarıdaki fotoğraftada görüldüğü üzere Ferguson 3. jenerasyonuda başarıyla inşa etti.Önce Best sonra Cantona-Roy Keane daha sonra Beckham-Ronaldo'lu 3. jenerasyon.Sıra şimdi Nani-Javier Hernandez'li 4. jenerasyonda.


Maç beklendiği gibi çok zevkli geçmeyebilir.Manu'nun çok sağlam takım savunması Barcelona'yı kilitleyebilir.Bu maçta yine özel yetenekler konuşur.2009'daki finalde Larrson'nun sahneye çıkması gibi bu maçta da Rooney veya Messi'nin kişisel performansları çok önemli bir unsur olur.Barcelona açık ara favori gibi gözüksede ben Manchester United'den bir sürpriz bekliyorum açıkçası.

Bu arada bu akşamki şampiyonlar ligi finali tarihin en değerli finali olacak.Gerek bilet hasılatı,gerekse televizyon ve reklam gelirleriyle yaklaşık olarak 326 milyon avro değerinde bir final bizleri bekliyor.Kazanan ekip  125 milyon avro civarı bir rakamı cebine koyacak.Kaybeden ise 75 milyon avro ile teselli bulacak. Stada da 100 bini aşkın seyircinin gelmesi bekleniyor.Anlayacağınız akşam için güzel bir final bizleri bekliyor.Bizde sizlere şampiyonlar ligi tarihinde atılmış en iyi 15 golle veda edelim dedik.Yalnız Hagi'nin gole dikkat.Örümcek ağlarını temizlemiş El Comandante.


Legends Never Die! #10


Efsaneler asla ölmez bölümünde bugün modern futbol sahalarımızın yaşayan efsanelerinden birini ağırlayalım dedik.Benim çok sevdiğim,benim için ayrı bir anlamı olan güzel insandır kendisi.Onun isminin yazılı olduğu formayla çok efsanevi maçlar çıkarmışımdır.Juventus taraftarının futbolu bırakmaması için ağladığı bir efsanedir.Juventus küme düştüğü zaman gemisini terketmemiş bir kaptandır.Şükürki kontratını bir sezon daha uzattı da böyle bir ustayı tekrar sahalarda canlı izleyebileceğiz.Attığı enfes frikik golleri,inanılmaz tekniği,yıllanmış şarap misali yeteneği ile her daim gönlümün bam teline dokunan bir Torino efsanesi Alessandro Del Piero.


27 Mayıs 2011 Cuma

Fenerbahçenin Kendisini ''Ötekileştirme'' Sendromu


Malumunuz yaklaşık olarak 5-6 gündür yazı yazamıyoruz.Şöyle bir İzmir semalarını gezmeye gidelim dedik.Adı üstünde öğrenciyim arada bir gidip görmek lazım üniversitemi.Hocalarıma ayıp olmasın.Neyse efendim canımdan çok sevdiğim kardeşlerimi görmek bana çok iyi geldi.Biraz nefes almış olduk.E tabiki bu arada gündemden çok uzaklaştık.Emenike Fener'e gitmiş,Selçuk İnan Galatasaray'a.Ha tabiki Fenerbehçe şampiyon olmuş.Bu arada ezeli rakibimiz,ebedi dostumuz fenerbahçeli kardeşlerimizin şampiyonluğu canı gönülden kutlarım.Son derece hak edilmiş bir şampiyonluk kazandılar.Tabiki uzun bir aradan sonra yapılan transferleri yorumlamak ya da Fenerbahçe'nin şampiyonluk hikayesini yazmak yerine bugün sürekli kafamda olan bir konu hakkında yazmak istiyorum.

Fenerbahçe Cumhuriyeti.Fenerbahçelilerin çok sevdiği bir laftır.Nedenini de hiç anlamam.Bir topluluk niye kendini toplumdan dışlarki?Yanlış hatırlamıyorsam bir iki hafta önce Volkan Demirel maç sonu basın toplantısında ''tüm türkiye isterse Trabzonspor'u desteklesin.Biz yinede şampiyon olucaz.Fenerbahçeliler birbirlerine yeter'' diye bir cümle kurmuştu.Ve yine birkaç hafta önce bir fenerli arkadaşımla konuşurken bana herkesin Trabzon'u tuttuğundan dert yanıyordu.Bu çok normal değil mi?Çünkü Trabzonspor anadoludur.Halkın takımıdır.Bugün Fenerbahçe'nin yerine Trabzon'la Beşiktaş veya Galatasaray şampiyonluk yarışı veriyor olsa şampiyonluk yarışı veren takımın dışında yine tüm Türkiye Trabzonspor'u destekler.Bu son derece doğal.

