Yazar olarak ilk yazıma benim için futbol ve basketbol kadar önemli olan Formula 1den ve benim için fenerbahçe taraftarlığından sonra gelen Fernando Alonso'dan başlamak istedim. Bugün Formula 1 dünyasında en çok tartışılan isim olan ve pilotlar dahil birçok insanın yarışan en iyi pilot olarak gördüğü isim olan Alonso, Schumi'nin rekorlarını kırmaya belki de en yakın isim(kariyerinin gidişatı açısından) ve onun Vettel ve Hamilton gibilerle mücadelesi bugün Formula 1'in tv ratinglerinin en yüksek seviyeye ulaşmasındaki ana etkendir.
Formula 1'i çok uzun yıllardır takip ederim, çok anlamasamda TV karşısına geçip Hakkinen-Schumi mücadelesini takip ettiğim zamanları hatırlıyorum. Daha sonraki süreçte bilinçli olarak takip etmeye başladığım Formula 1 dönemi, Schumi'nin hegemonyasını kurduğu döneme denk gelmişti. Birçok izleyen aksine ben Schumi taraftarı olmak istemiyordum, onu devirecek bir pilotun bir gün çıkabileceği umuduyla izledim genellikle yarışları. Bir pilot sivrilmişti benim için bunların arasında: daha önce grid'in en kötü takımı Minardi'de fena yarışlar çıkarmayan(doğum günündeki yarışta 10. olmuştu), bunun neticesinde de Renault takımının pilotu olan genç İspanyol Fernando Alonso. Nitekim daha 2. yarışında griddeki büyük takımlardan olmayan Renault ile pole pozisyonunu kazanması, o sene kendi evindeki İspanya grand prix'inde Schumi'nin peşinden hiç ayrılmadan yarışı 2. bitirmesi(otomobiller arasındaki çok büyük farka rağmen) ve nihayetinde Macaristan'da yarış kazanan en genç pilot olarak finişi geçmesi ve o yarış esnasında Schumi'ye tur bindirmesi benim formula 1 fanımı çoktan belli etmişti.O günden itibaren sarı-mavi Renault takımı ve Fernando Alonso benim Formula 1 izleme amacım oldular. İtiraf etmeliyim ki Alonso yarış dışı kaldığı zaman kanal değiştirdiğim çok olurdu. Neyse ki müthiş istikrar sahibi Alonso bu kötü anları bana çok az yaşattı ve o günden sonra elindeki arabanın sınırlarını da aşan performanslarla sürüşüne devam etti. Pistte düzlükte belki de en yavaş ama inanılmaz bir viraj sonrası hızlanma yeteneği olan Renault ile birçok farklı ve sınırları zorlayan yarışa imza attı 2003 ve 2004 senesi boyunca ve kişisel yetenekleri bir anlamda Renault'un da gelişmesine büyük katkı sağladı.
Nitekim 2005 yılına geldiğimizde kendini tamamen takımına adamış olan Alonso'nun ve takım sahibi Briatore'nin katkılarıyla Renault sonunda belki de Ferrari ve Mclaren kadar güçlü olmasa da onlarla yarışacak bir otomobil üretti:Renault r25 ve Alonso bu araç ile sezona başladı. İlk yarışı takım arkadaşı Fisichella ve sonraki 3 yarışı kendisi kazanarak sezona 4'te 4 ile başladı. Bütün yıl çekiştiği Raikkonen'in aksine istikrarlı ve otomobilin limitini bilen performansı ile -ki Mclaren o sezon birkaç gömlek üstün ancak dayanıklılık problemi olan bir otomobil üretti ve Raikkonen çoğu yarışta otomobilini finişe ulaştıramadı ve Alonso ile aynı galibiyet sayısına ulaşmasına rağmen şampiyon olamadı- 11. olduğu Macaristan yarışı(ki en favori başladığı fakat mekanik arızanın izin vermediği yarış idi- hariç ve yarış dışı kaldığı Kanada grand prixi dışında en kötü dereceyi 4.lükle elde ederek(7 birincilik 5 ikincilik 3 üçüncülük) ile tarihin en genç dünya şampiyonu olmayı başardı. Sonunda Schumi'yi birisi devirmişti.
Takip eden 2006 sezonunda yine rakiplerine kıyasla üstün bir otomobile sahip olmamasına rağmen ilk 9 yarışta elde ettiği 6 birincilik ve 3 ikincilik ile daha sonra olağanüstü Michael Schumacher baskısına rağmen sonraki yarışlardaki istikrarlı ve genellikle podyumla neticelenen finişleriyle Schumi'nin önünde bir kez daha şampiyon oldu. Bu kez ilgi çekici olan bir önceki senenin aksine Ferrari'nin ve Schumi'nin başa güreşmesiydi ve Schumi efsanesinin başlamasından sonra ilk kez en iyi otomobile sahip olmasına rağmen birisine geçilmişti. Artık meydanın Alonso'nun başını çektiği genç pilotlara kaydığını gören efsanenin kariyerine son vermesinin en büyük nedeni de belki de buydu.