Ama ülke genelinde Fenerbahçe'nin pek sevilmemesi de yukarıdaki açıklamalar ışığında gayet normal değil mi?Siz çıkıp ''biz fenerbahçe cumhuriyetiyiz'' derseniz biride çıkıp ''bu ülkede tek bir cumhuriyet vardır o da Türkiye Cumhuriyeti'dir'' der.Siz çıkıp ''isterse tüm Türkiye bir olsun;biz birbirimize yeteriz''derseniz o zaman tüm Türkiye kayıtsız şartsız karşı tarafı tutar.Siz her şampiyonluğa oynayamadığınız zaman başkanınız çıkıp ''bu iş böyle yürümez,bu takımı ligden çekerim'' salvoları atarsa elbet herkes size antipatiyle bakar.Galatasaray başkanı ''galatasaray Türkiye'dir'' diyerek,Beşiktaşlılar ''biz anadolunun takımıyız'' diyerek kendilerini bir şekilde tüm türkiyeye mâl etmeye çalışırken neden Fenerbahçe hep bir şekilde kendisini dışlar anlamış değilim?

Bu ülkede kurumsallaşma anlamında Fenerbahçe çok önde.Yaptıkları yatırımlar bugünün avrupa standartlarında.Aziz Yıldırım'ı kişisel olarak pek sevmem.Fakat şu bir gerçekki ileri görüşlülüğü muazzam bir yönetici.Bugün Fenerbahçe'ya yaptıkları ile çağ atlattı.Sadece Fenerbahçe'ye değil,Türkiye'yede çağ atlattı.Türk futbolunda çıtayı hep yukarıya çıkarttı.Fakat Türkiye içerisinde Fenerbahçe'yi ''ötekileştirme'' sendromunu ilk başlatan kişi oydu.Federasyonla her daim çatışırdı,basınla sürekli didişirdi,kulüp başkanlarıyla sürekli atışırdı.Aziz Yıldırım da artık farkına vardı ki bu tutum iyi bir tutum değil.Ve son iki senedir Aziz Yıldırım artık bu tutumunu değiştirdi.Çok daha yapıcı,sadece işine konsantre.Hatalarından ders çıkarmış.Mesela bu sezon en kötü dönemde bile sesini çıkarmadı.Sadece işini yaptı.Onun görevini Trabzonspor üstlendi bu sezon.Ve ne tesadüftürki yarışın galibi çok konuşan değil,iş yapan Fenerbahçe oldu.


Ben bir Galatasaray taraftarıyım.Fakat ayrıca bir Alex hayranıyım.Görüldüğü üzere Fenerbahçe'de elindeki imkanları kullanabilse tüm türkiyenin sevdiği bir takım olabilir.Elinizde Alex gibi bir sanatçı varsa sizi birilerinin sevmemesi sizin ancak olağanüstü yeteneğinize bağlıdır.


Fenerbahçe bir an önce sendromdam kurtulmalı.Aslında kurtuldu da.Bu sezon bunu gösteriyor.Sürekli birilerine savaş açmak,bir değil birden fazla kişiyle birçok cephede savaşmak sizi çok yorar.Asıl yapmanız gereken işi yapamazsınız.Bu sezon da gördük ki bu işin sonunda sadece işini sukunetle yapan kazanıyor.

22 Mayıs 2011 Pazar

Asıl Şampiyon Şampiyon Olamayanı Alkışlamaktır


34 haftanın son gününe geldik,çattık artık.Bugün düğümler çözülüyor,şampiyon belli oluyor.Bundan yıllar sonra ne sezondu bee diye hatırlayacağımız bir sezondu.Bugün kim şampiyon olur demek istemiyorum.Bugün daha farklı bir noktaya değinmek istiyorum.

Biliyorumki şampiyon olamayanı büyük bir travma bekliyor.Büyük bir dağılma,parçalanma bekliyor.Nedenini anlayamadığım bir şekilde.Oysaki iki takımda mükemmel bir sezon geçirdi.Lig tarihindeki rekorları kıra kıra bugünlere geldi.Ama  kupayı bir takım kaldıracak.Peki ne fark eder?

Kupayı birinin kaldırması diğerinin çok  başarılı bir sezon geçirdiği gerçeğini değiştirir mi?Hani derler ya hep tarih her zaman birincileri hatırlar,ikinciler unutulur.Yok öyle birşey.O zaman neden yıllardır 1974 Hollanda milli takımı konuşulur hep?1982 Brezilyası neden kimsenin aklından çıkmaz?Tabiki tarih kötü oynayanı cezalandırır.O takımları unutulmaya mahkum eder.Nasılki 1974 Hollandası'nı unutamıyorsak 2010 Hollanda'sını çoktan unuttuk.

Ama ben bu şampiyonluğu hatırlarken sadece şampiyon olanı değil ikinci olanı da çok iyi hatırlayacağım.Çünkü kim ikinci olacaksa hatırlanmayı hak edecek.Trabzonspor'un şampiyonluğu Alex'in parıldamasını mı söndürecek?Yada Fenerbahçe'nin şampiyonluğu Burak'ın önlenemez yükselişini gölgelemeye yeter mi?Kesinlikle yetmez.

Benim için asıl şampiyon şampiyon olamayanı alkışlamaktır.Onları canı gönülden kutlamaktır.''Siz de bizim kadar bu şampiyonluğu hak ettiniz'' diyebilmektedir.Benim için asıl şampiyon ikinci olmasına rağmen bayrağını,formasını alıp bunu kutlayabilmektir.Avazı çıktığı kadar ''yenilsen de yensen de'' diyebilmektir.Benim için asıl şampiyon bu akşam sonuç ne olursa olsun ''her şeye rağmen çok güzeldi be'' deyip,bu sezonun keyfini çıkarmaktır.

21 Mayıs 2011 Cumartesi

Dile Kolay Tam 40 Gol!!!


Gündüz yazdığımız yazıda tarihe geçer mi demiştik.Az önce biten karşılaşmada tarihe geçti.Attığı 2 golle ligdeki gol sayısını 40'a çıkararak La Liga'da bir sezonda en fazla gol atan oyuncu oldu.

Almeira karşısında 2 gol 2 asistle oynadı Ronaldo.8-1'lik skorla sezona fantastik bir vedayla  nokta koydu Real Madrid.Bu sezon 102 gol atarak Barcelona'yı bu alanda geçti.Ronaldo takımda atılan gollerin %40'ını oluşturdu tek başına.Real Madrid adına hayal kırıklıkları ile geçen bir sezonda en azından güzel bir teselli oldu Madrid'liler için.



Bu arada emektar kaleci Dudek son maçına çıktı Santiago Bernabeu tribünlerinde.Yaş 38.Yavaş yavaş eldivenleri asar artık.Ona da bir selam çakalım.2005'de İstanbul'da yaptıklarını unutmadık hala.

Bu Akşam Tarihe Geçer Mi?


C.Ronaldo için bu sezon hayal kırıklıkları ile geçti kulüp bazında.Fakat bireysel başarılar anlamında insan üstü bir performans sergiliyor.Bu sezon La Liga'da 32 maçta 38 gol attı.Kral Kupası'nda 8 maçta 7 gol,şampiyonlar liginde ise 12 maçta 6 gol.Toplam sezon rakamları 52 maçta 51 gol.Gerçekten inanılmaz.Avrupa altın ayakkabısını alması kesin gibi.Ayrıca bu sezon Ferenc Puşkaş'a ait olan Real Madrid tarihinde bir sezonda en fazla gol atma rekorunun yeni sahibi oldu.Ligde attığı 38 golle ise bir diğer Real Madrid efsaneleri Hugo Sanchez(1989-1990) ve Zarra'ya(1950-1951) ait olan rekorları da egale etti.Real Madrid'de iki sezonda tüm maçlarda 88 maçta 84 gol attı.Eğer bu akşam Almeira karşısında bir gol daha atarsa Hugo Sanchez ve Zarra'ya ait rekoru kırıp ispanya liginde bir sezonda en çok gol atan oyuncu olacak.

Rakamlar ortada.Aslında sayılarla kafa karıştırmak istemezdim ama o kadar çarpıcı rakamlarki yazmadan edemedim.Ben yazarken yoruldum ama bu adam bunları yaparken yorulmadı.Biliyorumki dünya üzerinde bu adamın pek seveni yok.Hatta bu adamı bazı futbolu çok bilenler kaale bile almıyorlar.Ama ortada bir gerçek var;bu adam şu anda dünyanın açık ara en iyi iki isminden biri.Sadece iki sezon geçirdiği Real Madrid'de tarihin efsane isimlerinin rekorlarını paramparça etti.Bir sezonda 38 gol...Galatasaray ise bu sezon ligde 41 gol attı...