Renault ile üst üste 2 şampiyonluk yaşayan ve bunu yapan en genç isim olmasıyla artık efsane sınıfına gelen Alonso Renault'un ertesi sene için fazla yatırım yapmayacağı ve her büyük pilot gibi 2 büyük takımdan birisine geçmek istediği için-ki bunun Ferrari olmayacağını defalarca dile getirmişti- Mclaren'e transfer oldu ve orda dünya şampiyonluklarına devam edeceğine inanıyordu. Ancak dünya şampiyonu sıfatı ile geldiği Mclaren'de büyük bir egonun da beraberinde getireceği gibi takımda birinci pilot muamelesi görmek istedi- tıpkı Renault'taki gibi- ancak çocukluktan beri Mclaren himayesinde yetişen Hamilton'a daha çok ilgi gösterilmesi nedeniyle bunu kaldıramadı ve sezonu belki de çok yüksek ihtimalle alabileceği dünya şampiyonluğuna rağmen 3.lük ile tamamladı. Aylardır takım mühendisi ile konuşmamış bile olan bir pilotun yapacağı iş olarak takımdan ayrılma kararı aldı ve diğer büyük takım olan Ferrari'ye geçmek adına adeta Renault'ta iki sene daha zaman geçirmeye başladı.
Tüm hedefi Ferrari'ye geçip yeniden dünya şampiyonu olmak olsa da artık eskisi gibi başarılı olmayan Renault'ta yine de büyük denilebilecek başarılı yarışlara imza attı-2008 sezonunun son 6 yarışında en çok puan toplamak ve 2 yarış kazanmak gibi- ve sonunda Raikkonen'in ayrılmasıyla Ferrari'nin koltuğuna oturdu. Herkes Ferrari'de onun yeni Schumi hanedanlığını yaratmasını bekledi ancak otomobil o döneme nazaran son derece silik bir otomobildi Red Bull ve Mclaren'e oranla ancak Fernando yılmayan kişiliği ile 49 puan geri düşmesine rağmen son 9 yarışta kimsenin şans vermediği müthiş bir geri dönüşle son yarışa lider girdi ancak son yarışta taktik hatası dünya şampiyonluğunu genç Alman Vettel'e götürdü. Büyük bir hayal kırıklığı olmasına rağmen özellikle Mclaren günlerinden sonra büyük bir olgunluk ve tecrübe kazanmış olan Alonso hatalardan ders almak gerektiğini gördü ve sezonun onun için en büyük artısı olan pes etmemenin verdiği fayda düşüncesinin ne kadar önemli olduğunu izleyicilere ve fanlara aktardı. Bu yıl da yine kötü bir otomobile sahip olmasına ve Vettel'in oldukça gerisinde olmasına rağmen bütün açıklamalarında şampiyonluktan büyük bir inatla vazgeçmeyeğini söylüyor ve bunu adeta takımına aşılıyor. Bunun içindir ki Formula 1'in ne olursa olsun en büyük takımı ve Vettel dahil bütün pilotların bir gün yarışmak rüyasını süsleyen Ferrari ona 2016 yılına kadar senelik 25 milyon sterlin gibi bir ücreti ve takımın birinci pilotluğunu layık gördü.
Burda tartışılan nokta Alonso'nun grid'in en iyi pilotu olup olmadığı ve Schumi'nin rekorunu kırıp kıramayacağı. Bakıldığı zaman 93-94 yıllarında Benetton(Renault'un önceki hali) ile şampiyon olup 7 sene bekledikten sonra Ferrari ile üst üste 5 şampiyonluk kazanan Schumi'nin kariyerine çok benziyor kariyeri. Ve bir diğer nokta Alonso'nun bugüne kadar bu başarıları sağlarken hiç bir zaman pist içindeki en iyi otomobile sahip olmaması. Şu an ki Red Bull pilotu Vettel'in otomobilinin diğerlerine nazaran ne kadar üstün olduğu aşikar tıpkı geçen yıldaki gibi ancak buna rağmen Vettel Alonso'dan şampiyonluğu ancak son yarışta Alonso'nun elinde olmayan nedenlerle kazanabildi. Ferrari her zaman gecikmeli de olsa gridin en iyi otomobilini üretmekte usta ve uzmandır ve Alonso'nun Renault'a yaptığı katkılar gibi kendilerine de katkı yapacaklarının farkındalar ve belki de hepimiz kısa bir süre sonra Michael Schumacher'in domine ettiği dönem misali Alonso'nun dönemini de izleyebiliriz; kim bilir? Ama şimdilik pistte Vettel, Webber, Hamilton, Button ve Alonso gibi büyük sınıfına girmiş ve efsane olma çabasındaki pilotları izlemek bizler için oldukça keyifli.
2 yorum:
çok güzel:)
bencede gridin en iyi pilotu alono.renault ile kazandığı çifte dünya şampiyonluğu bunu kanıtlıyor.üstelik arabası mcleren ve ferrariden daha yavaş olmasına rağmen
Yorum Gönder