Bu sezon küme düşmüş Almeira karşısında tarihe geçmesi çok yüksek ihtimal.Bu adamı seversiniz yada sevmezsiniz sizin bileceğiniz iş.Ama bu adamın yaptıklarına saygı duyun.Çünkü son derece saygı duyulacak işler yapıyor.

Seni Çok Seviyorum Be Adam!!!


Seni o kadar çok seviyorumki...................................


Legends Never Die! #9


Kimine göre dünyanın gelmiş geçmiş en iyi oyuncusu,kimine göre ilk üçe girer,kimine göre ilk beş.Ama gerçek olan birşey varsa bu adam dünyaya gelmiş en önemli futbol yeteneklerinden biri.Hep sakatlandı hep de ayağa kalkmasını bildi.Hatta kimilerine göre sakatlık belasıyla boğuşmasaydı dünyanın gelmiş geçmiş en iyi oyuncusu olabilirdi.''Artık vücudum futbol oynamama izim vermiyor'' diye futbolu bırakmasını ağlayarak açıkladığı zaman bizde onun gibi gözyaşlarımızı tutamadık.Çünkü artık sahalarda bu tombul çocuk olmayacaktı.Bugün de futbol sahalarını gördüğü en mükemmel gol sanatçısına selam çakalım dedik.Biz seni hep bu gülen yüzünle hatırlayacağız gerçek Ronaldo.Nam-ı diğer El Fenomeno


 

20 Mayıs 2011 Cuma

Türkler Uçuyor Vol:2


Gerçekten bir rüyayı yaşamak bu olsa gerek.Bundan 4-5 sene önce bizim için ütopya olan durumlarla karşılaşıyoruz.Önce Nuri Şahin şimdi de Hamit Altıntop Real Madrid'e transfer oldu.Dün 4 yıllığına Real Madrid ile anlaştı Hamit.Ve artık düşününki o kadar kanıksamışızki bir Türkün Real Madrid'e transfer olmasını ancak 1  gün sonra hakında birkaç kelam edebiliyoruz.

Gerçekten büyük iş başardı Hamit.Kendi takımında ilk 11'e giremezken Real Madrid'e transfer oldu.Tabi şimdi herkes neden Hamit diyor?

Real Madrid'in Hamit'i almasında elbetteki milli takım performansı çok önemli yer kaplar.Ama Mourinho'nun radarına girmesi geçen seneki şampiyonlar ligi yarı finalinde Bayern'in Lyon ile oynadığı maçlarda oldu.Hamit mecburi olarak ilk 11'de oynadı.Dolasıyla Mourinho finaldeki rakibini analiz ederken Hamit'i gözünü o gün kestirmiş olabilir.



Ben de Hamit'in Real Madrid'e kadro derinliği kazandırılmak adına alındığını düşünüyorum.Fakat Mourinho kadrodaki her oyuncusuna çok önem verir.Van Gaal gibi kimseyi defterden silmez.Zaten Mourinho yapı olarak rotasyon uygulamayı seven bir hoca.Real Madrid'in sezon başına 60 ile 70 arası maç  yapacağını düşündüğümüzde Hamit çok fazla şans bulacaktır.

Tabi Hamit lider yapılı bir oyuncu.Mourinho'nun bu sezon çok fazla ihtiyaç duyduğu bir özellikti bu.Özellikle Barcelona maçlarında.Sorumluluk alan,insiyatif kullanan bir oyuncu olması onun bu takımda önemli bir oyuncu yapacaktır.

Hamit'in futbolculuk kalitesini çk beğenirim.Bence kesinlikle Real Madrid'de oynayabilecek  kaliteye sahip bir oyuncu.Onun en büyük artısı çok yönlü bir oyuncu olması.Sağ açık,sol açık,ofansif orta saha,orta sahanın ortası,sağ bek,defansif orta saha gibi mevkilerde başarı ile oynayabilmesi onun en büyük özelliği.Sever böyle görev adamlarını Mourinho.Mesela takımda Mourinho'nun en çok sevdiği adamlardan biri Arbeloa'dır.Bunu bizzat kendisi dile getirmiştir.

Hamit futbolu oynadığı kadar futbolu çok iyide bilen biridir.Konuşmalrında,röportajlarında bunu çok net bir şekilde görebilirsiniz.Hamit gittiği her yerde çok sevilmiş ve verdiği katkılarla çok saygı görmüş bir isimdir.Bugün Bayern yönetimi onun kalmasını çok istiyordu.Dikkat edin bahsettğiğmiz kulüp Bayern Münich.Aynı saygıyı ve sevgiyi Real Madrid'de de göreceğinden hiç şüphem yok.Bizde Hamit'i attığı güzel gollerden bir derleme ile uğurlayalım dedik.Yolun açık olsun Madrid semalarında...


Final Gibi Bir Seri!!!


Miami-Chicago serisi çoktan başladı.Seride durum 1-1.Aslında oldukça geç kalınmış bir seri öncesi analiz yazısı farkındayım.Ama yinede hazır seride durum 1-1 iken sevgili dostum Alpay Alpaydın'dan rica ettim ve o da beni kırmayarak şahane bir analiz yazısı gönderdi.Buyurun,keyifle okuyun.Seriye birde bu analizin gözüyle bakın.



Çok değil birkaş sene önce batı NBA'de hakim konferans iken yapılan takaslar ve transferle(Big Three-Boston,Three Kings-Miami,Amare/Melo-Knicks,inanılmaz çıkışıyla MVP Rose'a sahip Bulls ve ligin en dominant uzunu haline gelen Howard'lı Orlando)Doğu Konferansı bir anda ligin en önemli  takımlarını barındıran konferans haline geldi ve ligin terazisi bir anda bu konferans yönüne kaydı.



Batıda eski kaleler Lakers ile Spurs'un erken vedasıyla doğu finaline çıkan Miami ve Chicago oyuncuları biliyorlarki bu seri finalden daha önemli.O yüzden büyük bir mücadeye sahne olacak bu mücadele hem saha içinde hem de saha dışında.Saha dışında diyorum çünkü Boozer ilk adımı attı bile:Miami'nin yalnızca Lebron ve Wade'den ibaret olduğunu söyleyerek Bosh üzerinde baskı kurma yoluna gitti.Eminim seri ilerledikçe böyle karşılıklı açıklamalar gelecektir.Eşleşme eşleşme bu seriyi karşılaştıracak olursak:




Rose-Wade: Aslında Wade 2 numara, Rose'da 1 numara pozisyonunda maça başlasalarda oyuncu eşleşmelerinde her iki takımın koçu da bu iki oyuncuyu birbirlerini savunmak için kullanacaklardır birbirlerine çok yakın oyun stillerinden dolayı. Her ikisi de inanılmaz patlayıcı ve atletik yetenekleri ön planda olan oyuncular ama her ikisinin de ayrı ayrı ağır basan yanları var: Wade'in sahip olduğu yüzük ve beraberinde gelen daha fazla play-off tecrübesi ayrıca daha iyi bir orta mesafe şutörü olması(her ikisi de dış şutlar konusunda çok istikrarsızlar). Rose için tecrübesiz denebilirdi ancak MVP ödülünü sonuna kadar hakettiğini play-off'lardaki 30 üstü sayı ortalamasıyla gösteriyor(kariyer rekorunu yine play-offlarda kırdı Rose 44 sayı ile). Bu eşleşmede sahasında olan taraf, momentumu ve tempoyu eline alan taraf üstün gelecektir yani değişken bir üstünlük görülecektir ama ben Rose'u yarım adım daha önde görüyorum Bulls'un saha avantajından ötürü.




  Bogans-Bibby:İki ağır ayaklı oyuncu da birbirleriyle eşleşecektir tahminimce Bibby ile aynı süreyi alan Chalmers biraz fark yaratabilir ama bu iki oyuncunun bu seriye katkıları elbette sınırlı olacaktır(ama ibreyi belirleyen sürpriz katkılarda bu beklenmedik isimlerden gelecektir). Seride belli dönemlerde yıldızların sıkıştığı anlarda hangisi daha çok dış atış katkısı verirse maç içinde katkı bir anda o takıma dönebilir.




Deng-Lebron: Miami'nin serideki en üstün olduğu eşleşme. Bir yanda ligin en değerli oyuncusu ve şampiyon olabilmek için Miami'ye kendini 'yamayan' bu yaftanın üzerine yapışması nedeniyle de şampiyonluğu büyük bir hırsla isteyen LeBron James, diğer yanda istikrarlı orta mesafe şutları ile orta düzeyde bir oyuncu olan Luol Deng. LeBron bu pozisyondaki avantajı(Wade'in daha çok savunmada Rose ile uğraşacağını düşünerek) elinden geldiğince kullanacaktır ve bu seride LeBron'dan insanüstü kişisel performanslar görebiliriz. Deng için kariyerinin en büyük sınavı bu seri olacaktır ve ligin finaline çıkmak istiyorlarsa LeBron'u yavaşlatmak -durdurmanın imkansız olduğunu düşünürsek- zorunda ve bunu başarıp başaramayacağı bu serinin kilit noktalarından Miami adına.




Boozer-Bosh: Sezon başında Bulls'u bir gömlek daha yukarıya çıkaran Boozer yumuşak oyun stiliyle tam bir normal sezon oyuncusu ve kritik dönemde sorumluluk almaktan kaçınması ona yöneltilen en büyük eleştirilerden birisi. Keza play-off'larda şut yüzdesinin 15 oranda gerilemesi bunu ispatı ancak Hawks serisinin son maçları ve maç öncesi Bosh'a karşı açıklamaları bizi yanıltacağına yönelik adımlar olabilir. Bosh ise Wade-LeBron'un yanına eklenen 3. süperyıldız ama bir türlü ön plana çıkamıyor fakat Boozer'ın yavaş ayakları ve kötü savunması karşısında iyi performanslar çıkarabilir. Boozer'ın kurnazlığı, Bosh'un dinamizmi ne kadar işler ve çalışırsa iki takım için ibre o kadar kendilerine yönelik olur bu seride ayrıca ribaunt canavarı Chicago'lu Noah'a Boozer ne kadar yardımcı, Bosh ne kadar karşı durursa hava hakimiyeti yine o takım yönüne değişecektir.




Noah-Anthony: İşte bu eşleşmede Bulls'un en büyük avantajı olacaktır. Rose'dan sonra -play-off'larda- bu takım için en önemli oyuncu durumuna gelen Joakim Noah özellikle ribauntlara verdiği katkı ve yüreğini ortaya koyarak oynadığı oyunla Bulls'un ateşleyici gücü oldu serilerde ve bu seride karşısında ilk kez bu kadar kolay rakipler var: Joel Anthony, Ilgauskas. Her ikisi de sınırlı hücum ve savunma gücüne sahipler bu sayede Noah'ın Bosh savunmasında Boozer'a yardımı daha mümkün ve kolay olacaktır. Hücum ribauntlarına vereceği bariz katkı oyun boyunca Bulls'un daha fazla hücum etmesine neden olacaktır keza LeBron ve Wade'in ribauntlara katkısı bu seride öncekilere oranla daha az olabilir kendi görevlerine daha çok odaklanacakları için.

Benchler: Chicago'nun Taj Gibson, Kyle Korver ve Ronnie Brewer gibi önemli dakikalar alan ve katkı veren (Watson ve Ömer Aşık da zaman zaman bu kategoride sayılabilir) isimlerinin Miami'ye oranla daha fazla ve derin olması bench konusunda ibreyi Bulls'a çevirecektir. İlk 5 oyuncularının dinlendiği zamanda sahne alacak bu isimlerin verecekleri katkılar va yaratacağı farklar seri adına kritik olabilir ayrıca da bazı oyuncuların ( Boston serisi birinci maçında James Jones'un 25 sayısı gibi) yapabileceği sürpriz katkılar da seride belirleyici olabilir. Özellikle Rose'un ve Noah'ın savunmasında sürpriz Miami bench oyuncuları yada aynı şekilde LeBron'un ve Bosh'un savunmasında görev alabilecek Bulls oyuncuları da kritik rol oynayabilir.

 Sonunda kazanan bir takım çıkacak ama seri boyunca kazanan biz izleyiciler olacağız iki mükemmel takım olacağı için. İlk 2 maç çok kritik çünkü Miami maç çalarsa Bulls'un sahasında seriyi kazanma ihtimalleri çok çok artar, olur da Bulls 2-0 yaparsa bunun vereceği moral bozukluğuyla Miami gerileyebilir o yüzden ilk 2 maçtan sonra seri tahmini yapmak çok daha kolay olabilir. Ama ben seriyi kazanan takımın bu maçlardan yola çıkarak, deplasmanda maç alarak seriyi kazanacaklarını düşünüyorum o yüzden ya 4-2 Miami yada 4-2 Bulls kazanacaktır.
                                                                                   Eline,Emeğine Sağlık Alpay